- Kategori
- Ben Bildiriyorum
İçimiz Ölüyormuş da İçimizdeki...

İçimiz ölüyor da içimizdeki ölmüyor, ne insanmışız böyle! Nasıl mahluklarız da içimiz geçecek kadar içimizdekini öldürmeyi başaramıyoruz! Nasıl bir hırstır ki yaşam gayemizi atıp bambaşka biri yapana kadar bizi yaşatıyoruz içimizdekini!
Pencerenin bir de diğer yüzü var elbet. İçimiz ölmüşken içimizde ki umut yeniden filizlenip hatta ve hatta içimizde ki sevgi tomurcuklarını yeniden yeşerten bir içimiz var daha varmış. Demek ki umut diyorum, umut hep vardı, dün nasıl yaşattıysak umudumuzu bugün de var aynı şekil de ve yarın da soluk aldığımız müddetçe olacak. Olacak çünkü; yaşamayı toplum olarak seven bir içimiz var. Olacak çünkü; içimizde ki sevgi tomurcukları yaşatıyor bizi. O, küçük belki, belki gözümüzle görmüyoruz, elimizle tutamıyoruz ama bir his ve bunu hepimiz hissediyoruz. Adı, sevgi. Sevgi, baştan başa yaratıyor benliğimizi, baştan başa değişime götürüyor bizi.
Hayatta tezatlara yer verelim. Gülü beslerken dikeni de besleyen yaratıcıyı unutmayalım. Şükredelim, her anımıza, her günümüze şükür diyebilelim. İnanmak bunu gerektiriyor. İster adına aşk koy, ister sevgi koy, ister '' işte bu benim'' koy. Ne diyorsan, nasıl tasvir ediyorsan hiç önemli değil. Dök gitsin göz yaşlarını, akıt gözlerinden perçem perçem, damla damla hisset yüzünde sıcaklığını, yansın gözlerinin içi, yansın akıttığın yaşların yüzünü, yansın boğazım, kurusun ağzın, dudakların, çatlasın başın ağlamaktan. Ne önemi var? Bu neyin gururu? Bırak gitsin kendini içindeki hislere. İçimiz geçiyormuş, bırak geçsin ama içimizdeki ölmesin kafi.