- Kategori
- Spor
II. Yalova Triatlonu - 19 Haziran 2011
DM' den çok sevdiğim Ilgaz arkadaşımın sudan çıkış foto' ma yaptığı anlamlı montaj :)
Geçtiğimiz yıl özel sebeplerden ötürü katılmadığım Yalova Triatlonu’ na bu yıl 8 aya yakın bir hazırlık dönemi geçirdikten sonra nihayet katılabildim. Ekim ayındaki Uluslararası Alanya Triatlonu’ ndan önce başlayan sakatlığımı sezon kapandıktan sonra 3 haftalık bir dinlenme sürecinde atmaya çalışsam da maalesef yeterli gelmedi. Kasım’dan Mart ayına kadar olan süreçte arka bacak çekmesi ve buna bağlı yan bağlardaki ağrılardan, ancak esneme ve intervalleri bırakıp sadece buz tedavisi ile bahara girerken kurtulabilmiştim. Allahım, iyi ki buz var...
Aslında ilk dört ay, için acı içinde yapılan antrenmanlarla geçmiş ve ardından gelen süreçte ise daha verimli antrenman yapmaya başlayabilmiştim. Geçen sene 85 olan ağırlığım, yaz sonunda 83, kış ortasında 82, Mayıs ayında 79 ‘a kadar inerken, Haziran’da 80, 80.5 arasına oturdu. Son iki haftaya kadar kafamdaki Kıbrıs yarı Ironman mesafesi için oluşturduğum programı takip ederek geldim.
Antrenman programım, ağırlıklı olarak uzun aerobik ve tempo koşuları, interval ve uzun bisiklet ile 15 günde bir brick antrenmanlarından oluşuyordu. En son 15 gün önce 55 bisiklet üstü 10 k koşuyu yüksek ve iyi tempoda koşabilmiştim. Tüm bu hazırlıklardan sonra son iki haftada zirve dönemine geçiş yaptım. Nihayet yarışmaya iki hafta kala zirve dönemi başlamıştı ama ben adeta dayak yemiş gibi dolaşıyordum ortalıkda... İlk zirve haftasında, sezona hazırlık antrenmanlarımda yaptığım en yüksek km’ nin yarısı kadarını, yarısından daha azını da ikinci haftada yapmama rağmen yorgunluk ve katılaşmışlık hissini bir türlü atamıyordum. Bu durum bayağı canımı sıktı açıkçası. Çünkü daha önce hiç yapmadığım kadar düzenli bir şekilde antrenman yapmış ve ona uygun olan bir zirve dönemine girmiş olmama rağmen durum hiç iyi görünmüyordu. :)
Nihayet yarış günü geldi çattı. Yarış için iyi bir şekilde konsantre olmaya çalışırken bir yandan da çok sevdiğim sitemiz CTR’ için haber ve fotoğraflar toplamaya çalışıyordum. Hava güzel, zemin düz ama deniz kirliydi. Ben yosun, deniz anası ve pislikten iğrenmen. İğrenen rakiplerim için bunun bana avantaj yaratacağını düşünerek yarışa başladım. Start verilince genç bayanlar ile beraber suya atladık. Geçtiğimiz yıllarda suda %90 lık bir tempo ile aşırı efor sarf ederek kafada çıkmaya çalışırdım ama sonrasında bisiklette tükenmeye başlar koşuda sürünürdüm. Geçen yıldan bu yana artık bu hatayı yapmıyorum. Suda yaklaşık %80-85’lik bir tempoda çok dikkatli gidiyorum. Son dubayı dönene kadar hatta pek kimseyi geçmiyor, son 250m’de tempomu arttırmaya çalışıyorum. Yine öyle yaptım ve sudan 29 master arasından dördüncü çıktım. Yalnız bir hata yaptım ki ayakkabı bağlarken bir an başım döndü ve dengemi zor toparladım. Yaptığım hata, sudan karaya geçiş anında erkenden ayağa kalkıp diz seviyesindeki suda koşmaktı… Normalde sudan çıkışlarda ellerim yeri iyice avuçlayana kadar yüzerim ama bu sefer erken ayağa erken kalktım. Hal böyle olunca bacaklara aşırı yük bindi. Tabi buda bir anda tüm dengeleri, anlık da olsa alt üst etti. Neyse başdönemsini 2 saniye de atlattım...
Sudan çıkarken hem kendimi roketlemek hem de seyircileri ayağa kaldırmak için meşhur çılgın naramı attım. Ne de olsa DMTR’ (Dailymile.com-antrenman kayıt sitesi) gurubunda hala geçen yıl Kuşadası finişinde nara atarak girerken çekilmiş bir foto’m... Aklıma geldikçe hala çok gülüyorum. :) Sanırım bayağı bir tezahurat aldım. Etraftan “hadi hadi Alpay Abi” desteklerini duyuyordum. Kutluhan, Noyan ve bir sürü arkadaşımın seslerini ayırt edebiliyordum ama aşırı adrenalin yüzünden kimseyi seçemiyordum. Sadece önümdeki beton koşu koridorunu görebiliyordum. (Bir belgeselde dinlemiştim; aşırı adrenalin insanın görüş alanını daraltırmış.)
“Ya kimseye de selam veremedim, gülümseyemedim!” diye hayıflanarak T1’e (değişim Alanı) geçtim. Neden böyle diyorum, bildiğiniz gibi Chrisie Wellington, yarış boyunca gülümseyerek koşar ve bu benim çok hoşuma gidiyor… :)
Neyse ayakkabıyı giyerken yere eğildim ve kafam bir anlığına 1milyon oldu. :) Sonra düzeldim ve çıktım T1’den. İlk 2 tur, 4. olan pozisyonumu korudum. Çok sevdiğim Karagücü takımında Komutan Melih Işık ile çevirdik bisikleti. Fakat bir ara arkamda tükürme falan seksleri duymaya başladım ama dönüp tam arkaya bakamıyorum, çünkü tempo yüksek sakata gelmek istemiyorum…
Neyse 2. turdan sonra biraz yavaşlama eğilimi gösterince Melih abi ile arkamıza yatan Deniz Kuvvetlerinden Niyazi Uğur ve Rivamad’dan Osman İnhan arkadaşlarımız dayanamayıp bizi geçtiler. Bu sefer biz onlara bir tur kadar takıldık. Niyazi, makara yapmak için bizi sık sık öne aldı ama hafif yorulma emareleri başlamıştı ve koşuya bitik girmek istemiyorduk. Nitekim Niyazi ve Osman, yaklaşık 100m uzaktaki kafadaki gruba atak yapalım dediler ve koptular.
Sonrasında ise Melih abi ile biz beraber çevirmeye başladık yine. Koşuya başladığımız da Melih ağabeyi bırakıp 20m önümdeki Eski yüzücü ve Triatlet Ortepedi .Prof. Can Koşay ağabeyimi yakalamak için kasmaya başladım. İlk 1250m dönüşünde onu yakaladım. Fakat sağ diayfram altı sanki az sonra dışarı çıkacak gibi baskı yapmaya başladı. Önceleri gaz sandığım şeyin şişen dalak olduğunu çok sonra anladım. Nitekim Can abi’yi kasmayı bıraktım ve o da sanırım 100m ye yakın açtı arayı. Biz gene melih ağabilme düzgün bir tempoda koşmaya başladık. Son 1250m ye girerken Melih abi aniden tempoyu bir üst seviyeye aldı. Baktım Melih abi kaçmaya niyetli :) ben de dalak baskısını sineye çekip, verdim tempoyu verdim tempoyu. :)
Nitekim 20 saniye kadar önüne geçerek ve 50m ‘de yine nara ile finiş gördüm… Ben 40-50 yaş arasında 7. olurken arkamda kalan Melih abi ise +50de birinci oldu.
Malesef bu yarışta kürsü olmadı… Neyse bir başka bahara artık… :(
Not: Sadece yarışmakla kalmayıp tüm gün kendi yarışım haricindeki yarışlar için haber ve fotoğraf topaladığımı belirtmeden geçemiyeceğim.
Yarışın objektif anlatımlı haber ve fotoğrafları için cyclingtr.com' u tıklayın lütfen...