Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '17

 
Kategori
Tarih
 

İki Can Düşmanı - Doğuyla Batının Tarih Boyunca Süren Barışıklık Alanı - Ticaret ve Kapitülasyonlar.

İki Can Düşmanı - Doğuyla Batının Tarih Boyunca Süren Barışıklık Alanı - Ticaret ve Kapitülasyonlar.
 

*Bozulmayan Barışıklık.

İslam Dünyasıyla Hıristiyan Dünyası karşılaştıkları ilk günden başlayarak siyasi ve dini alanda uzlaşmaz rakipler olmuşlardır. Ticaret ise zaman zaman bu mücadelenin bir aracına dönüşse de, öyle veya böyle ilişkinin hep açık olduğu bir alan olarak kalmıştır.

Neden acaba?

Siyasi ve dini mücadeleyi güdüleyenin soyut hamaset duygularının, ekonomik ilişkiyi güdüleyenin ise insanın somut ihtiyaçlarına dayanan sağduyu ve aklın olması olabilir m? Yoksa ekonomi en başından beri çatışmanın asıl sebebiydi de din ve ırk gibi toplumları çatışmaya kolaylıkla ve kuvvetle motive eden duygular toplumları savaştırmak için araç olarak mı kullanıldı? Anılan duyguların gücünü ve ezelden beri çatışmaların önemli nedenlerinden oldukları gerçeğini yadsıyor değilim. Ana itici güç neydi diye düşünüyorum, kendi kendime.

Bazı ipuçlarına bakalım.

Osmanlılar daha II. Murad zamanında İtalya'ya gümüş ihracını yasaklamışlardı. Fatih, ilk seferlerini Avrupa ekonomisinin gümüş kaynaklarından birisi olan Sırbistan ve Bosna'daki maden bölgelerine yapmıştı.

Papalığın1453-1495 yıllarında yoğun Haçlı girişimlerinin nedeninin hızla büyüyen Avrupa ekonomisinin içine düştüğü para sıkıntısı olduğunu öne süren inandırıcı görüşler vardır.

Haçlı seferleri başarısız olup Osmanlı İstanbul başta olmak üzere Akdeniz Havzasına ve ticaret yollarına hakim olunca Avrupa Hindistan ve Çin'e Osmanlı ülkesine uğramadan ulaşmanın yollarını aramaya başladı. Bu çabanın sonucu Avrupa'nın dünyayı keşfetmesine ve yeni bir dünyanın oluşmasına vesile oldu. Kolomb, Hindistan'a gitmeye çalışrken 1492 yılında Amerika'ya vardı. Vasco da Gama 1498 yılında Hindistan'a ulaştı.

Kolomb, günlük notlarında kendisini harekete geçiren gerçek faktörün, İslam dünyasını geriden kuşatarak Hindistan ticareti için denizyolunu açmak, Batı ve Doğu Hıristiyanlarının işbirliğiyle Kudüs'ü almak olduğunu yazar.

Coğrafi keşiflerden önce Avrupa Uzakdoğu'dan gelen malları Yakındoğu üzerinden almaktaydı. Mısır, Suriye ve Anadolu kıtalararası ticarete evsahipliği yapıyordu. Uzaklardan gelen kervanlar İskenderun'da ve  Antalya'da Akdeniz'e ulaşıyor, mallar oradan gemilerle Avrupa'nın yolunu tutuyordu

Doğu Akdeniz havzası, bugünkü Lübnan, İsrail, Ürdün, Sina Yarımadası ve Suriye'yi kapsayan bölge insanlığın bilinen ilk ve en temel ticaret alanıdır. Bu tarihi ticaret alanına "Levant" denirdi. Ticaretin genişlemesine veya daralmasına bağlı olarak bölgenin coğrafi tanımı zaman içinde değişiklikler göstermiştir. En genel tanımıyla Doğu Akdeniz Havzasındaki tarihi ticaret bölgesi olarak tanımlanabilir.

Bugünkü Lübnan topraklarında yaşayan Fenikelilerin 2500 yıl önce bölgede ticaret yaptıkları bilinmektedir. 

Levant sadece transit bir ticaret yolu değildi kuşkusuz. Transit ticaretin yanında hem bir üretim hem de tüketim alanıydı. Bu yoldan sadece mal ve hizmetlerin taşındığını sanmayın. Farklı fikirler, düşünceler, dünya görüşleri, kısaca kültürler de, bu yoldan gider gelirdi.

Coğrafi keşifler Levant'ın önemini ortadan kaldırdı mı derseniz, kesinlikle hayır. Öyle olsaydı Avrupa'lı tüccarların ülkeleri vatandaşlarına ticari imtiyaz, bilinen adıyla kapitülasyon, almak için Osmanlının kapısında biribirleriyle rekabete girmezlerdi.

Osmanlıyla Avrupa asırlarca Levant hakimiyeti için mücadele ettiler. Kıbrıs, Rodos ve Malta savaşlarını hatırlayın. Süveyş Kanalının açılması bölgenin önemini daha da artırdı.

İngiltere asırlar boyunca Levant'tan geçen Hindistan yolunu açık tutmaya çalıştı. Gözü hep bu yolun güvenliğini sağlayan Kıbrıs ve Mısır'daydı. Rusya Avrupa'yı tehdit eden büyük bir güce dönüşünce onun Akdeniz'e inmesine engel olmaya çalıştı. Rusların Akdeniz'e inmesinin önündeki engel Osmanlıydı. Uyuşan menfaatleri Osmanlıyla İngilizleri uzun yıllar Ruslara karşı ortak cephede tuttu.

Osmanlı güçlü olduğu sürece bu dayanışma sürdü. İngiltere Osmanlının yaşama gücünü yitirdiğini değerlendirdiğinde (1880 ler) Osmanlıyı destekleme politikasına son verdi. Kıbrıs ve Mısır'a yerleştiği için artık Osmanlıya ihtiyacı da kalmamıştı.

O günün kervanlarının rotalarıyla, bugün Avrupa'dan Uzakdoğuya uçan uçakların rotaları karşılaştırılsa ortaya ilginç tablolar çıkabilir. Levantın 2500 sene önceki önemiyle bugünkü arasında fark yoktur. Bu olguya "Jeostratejik önem" denir. Basit deyimiyle coğrafi konumun yarattığı değer. Dünyanın şekli şemali değişmediği sürece bu önem ve değer değişmez. Dünya yerinde durdukça o da durur.

Türkiye jeostratejik açıdan önemli bir ülkedir, deyişiyle anlatılmak istenen budur.

2017 yılı, İpek Yolunun yeniden doğuş yılı oldu. Çağa uygun yeni bir donanım ve kıyafetle. 

Şimdi "digital ipek yolu" gündemde. "Bir yol, bir kuşak" diye de çağrılıyor. Çin, ülkesini Asya, Afrika, Doğu Avrupa, Rusya ve Ortadoğu'ya bağlayacak tarihi yolu canlandırmak için büyük yatırım yapıyor. Digital yolda yol alan "çağdaş kervanlar" artık Çin'in kendi global uydu seyrüsefer sistemini kullanacak. Yakında Çinden başlayıp Tahran, İstanbul yoluyla Moskova'ya ve Rotterdam'a ulaşan, Çin'in uzaya yerleştireceği uyduların çağdaş kervanlara yol gösterdiği, bir "global" otoyol olacak.

Dünya kervanlardan nereye geldi. Uydu seyrüsefer sistemleri çıktı kervancılık bozuldu.

Konumuzdan uzaklaştık sanmayın. Tam üzerindeyiz. Bölgedeki ticaretin dünya için önemini kavramadan kapitülasyonları anlamak mümkün değildir. Kapitülasyonlar bu ticaretten pay alanlar ve almak isteyenler için yapılmış düzenlemelerdir. Onlara bölgede ticaret yapma olanağı sağlamıştır.

Öyle karlıydı ki Levant'ta ticaret yapmak, Avrupa'lı tüccarlar ve iş adamları Levant'a yerleşip "levanten" olmaya çalışıyordu. 

Çalışıyorlardı ama bölge Avrupa'lı güçlerin kontrolunda değildi ve bölgeye girmek için Osmanlıdan izin almak gerekiyordu.

İşte geldik kapitülasyonlara. 

*Kapitülasyon nedir?

İslam hukukuna göre, İslamın hakim olmadığı bir bölgeden izinsiz gelen yabancılar esir alınır veya katledilirdi. Padişah, ülkeye girmesine izin verdiği kimselerin ülkede yaşaması, malları, ibadetleri ve ticari faaliyetleri için kendilerine "aman" yani güvence verebilirdi. "Aman" en yaygın olarak yabancıların  ticari faaliyetleri için verilirdi. Kişilere değil ülkelere verİlirdi.

Bu amaçla şartları, kuralları belirleyen bir belge hazırlanırdı. Padişah'ın onayladığı bu belgeye "ahdname" denirdi. Özü itibariyle Padişah'ın tek taraflı "ahd" (yemin) ile verdiği güvenceleri içeren bir çeşit berat veya nişandı. Tek taraflı bir imtiyaz bağışıydı.

Ahdnamelerde yer alan maddeler, şartlar kavramı, Latinceye "capitula" (şartlar, fasıllar, maddeler) şeklinde çevrilmiştir. Buradan yola çıkılarak Fransızca "capitulation" kelimesi türemiş ve terime "teslim olma" anlamı yüklenmiştir. Bu anlam özellikle başlangıç dönemi için kesinlikle yanlıştır. Osmanlı zayıfladıkça sistem çarpıtılarak bir ölçüde bu tanıma uyan bir şekle dönüştürülmüştür.

Ahdnamelerin başlangıçtaki genel özelliklerine bakarsak Osmanlının çıkarlarına hizmet ettiklerini görürüz.

*Takdir hakkı.

Ahdname "Dostluk ve sadakat" koşuluyla verilirdi. Padişahlar bu imtiyazı doğal olarak dost olan veya dostluğunu aradıkları ülkelere verirlerdi. Kendisine imtiyaz bağışlanan ülke güvence belgesine aykırı hareket etmediği ve düşmanca bir tavır sergilemediği sürece imtiyazlarını kullanmaya devam ederdi. 

Aykırı hareket görüldüğü anda imtiyaz iptal edilirdi. Bu takdir hakkı Osmanlı diplomasisine politik güç kazandırırdı.

On sekizinci yüzyılda, daha önceden tek taraflı olarak verilen taahhütler, barış anlaşmalarının maddelerine girip karşılklı olarak bağlayıcı nitelik kazanınca anılan güç kaybedilmiştir.

*Siyasi ve askeri yarar.

Bir devletten siyasi ve askeri anlamda destek istendiğinde, ticari imtiyazlar bu desteğin sağlanmasını kolaylaştırıcı bir manivela olarak kullanılırdı. 

Temel düşman olan Mukaddes İttifaka karşı, İngiltere ve Hollanda'ya verilen imtiyazlar buna bir örnektir.  Bir ülkeye verilen Ahdname, o ülkeyle sadece ticari ilişkilerin değil devamlı diplomatik ilşikilerin de kurulmasını sağlardı. Yani "dost" kazanılırdı. 

*Mali ve ekonomik yarar.

Osmanlı ekonomisi her zaman "para kesadı" içindeydi. Gümrüklerden alınan vegiler maliyeye önemli miktarda nakit para sağlardı.

*Tarihi süreç.

Yabancılara verilen ticari imtiyazlar Anadolu Selçuklu Devleti döneminde başlamıştır. Sultanlar, Kıbrıs Krallığına ve Venediklilere 1207 tarihinde imtiyaz vermişlerdir.

Osmanlılar ilk kapitülasyonu 1352 tarihinde Rumeli'ye geçtiklerinde Cenovalılara verdiler. Cenova Venedikle savaşıyordu ve Osmanlıyla dostane ilişkiler içindeydi.

Venedikliler 14. yüzyıl ortalarından başlayarak Osmanlı'nın zaptettiği her bölgede önceden elde ettikleri ticari hakları Osmanlıya onaylattılar. Yeni topraklar Osmanlı hakimiyetine girdikçe kapitülasyonlar bu bölgeleri de kapsayacak şekilde genişledi.

Yıldırım Bayezid Anadolu ve Rumeli'de denizde ve karada idaresi altında bulunan bütün yerlerde Venediklilere ticari imtiyazlar verdi. Gerektiğinde Venedik'e hububat ihracını yasaklayarak veya serbest bırakarak ticaret imtiyazını diplomaside kullandı.

Kapitülasyonların bu dönemi "İtalyan Devletleri Dönemi" olarak bilinir. Avrupa Devletleri henüz ticaret sahnesinde değillerdir.

Venediğin imtiyazlı statüsü Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni dönemlerinde de sürdü. 

Osmanlıların Mısır ve Suriye'yi fethedince kapitülasyonların değeri çok arttı. Yavuz, 1517'de Memluk Sultanlarınca Venedik, Katalan ve Fransızlara bölge için verilen kapitülasyonları yeniledi.

Fransa'ya ilk kez 1569 yılında genel bir kapitülasyon verildi. 1570-1572 Osmanlı-Venedik savaşı kapıdaydı. Venediğin elinde olan Kıbrıs'a saldırı planlanıyordu ve Fransayla iyi ilişkiler gerekiyordu.

Kapitülasyonlarda Venediğin rakipsizliği sona erdi. Yeni bir dönem başladı.

*Batı Avrupa Devletleri Dönemi.

1569 yılında kapitülasyon verildikten sonra Fransa'nın bölgedeki ticareti hızla gelişti. Avrupa'lı diğer tüccarlar Fransız bayrağı altında ticaret yapıyorlardı.

Bu dönemde imtiyazlı üç devlet vardı. Fransa, Venedik ve Ancona.

Fransız gelir de İngiliz durur mu? Kraliçe I. Elizabeth bütün tebaası için ticari imtiyaz talep etti. 1580 yılında İngiltere'ye Fransızlarınkine benzer hükümler içeren imtiyazlar verildi. 

İspanya'ya karşı İngiliz dostluğuna ihtiyaç duyuluyordu. Anılan ülkeyle zaten ticari ilişkiler vardı. Papa'nın koyduğu ambargoyu tanımayan İngiltere, Osmanlıya kalay ve  çelik satıyordu.

Levant'ta Fransayla İngiltere arasında rekabet başladı. Diğer ülkeler ya İngiltere ya da Fransa bayrağı altında ticaret yapıyorlardı. İbre bir o yana bir bu yana gitti. 

Avrupa ülkeleri arsındaki rekabet, Rusya'nın devreye girmesi ve imtiyazların şekil değiştirerek tek taraflı imtiyaz olmaktan çıkışını ikinci bölümde irdeleyelim.

 

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..