Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '09

 
Kategori
Dünya
 

İki çuvallama, diplomasi içgüvenlik. Bugün iktidarda olan din eksenli siyasi geleneğin yumuşak karnı

İki çuvallama, diplomasi içgüvenlik. Bugün iktidarda olan din eksenli siyasi geleneğin yumuşak karnı
 

İçerde efelenme, dışarda biat etkisi yaratan siyasi geleneğin kazandırdığı yok diplomasi


AB, bu bölgede daha küçük devletler çıkarma, ABD ise ılımlı din eksenli rejim hedefinde ortak kartlara, devletlere oynuyorlar. Her ikisi de bugün hamisi oldukları siyasi iradeyi bu işte yararına göre değerlendiriyor. Diplomasi, zaafı kaldırmayan, içtutarlılık gerektiren bir alan.

Cemaatçi gelenekten gelen siyasi irade sorunlar karşısında hiç bir zaman gerçekçi davranamaz, sadece öteler. Aldatıldığı durumlarda da bir gün bunları soracağı günü bekler ve dişlerini gıcırdatır. Son aylarda diplomasi tarihimizin en talihsiz dönemlerini geçirdik. Türkiye, büyük devlet geleneği kimliksiz diplomasi yüzünden yerlerde süründü. Obama'nın yeni bir şey olmadığını yazan bizler haklı çıkmaktan usandık.

Türkiye'de yalan dolanla akşamdan sabaha başka şeyler söyleyerek günü geçirebilirsiniz fakat uluslararası ilişkiler böyle değil. Son aylar diplomasi mezarlığı yenilgilerle dolu. Bu yenilgiler hepimizi daha iyi bir dünyada yaşamammızı zorlaştıracak sonuçlar.

Bunca senelik anıların tarihsel bir zeminde değil siyasi bir zeminde kullanılması geleceği karartacaktır. Oysa bunları aşmamızı gerektiren okadar şey var ki. Birarada yaşam geleneğini her birey için serbest yaşam ilkesiyle sürdürmemiz bu coğrafyada yaşayan her insan için çok önemli.

Türkiye, tarihinin Osmanlı dahil, savaş zamanları dahil en ciddi diplomasi zaaflarının yaşandığı, diplomasinin yerlerde süründüğü bir dönemden geçiyor. Yatay genişleme uzmanı, bir holdingin bile kimlik ihtiyaçlarını, sürdürülebilirliğini doğru dürüst yönetmeyi beceremeyen siyasi gelenek, siyasi sorumluluk aldıktan sonra her alanda atılım adıyla genişleme başlattı. Şu an ortaya çıkan durum bir facia.

Bu açılımlarda hangi eksende konumlanma yapacaklarından emin olmadıkları için dinsel görüşleri ile olması gereken arasında sıkışıyorlar. Diplomasi, diplomatlar elinden alınıp kapalı kapılar ardındaki pazarlıklara çekildi.

Elbette görüşmeler, açılımlar yapılmalı ama bu stratejik yönetim adı altında planlı, ilgili görüşler alınarak ve sukunet içinde gerçekleştirilmeli.

Azarbeycan ile yaşanan diplomasi faciası koskoca imparatorluk mirasçısı, efsanevi diplomat Türkiye'yi dış bir ülkeden talimatla, Amerika'nın konumlanmasıyla iş görüyor pozisyona soktu. ...

Azarbeycan'ı dikkate almadan, karşılıklılık, güven gibi unsurlar düşünülmeden yapılan kapalı kapı anlaşmaları bu siyasi geleneğin kendi çıkarı ve değerleri için Türkiye'yi çok tehlikeli bir yola soktuğunu gösteriyor.

Amerika'nın her yeri dökülen büyük Ortadoğu projesinden vazgeçme eğilimde olması, ılımlı İslam modellerden (böyle bir modelin gerçekleşmesi hayaldir) caymaya başlaması ile bugünkü siyasi gelenek endişeye kapıldı.

Bu dönem her şeye rağmen gelecek elli yılımızda daha çetrefilli sorunlar yaşamak istemiyorsak akil çözümlere, diplomatik geleneklere ve büyük devlet formunu bir daha ele almalıyız.

İçerde efelenme, dışarda biat etkisi yaratan bugünkü siyasi geleneğin kazandırdığı tek bir diplomasi değeri yok. Türkiye, kaybettiği değerler ve gelenklerin yanı sıra hak etmediği şekilde Ortadoğululaştırılmaya, Araplaşmaya yüz tutmuştur....

Modern yaşam ve Cumhuriyet değerlerine aykırı bu durumun bu siyasi gelenek tarafından dikkate alınacağı da çok gerçekçi görünmüyor.

Cumhuriyet kazanımlarını, dinsel eksenli toplum hayali uğruna feda ediyoruz. Daha geri olan modellerden birini seçmek zorunda değiliz. Bu konuda Amerika ısrarla Afganistan'da gerçekleştirdiği hatayı devam ettiriyor. Radikal din ile makuliyet anlaşmaları yapılamaz. Bugün Pakistan'ın yaşadığı Taliban'laşma yı çok iyi incelemeliyiz. Bir kez din eksenli uygulamalar başladı mı bunun ardından iran ve Afganistan usulü aşırılıklara da hazır olun anlamına geliyor. Bu coğrafyaya bu elbiseyi giydirmeye çalışmanın başta Amerika, AB ve dünyaya hiç bir faydası olmayacağına inanıyorum.


Son ayların örnek diplomatik olaylarını hatırladığımızda

- Davos krizi, gerçek anlamda bir fiyasko, gelecekte çok sıkıntıları yaşanacak davranış modeli.

- Rasmussen krizi, içerde sanki alınmış gibi gösterilen sözlerin esamesinin bile olmayışı, yalan ve yönlendirmeye dayalı bilgilerle NATO nun istediğini alması, bizim için diplomasi yenilgisi.

- Fransa'nın bu hengame, toz duman arasında sessizce, pazarlıksız NATO'nun askeri kanadına dönmesi. Artık AB de Türkiye'ye karşı daha sert politikalar izleyebilir. Zaten iktidarda olan siyasi gelenek AB ile ilişkileri kendi işlerine gelecek yasa ve uygulamaları devreye sokmakta kullandı.

- Azebeycan ile girilen itişme kakışma arasında yaşanan diplomatik skandal, karşılıklılık ilkelerine uymayan davranış ve hızda yapılan görüşme ve anlaşmalar.


İçgüvenliği teslim edildiği polis uygulamalarında son durum:

İç güvenliği ciddi tehlikeye sokacak 11 dinleme aracının nerede olduğunun milletvekillerine bile söylenmemesi.
Son dönemde ortaya atılan dinlemelerin kaynağı olduğu düşünülen 11 serseri mayın gibi dolaşan araçların kimin denetiminde olduğu bile açıklanmıyor. Bu durum özel istihbarat teşkilatı kurulduğu, muhalefetin iletişiminin kontrol altına alınmaya çalışıldığı gibi endişeler doğuruyor.



<ımg height="312" alt="Minareyi dikmiş kılıfına uydurmuş" src="http://www.aksam.com.tr/images/2009/04/24/hakkari_755.jpg" width="312" border="0" editor_id="mce_editor_0">
Otomatik silah dipçiği ile dövülen çocuk.


Hakkari'de özel harekat polisi tarafından komaya sokuluncaya kadar dövülen çocuğu düşünüyorum, içim acıyor. Çözülebilecek her şeyi karmakarışık eden şiddetin uygulayıcısı polisin içinde bulunduğu ruh halini ortaya koyuyor. Polis, son dönemde krallığını ilan etmiş görünüyor. Bu kabul edilemez, psikolojik tedavilik bu çıkışın bireysel bir çıkış olmadığını polisin bu konuya kurumsal yaklaşımı olduğunu düşünüyorum.

Hakkari'de, İstanbul'da Türkiye'nin her yerinde vergilerimizle maaşlarını ödediğimiz polislerin halkına bu denli düşman olmasını sağlayacak altyapı nasıl oluştu? Son dönemde genç polislerin çoğunda uygulamaları sırasında sıra dışı şiddet, kabalık ve baskı görülüyor. Bunun altında olan şeyler her ne ise bu ülkedeki hoşgörü ortamına zarar veriyor. Bu halk, bu uygulamaları hak etmiyor.

Haklılık bağlamı, iç tutarlılık gerektirir. Aynı olaya değişik yerden bakıldığında farklı haklılıklar görmek olasıdır ve tümü de doğruyu söylüyordur. Cumhuriyetin yaklaşık üçte bir dönemini alan etnik siyaseti yürütenler haklı görünse bile bunun iç tutarlılığını göremiyoruz. Buna rağmen güvenlik görevlilerinin orada şiddeti özendirici, artırıcı güvenlik konsepti uygulaması yangının her geçen gün büyümesine yol açar.

Haklı olunduğunun düşünüldüğü konularda bile gerçekte diyalog yollarını kapatıcı çabalar geelceği etkileyebilir. Gelişmelere makuliyet zemininde bakılabilir mi? Bunu düşünmeliyiz. Otuz yıldır olanlarla insanımızın zenginleşmesi arttı mı? Evlatları sokaklarında ve dağlarında güvende mi? Yarınından endişeli mi? Bütün bunlara bulunduğu zeminde çözüm bulmak yaratıcı düşüncenin görevidir.

Sayısal oranlara, hesaba, kine ve düne baktığımızda oraya takılıp kalma ihtimali var. Bu ülke 80 öncesi sokaklarında her gün üç beş kişinin öldüğü kan banyolarını bile halkın duyarlılığı ve hoşgörüsü ile aşmayı bilmiştir.

Komşu ülkelerden de biliyoruz ki bir silah sadece patlamıyor, bir jop sadece bir kişiye vurmuyor. Bu dinamiklerin de etkisiyle herkese değişik etiketlerle çoğalarak geri dönüyor. ...

Bireyin özgürleşmesi, topluluk çıkarına bile olsa şiddete eğilim duymamasının mümkün olabileceğini düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..