Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '07

 
Kategori
Anılar
 

İki gün sonra doğum günüm

İki gün sonra doğum günüm
 

İstanbul Kız Lisesi Meşhur aynanın önünde


Dile kolay, tam yarım asırdır yaşıyorum. Yirmili yaşlarımda elli yaş öyle uzaktı ki. Sanki hiç yaşlanmayacak hep genç kalacaktım.

Elli koca yıl,

Nasıl yaşadım?

Neler yaşadım?

Herkes kendi hikayesini yaşarmış ya ben de kendi hikayemi yaşadım işte...

Ne anladın derseniz, ''hiç'' derim. Şimdiki aklımla hikayeyi başa sarmak, tekrar demek isterdim.

Yedi yaşıma kadar her doğum günümde kurban kesildi, mevlüt okundu. Çok sıkıcıydı. İhtiyar yüzler korosuyla, eğlencesiz, neşesiz. Babam yaşarsa yedi yıl kurban kesip, mevlüt okutacağım demiş. Kızı da var oğlu da. Tekne kazıntısı beni neden bu kadar çok istemiş öğrenemedim.

Babamla biz birbirimizi çok sevdik. Yıkılmaz bir kale gibiydi babam. Öylesine sağlıklı, öylesine güçlü, öylesine yakışıklı...

Yarım saat içinde terketti bizi. Allak bullak oldum. Üç ay toparlanamadım. Hala öldü demeye dilim varmaz. Son kez gördüğümde mermer bir tanrı heykeli gibiydi. Eline dokunabildim sadece. Soğuktu. Biz babamla sesli konuşamazsak gözlerimizle konuşurduk. Gözleri kapalıydı, uyur gibi. Konuşamadık.

On dört ay sonra ikinci darbe geldi. Eşimin annesi, babası, eniştesi ve küçük kızım trafik kazası geçirdiler. Kazayı görenler bu çocuk size hediye dediler. Bir tek kızım sağ kalmıştı. Çok ağladım, karışık duygulardı...

Babam ilk kez o zaman rüyama girdi ''ağlama artık bak çocuk kurtuldu'' dedi, bana kızdı. Mezarına gittim teşekkür ettim. Sanki torununu o korumuştu.

Boynumdaki fıtıklar felç belirtileri başlatınca acil ameliyat edildim. Altı saatlik bir operasyonla üç boyun omurum kadavra kemiği ile değiştirildi. Böyle acı görmedim, düşmanım dahi çekmesin dedim. Allah beterinden saklasın diyenlere daha beter ne var ki diye söylendim.

Yine on dört ay sonra daha beter neymiş gördüm. Nur topu gibi bir akciğer kanseri teşhisiyle dünyam başıma yıkıldı. Ne suçum vardı derken, tedaviye gelen minicikleri görünce şükrettim halime. Ya kızlarım hastalansaydı...

Bu elli yıl içinde, bilerek ve isteyerek kimseye kötülük yapmadım.

İdarecilik yaparken ast'ımı korudum, kolladım. Bu nedenle genelde üst'lerimle geçinemedim. Eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu vardı, yeni gelenleri bana verirlerdi. Tatlı sert sorunsuz, şikayetsiz eğitirdim. Masaya yumruğumu vurup, iki cinayet işlemiş esrarkeşin üzerine, ''burada allah benim'' diyerek yürüyerek yeni bir cinayeti önleyecek kadar cesur, yavru köpekten tırsacak kadar korkaktım.

Hakkım çok yendi ama gururla söylüyorum hak yemedim.

Devletin malı deniz demedim. Kendi malım gibi sahip çıktım.

Firmaların getirdiği hediye poşetlerini elimi dahi sürmeden elemanlarıma dağıttım.

Onlar da beni üzmediler, saygısızlıklarını görmedim. Hastalığımı duyunca kimileri ziyaretime geldi kimileri de telefonla ulaştı. Ayrıldıktan on yıl sonra bu kadar sevildiğimi görmek, bana güç verdi.

Öğretim görevlisi olarak çalışırken, yine insan sevgimden yola çıktım. Kazanılmayacak insan yoktur felsefesiyle öğrencilerimle güzel günler paylaştım. Hala ararlar, mutlu olurum.

Yaşamımdaki en güzel varlıklar, çocuklarım. Yurttaşlık bilinçleri tam. Vicdan duyguları ve vatan sevgileri çok derin. Dürüstlüklerinden kuşkum yok. Bazen onları bu hayata göre hazırlamadım diye hayıflanır telaşa düşerim de sonra dağılır endişelerim. Kötü ve kötülük her dönemde vardı, akıllarıyla çıkış yolunu bulurlar nasılsa der, teselli bulurum.

Yapmak istediğim pek çok şey vardı. Emekli olunca yapmak üzere ertelediğim. Kendim için yapacağım çok şey...

Yapabilecek miyim bilmiyorum.

Koskoca bir elli yıl yapmamışım da...

Game over, demeden

kimbilir belki...

31 aralık doğum günüm, kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..