- Kategori
- Tarih
İkinci Meşrutiyet düşüncesi-1

II:Meşrutiyet'in ilanının yarattığı coşku
II.MEŞRUTİYET DÜŞÜNCESİNİN SİYASAL VE SOSYAL YANI...
Başlarken...
Bir önceki bloğumda, CHP'nin, siyasal düşünce olarak İttihat ve Terakki'nin çizgisinde olup olmadığını sorgulamış ve bu konuda arkadaşlarımın düşüncelerini öğrenmek istemiştim. Bloğumu okuyanlar, fazla olmamasına rağmen yaptıkları yorumlar doyurucu ve tamamlayıcı idi.
Konu açılmışken ve önümdeki kitapları da henüz kütüphanemdeki yerlerine kaldırmadan önce, konuya biraz daha devam etmek istiyorum.
En yakın tarihimizi biraz hatırlamamız, günümüzü daha iyi anlamamız için belki de yararlı olur düşüncesindeyim.
II.Meşrutiyet Dönemi'nin belirleyici özelliği...
Bu dönemin en belirleyici özelliği, hiç kuşkusuz önceki dönemlerde bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde başlayan mücadelelerin ve sosyal eğilimlerin, birer düşünce sistemi halinde belirmiş olmasıdır.
İkinci Meşrutiyet Dönemi'ne kadar, eskiyi ve yeniyi kayıtsız istemek, yani eski düzeni korumak ya da tamamen batılılaştırmak ya da eskiyi, yeninin gereklerine göre değiştirmek eğilimleri, bu dönemde artık belirsiz birer duygusal davranışın belirtileri olmaktan çıkmış, berraklaşarak taraftar kazanmak suretiyle birer düşünce akımı haline gelmiştir.
Sosyal problemleri çözmek gereğinden doğan bu düşünce hareketlerinden her biri, belirli topluluk veya gruplar tarafından dergi ve gazeteler aracılığıyla etrafa yayılmış ve savunulmuştur.
II. Meşrutiyet Dönemi'nin düşünce akımları...
Bu dönemin düşünce akımlarını, biri "siyasal" diğeri "sosyal ve kültürel" olmak üzere iki eksen etrafında toplayabiliriz.
"Siyasal içerikli" olanlar, sadece demokratik hak ve hürriyetler üzerinde toplanmış; fakat "monarşik rejim" ve "hilafet kurumu" asla tartışma konusu edilmemmiştir.(Bir önceki bloğumda, İttihat ve Terakki bünyesinde "saray ve din" yanlısı olan oldukça fazla üye bulunduğunu yazmıştım.)
"Sosyal ve kültürel içerikli" olanlar ise, çeşitli ölçülerde birbiri içine girmiş olarak genellikle "Osmanlılık", "Türkçülük", "İslamcılık" ve "Batıcılık" olarak belirmiştir.(1)
Bu dönemde, batı kültürünün getirdiği kavram ve değerler, eski kültürün öğeleri ile tam bir etkileşim içine girmişlerdir. Bu nedenle, "İslamcılar" ve "Türkçüler", görüş ve düşüncelerini savunurken, Batılı değerleri de kullanmak zorunda kaldıklarından çelişkiye düşmüşlerdir. Çelişkiyi giderecek çözüm, Ziya Gökalp tarafından bulunmuştur.
Ziya Gökalp birleştirici olmaya çalışıyor...
Toplumun düzeltilmesi için, insanın önce içinde yaşadığı toplumun, kendine özgü kültürünü anlaması ve ona değer vermesi, sonra da uluslararası uygarlığın, bu kültürle uyumlu değişim getirecek yönlerini belirlemesi görüşünde olan Ziya Gökalp, Türkçülüğün, İslamcılığın ve Muasırcılığın(*) uyum içinde birleşebileceğini ileri sürmüştür(2). Gökalp'e göre, bu üç akım arasında bir zıtlık ya da çatışma yoktu.
Her üç akım da, derece farkı ile de olsa, çağdaşlaşmayı istiyordu. Bu konuda en liberal olan Batıcılar; en tutucu olanlar ise doğal olarak İslamcılardı. Türkçüler ise, diğer iki akımı da içine alan uyumcu ve uzlaştırcı bir yaklaşımla, bu üç akımın birbirlerine zıt taraflarını önlemeye çalışıyorlardı.
Üçlü bireşimin Türkçüler kanadı;
*1908'e kadar geçen 30 yıllık sürede, İmparatorluğun büyük toprak kayıplarına uğradığı ve İmparatorluğun "çok uluslu" niteliğini yitirdiğini(3);
*İmparatorluk içinde Türk olmayan Müslüman halkın, ulusalcı görüşleri benimseyerek ayrılma eylemine giriştiklerini ileri sürmüşler; (Bu süre içinde, İmparatorluk 3 milyon kilometre karelik topraklarının 1 milyon metrekarelik kısmını-1/3'ü-; ve 24 milyon nüfusunun 5 milyonunu-1/5'i- yitirmiştir.)(4)
*İmparatorluğun esas unsuru olan "Türk kimliği"nin ortaya çıkarılmasının ve Batı karşısında ulusal kimliğin korunmasının bir zorunluluk olduğunu savunmuşlardır(5)...
Not : Uzun yazılar genelde sıkıcı olur düşüncesiyle, İkinci Meşrutiyet'in, "İslamcılık" ve "Batıcılık" düşüncelerini bir sonraki bloğuma bırakıyorum.
Görüşmek üzere.
Kısa...Kısa...
1.Dış basının Ergenekon'a bakışı : "Davaya siyasi bir boyut kazandıran, Türklerin ifadesi ile 'derin devlet'le bağlantısı olması. Ancak şu anda iki derin devlet var...Temiz olan ve kirli olan...Ve yargı kirli olanı ortaya çıkarıyor. Ama her şeye karar verecek olan sonuçta halktır. Yerel seçimlerde, seçmen eğer AKP'ye oy verirse soruşturma devam edecek. Kirli ve derin devlet büyük bir darbe alacak. Ama, eğer AKP, seçimlerde başarılı olamazsa her şey halının altına süpürürlecek."(Newsweek)
2. Silah ve cephane aramak için yapılan kazılardan birinde, arkeolojik değeri bulunan bir testi bulunmuş. Böylece bu kazıların "arkeolojik kazı" olduğunu söyleyenler nihayet iddialarını kanıtlayacak bir delile kavuştular.:))
cdenizkent
(1) Nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi, 1973, s.86
(*) Kelimenin sözlük anlamı, "çağcıl, çağa uygunluk ve çağdaşlaşmak"tır. Ziya Gökalp, sözcüğü "Avrupalılaşmak ya da Avrupacılık" ; Atatürk ise, Batılılaşmak ya da Batıcılık" anlamında kullanmıştır.
(2) Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, 3.b. Sadeleştiren,
Ferhat Tamir, 1977, s.16
(3) Ahmet Yücekök, Türk Devrim Tarihi, 1984, s.362
(4) Ahmet Feroz, İttihat ve Terakki(1908-1914), Çev.Nuran Ülken, 1971, s.226
(5) Hilav Selahattin, Türkiye Tarihi-4, 1989, s.34