Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '13

 
Kategori
Tarih
 

Mustafa Suphi ve arkadaşlarını kim öldürttü?

Mustafa Suphi ve arkadaşlarını kim öldürttü?
 

Mustafa Suphi, 1883 yılında, Giresun’da doğmuştur. Babası memurdur. İlköğrenimini Kudüs ve Şam’da, idadi (lise) öğrenimini Erzurum’da yaptı. Paris’te Siyasi İlimler okumuş, 1910’da I’Ecole libre des Sciences Politiques’i Bitirmiştir. Paris’ten dönünce İttihat ve Terakki’ye girmiş ama kısa zamanda muhalif olmuştur. Uzatmayalım, İttihatçılar tarafından Sinop’a sürülmüştür. Bir süre sonra İstanbul’a dönmüş, yeniden Sinop’ sürülmüştür. 
 
Bunun üzerine, yine kendisi gibi sürgün olan arkadaşlarıyla Rusya’ya kaçmışlar. 
 
Kaçışlarından kısa bir süre sonra da Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Marksistlerle ilk tanışmaları, Birinci Dünya Savaşı dönemindedir. Kısa sürede, devrimci harekette kendini kabul ettirir Mustafa Suphi. Çarlık döneminde tutuklanıp hapse atılır. 
 
***
 
1917 Devriminin ardından, Moskova’da Yeni Dünya adlı gazetesini çıkarmıştır. Osmanlıca yayımlanan bu gazete, İttihatçıları yerden yere vuran yazılar yayımlıyordu. 
 
Demem o ki Mustafa Suphi, İttihat ve Terakki karşıtlığını her yerde ve her alanda sürdürmüştür. İttihatçılar da Mustafa Suphi düşmanlığını her yerde ve her alanda sürdürmüşlerdir. 
 
Bir süre Kırım’da ve Türkistan’da çalışmalarını sürdüren Mustafa Suphi 27 Mayıs 1920’de Bakü’ye gitti. O dönemde Azerbaycan’da, yönetim Sovyet yanlılarının eline geçmişti.
 
1 Eylül 1920’de Bakü’de, Doğu Uluslararası Kurultayı toplandı. Kurultayda Enver Paşa da bir konuşma yapmak istedi. Amacı, komünist hareketin başına geçmektir. Böylece, Sovyet Rusya ile bağlarını sıkılaştırıp Mustafa Kemal’in liderlik koltuğuna oturacaktır. Yani Kurtuluş Savaşı’nı yönetecektir aklınca. Ancak Mustafa Suphi yanlıları, yuhalayarak konuşmasını engellediler. Bunun üzerine, Enver Paşa, kurultaya bir mektup sundu. Bu mektuba bakılırsa, Enver paşa, yılların komünistidir(!). Turan düşleriyle, Sarıkamış’ta on binlerce askeri, beyaz ölüme süren Enver Paşa; Bakü’de Komünistliğe soyunmuştur! 
 
Bu aldatmacayı, kurultay delegeleri yutmaz elbette. Yayımladıkları raporda, ad vermeden, Enver Paşa’nın güvenilir olmadığını açıklarlar. 
 
10 Eylül 1920’de bir kongre toplanır ve TKP kurulur. Yönetimine Mustafa Suphi ve ekibi seçilir. 
 
Osmanlı döneminde ittihatçılara karşı kıyasıya muhalefet eden ve sürgünler yaşayan Mustafa Suphi; Bakü’de, koskoca(!) Enver Paşa’yı paçavraya çevirmiştir. Bu durumu, Enver Paşa; Sovyet yönetimiyle ilişkilerini etkileyen, Anadolu’ya lider olarak dönmesini engelleyen bir olgu olarak değerlendirecektir. Mustafa Suphi’ye karşı var olan kini, katmerleşecektir doğal olarak. Enver Paşa için Mustafa Suphi, sürekli önünü kesen bir duvardır. 
 
Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi; Kurtuluş Savaşı için Sovyet yardımını sağlama çalışmalarını yürütmekteydi. Yöneticileri, Mustafa Kemal’le de iletişim içerisindeydiler. 
 
Mustafa Kemal ve Mustafa Suphi mektupla haberleşiyordu. Bu mektuplardan anlaşılıyor ki Mustafa Suphi, Kurtuluş Savaşı’nı desteklemek için Ankara’ya gelmek istiyor. Mustafa Kemal ise, TBMM’ne bağlı olarak çalışmak kaydıyla, bir temsilci gönderilmesini kabul ediyor. 
 
Süleyman Sami’nin söylediği yalana inanan Mustafa Suphi(Bu yalanı aşağıda açıklayacağım.), güvendiği kadrosunu da yanına alarak Kars’a geliyor. Hatta “Türk Kızıl Alayı” adını verdiği bir birliği de Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya gönderiyor. Bu birlik, Birinci dünya Savaşı döneminde, Ruslara esir düşen Türk askerlerinden kurulmuştur. Daha sonra, Ermenilerle yapılan savaşta da yararlı olmuştur. 
 
Komünist grup, Kars’ta çok iyi karşılanmıştır. Bu yüzden, burada günlerce kalmışlar, halkla sohbet etmişlerdir. 
 
Mustafa Suphi’nin amacı, elbette, Anadolu’daki komünist hareket ile Bakü’dekini birleştirip güç oluşturmaktı. Alınan kararlardan ve söylemlerden anlaşılıyor ki Kurtuluş Savaşı’nın başına geçmek gibi bir niyeti yoktur. Sadece destek olunacaktır. Emperyalist ülkelere karşı, birlikte savaşılacaktır. Savaşın kazanılmasından sonra ise sosyalist devrim için çalışmalar yapılacaktır. Bunu yadsımak, Mustafa Suphileri hafife almak olur. Parti kurduklarına göre amaçları için mücadele edeceklerdir. Ama feodaliteyi aşamamış, sanayisi ve işçisi, “yok” denebilecek bir toplumda, sosyalist devrimin uzun bir süreç olduğunun farkındaydılar mutlaka. 
 
***
 
Mustafa Suphi’nin, kongrede yönetime aldığı iki “eski” ittihatçı, sonradan başına bela olmuştur. Bunlar, Süleyman Sami ve Mehmet Emin’dir. Süleyman Sami, daha önce görevli olarak Ankara’ya gelmiş, Mustafa Suphi ve kadrosunun Anadolu’ya gelmek istediklerini bildirmiştir. Bu arada, Mustafa Suphi’nin bir Sovyet ajanı olduğunu söylemeyi de ihmal etmemiştir. Mustafa Kemal; tedbirli davranarak, yalnızca bir temsilcinin gönderilmesini bildiren mektubu, Süleyman Sami’ye vermiştir. Süleyman Sami; bu mektubu saklamış, TKP yöneticilerinin Ankara’ya davet edildiğini söylemiştir(Yukarıda sözünü ettiğim yalan…). Süleyman Sami’ye inanan Mustafa Suphi, kalabalık bir kadroyla Kars’a gelmiştir. Bu durum TBMM’de tepkiyle karşılanmıştır. Mustafa Kemal; Kâzım Karabekir’e, gelenlerin geri gönderilmesini bildiren bir telgraf çekmiştir. Kâzım Karabekir ise –kendi inisiyatifi ile- halkı örgütleyerek Mustafa Suphileri, yol boyunca yuhalatmış ve Erzurum’a girmelerini engellemiştir. (Kâzım Karabekir’in, Mustafa Kemal’le derin görüş ayrılıkları olduğunu hatırlatmakta yarar görüyorum.) 
 
Tatsız olaylardan sonra, grup, zorunlu olarak Trabzon’a yönelmiştir. Amaçları, Trabzon’dan Samsun’a, oradan da Ankara’ya gitmektir. Yola iki eksikle çıkmışlardır. Çünkü Süleyman Sami ve Mehmet Emin, kendilerinin tutuklanmalarını sağlamış ve gruptan ayrılmışlardır. Gruptan ayrılanların ikisi de İttihatçıdır aslında. Ankara’ya gitmeyi de Bakü’ye dönmeyi de tehlikeli görüyorlardı. Süleyman Sami’nin gerçek yüzünün Ankara’da ortaya çıkması kaçınılmazdı(sakladığı mektup yüzünden). İttihatçı arkadaşların birbirlerinden ayrılmaları ise tehlikeliydi. Bu yüzden, açıkça TBMM karşıtı propaganda yaparak kendilerini tutuklatmışlardı. 
 
***
 
Enver Paşa, Halil(Kut) Paşa ve Küçük Talat(Muşkara); ayrılmaz üçlüdür. Tüm Plânlarını Halil Paşa’nın Batum’daki köşkünde yapmaktadırlar. Buraya, zaman zaman TBMM üyesi olan Enverciler de gelmektedir. Bunların Trabzon’daki gizli ve kirli işlerini Kayıkçılar Kâhyası Yahya yapmaktadır. Enver Paşa’nın amcası olan Halil(Kut) Paşa’yı Bekirağa Bölüğü’nden kaçıran da odur. Bu nedenle güvenli biridir ittihatçılar için. Üstelik Enver Paşa’nın ünlü Teşkilat-ı Mahsusa’sındandır. 1913’te kurduğu bu örgütün kimi elemanlarını -kendi amaçları doğrultusunda- hâlâ kullanmaktadır Enver Paşa. Enver Paşa ile Yahya Kâhya arasındaki irtibatı ise Küçük Talat(Muşkara) sağlamaktadır. Ve Mustafa Suphilerin Trabzon’a geldikleri gün, Trabzon’dadır Küçük Talat. Ne rastlantı değil mi? Enver Paşa; Küçük Talat ve Nail Beylere, kendisinin Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal’in yerini alabilmesi için ortam hazırlama görevi vermiştir. Bu arada bilinmesi gereken bir şey yine var. O dönemde Kuvayı Milliye, Trabzon’da, Enver Paşa yanlıları kadar güçlü değil. Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa’sı daha güçlü ve etkindir.
 
Durum bu merkezde iken -28 Ocak 1921 günü akşamı- Trabzon’a gelen TKP’lileri Sovyet Konsolosu Bagirov da beklemektedir. Ancak onlar, bir motora bindirilerek, Batum’a doğru gönderilmişlerdir. Arkasından da Yahya Kâhya ve adamları, başka bir motorla arkalarından gitmişlerdir. Envercilerin Trabzon’daki gücünü bilen Sovyet konsolosu bile, bu duruma ses çıkaramamıştır. 
 
Sonuç biliniyor. Hunharca bir katliam… Yanlarında getirdikleri yaklaşık otuz bin altının sonu da bilinmiyor. Oysa bu altınlar, büyük olasılıkla Kurtuluş Savaşı için kullanılacaktı. 
 
*** 
 
Yaşanan olay böyle… Ama ölüm emrini verenin kimliği hâlâ belli değil. Daha doğrusu kanıtlanmamış. “Mustafa Kemal, emir verdi.” diyenler var. Stalin’in öldürttüğünü söyleyenler var. “Enver Paşa öldürtmüştür.” diyenler var. Yanlarındaki para için öldürüldüklerini düşünenler var. Başka şeyler diyenler de…
 
Ciddi olasılıkları sırayla değerlendirelim:
 
1- Mustafa Suphi; Çarlık Rusya’sının hapisanelerinde bile mahkûmlara Marksizmi öğretmeye, onları örgütlemeye çalışan biri… Yani SSCB’de etkili bir Marksist… 
 
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı veren bir meclisin başında… Meclis de ordu da zor durumda… Para yok… Silah yok… Ciddi olarak yardım eden, daha da yardım edeceğini söyleyen bir ülke var. Sovyetler Birliği… Yani Lenin’in ülkesi… 
 
Bu durumda, Mustafa Kemal; Sovyet dostluğunu kaybetmeyi göze alarak Mustafa Suphi ve arkadaşlarını öldürüp emperyalistlerin karşısında, yalnız kalmayı göze alabilir mi? Bu, akıl dışı bir şey… Üstelik adamlar gerisin geriye giderken… 
 
Kısaca, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürtülmesi, Türkiye için yarar değil zarar getirir. Bir daha asla kurtuluş umudu doğmayacak kadar… Öyleyse, Mustafa Kemal’in öldürtme olasılığı yok bence.
 
2- Mustafa Suphi, Stalin’le ya da Lenin’le; öldürülmesini gerektirecek bir anlaşmazlığı yok. Öldürtseler, daha keskin anlaşmazlıkları olan Sultan Galiyev’i öldürtürlerdi. (Oysa Sultan Galiyev, 1940’a kadar yaşıyor. 1940’ta Stalin tarafından öldürtülüyor.) Kaldı ki  Türkiye’ye gelmelerinden önce öldürtmeleri daha akılcı olurdu.  
 
Yani Mustafa Suphi’nin, Stalin tarafından öldürtülmesini gerektirecek bir durum da yok ortada.
 
3- Enver Paşa için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. İttihat ve Terakki’nin parlak yıllarından beri yaşanan bir düşmanlık var aralarında. Enver Paşa, onun yüzünden; TKP’yi ele geçirip, Lenin’le anlaşma yolunu açamamış üstelik. Mustafa Suphi ve arkadaşları ortadan kalkarsa Enver Paşa’nın düş dünyası şenlenecek. Bakü’deki intikamını almakla kalmayacak; TKP’nin başına bile geçebilecek. Lenin’e, Türkiye’de Komünist düzeni kuracağına söz verip, Kurtuluş Hareketinin başına geçecek. Sonrası Allah kerim… 
 
Peki, bu katliamdan sonra Enver Paşa ne yaptı? TKP’yi ele geçirmek için Lenin’le görüşmeler yaptı. Sakarya Savaşı’nda M. Kemal’in yenilmesi için dua etti(!). Bir türlü düşlerini gerçekleştiremedi. Birinci Dünya Savaşına girerken kurduğu düşler gibi bu düşü de gerçekleşmedi. 
 
Olaylara da baksak amaçlara da baksak kişiliklere de baksak kuşkular Enver Paşa’da yoğunlaşıyor. 
 
Peki, başka bir şey olamaz mı? Belki… Ben, aklıma yatanı yazdım. Başka türlü düşünenin aklını tutacak değilim. 
 
Haydar Bibinoğlu
 
Toplam blog
: 71
: 774
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Emekli Öğretmenim. Anadolu Üniversitesi, AÖF, Eğitim Önlisans Programı mezunuyum. İlgi Alanım: Si..