- Kategori
- Siyaset
İkisi birden olmuyor; yargı yalnızca "tarafsız" olmalıdır, "bağımsız" olması yargıyı bozuyor...

Bağımsız ve tarafsız(!?) kimi yargı mensupları geçit töreninde :))
YARGININ "TARAFSIZLIĞI", "BAĞIMSIZLIĞINDAN" ÖNCE GELMELİDİR... YARGININ "TARAFSIZLIĞINI "BOZAN, YARGININ "BAĞIMSIZLIĞI"DIR.
Çünkü, "bağımsızlık" taraf olmaya meyilli bir tavırdır...
Aynen, bir siyasi partiden ayrılarak "bağımsız" olduklarını sanan milletvekilleri gibi... Bağımsız oldukları için, hangi siyasi partinin önerisi ya da hangi siyasi partinin aldığı bir karar için el kaldırırsa onun tarafını tutmuş ve bir anlamda "kimin kayığını binerse onun küreğini çekmiş" olur...Şimdi bu milletvekili için "bağımsız" diyebilir miyiz? Dediğim gibi, "bağımsızlık" kavramı içinde "taraf olma" durumu her zaman vardır.
Bağımsızlık, "Ben, bağımsızım; öyleyse istediğim tarafı seçerim" deme hakkı veriri insana..
Oysaki, "tarafsız" olma kavramı içinde , taraf olmayı önleyen bir anlam vardır...Bu anlam, ancak "tarafsız" olan bir kişinin "taraf" değiştirmesiyle düşer...
x x x
Yargının, bu "bağımsızlık" ilkesinin ne çabuk bozulduğunu önce 28 Şubat sürecinde gördük; ikincisini de şimdi görüyoruz...
Önce 28 Şubat döneminden biraz hatırlatma yapayım...
Askeri darbeyi hazırlayan ve gerçekleştiren askerler, "bağımsız ve tarafsız"(!?) yargıdan destek almak için Genelkurmay'da bir "irtica" brifingi hazırlarlar.
10 Haziran 1997 tarihli Milliyet Gazetesi, "Brifing gerginliği" manşeti ile çıkar o gün, okuyucularının karşısına... Birinci sayfanın alt başlığı ise, aynen şöyledir :
"Adalet bakanı Kazan, irtica brifingine katılacak hakim ve savcılara izin vermedi. Genelkurmay rest çekti. Meşrutiyet savcıları gelmez"
Kimler gelirmiş bu brifinge? Bunun cevabını da, Genelkurmay'ın bir üst düzey yetkilisinin yaptığı açıklamadan öğreniyoruz... Bu yetkili aynen şunu söylüyor:
"Brifinge Cumhuriyet savcıları gelir. Meşrutiyet savcıları gelmez"...
Hadi bakalım çıkın işin içinden... Bağımsız olduklarını iddia eden yargı mensupları, daha o zaman ikiye bölünmüş bile... Hem de asker tarafından, "Cumhuriyet savcıları" ve "Meşrutiyet savcıları"...
Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, "bağımsızlık" kavramının içi boşaltılmış ve çabucak "taraf" olmuş...
Açıklama gerek yok ama, askeri darbeye destek verenlerin "Cumhuriyet savcısı"; desteklemeyip karşı çıkanların da "Meşrutiyet savcısı" olduklarıdır.
Brifing yapıldı... Genelkurmay Başkanlığı'nın konferans salonu doldu. İrtica brifingi, darbe yönetiminin yakıştırması ile "Cumhuriyet savcıları" tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı... Bu brifinge, darbeye destek vermeseler de, yine darbe yönetiminin yakıştırması ile "Meşrutiyet(!?) savcılarının da "kerhen" katıldığını --baskı gördükleri de söylendi--, o günlerin gazetelerini karıştırırsanız görürüsünüz..
Özetle : "Bağımsız yargı mensupları", hukuk dışı bir eylem(darbe) yapıcılarını dakikalarca ayakta alkışlayarak "darbe yanlısı" bir tavır sergileyerek, ne bağımsızlıklarını ne de tarafsızlıklarını koruyabilmişlerdir.
x x x
Aradan 15-16 yıl geçti... O brifingi ayakta alkışlayan "yargı mensuplarının" çoğu hayattadır ve az sayılmayacak bir kısmı da sanıyorum -- görev yerleri değişmiş olsa da -- yargı camiası içinde hala görev yapmaktadır...
"Cumhuriyet savcıları" ve "Meşrutiyet savcıları" nitelemeleri hala geçerli mi bilemiyorum; ama bugün, şimdi, yaşadığımız "yargı krizini" yaratan saygıdeğer(!?) "bağımsız ve tarafsız" yargı mensuplarımız, 15 sene önceki durumlarını hatırlıyorlar mı acaba?
Aynı şeyi, 28 Şubat sürecinin basın mensupları için de söyleyebilirim... Çünkü, askerler, medya mensupları için de bir "irtica brifingi" vermişlerdi... Bugün, onların da, o günleri hatırlamalarını ve bu brifingleri alkışlayıp alkışlamadıklarını düşünerek özeleştiri yapmalarını isterim...
Bu bloğu okuyanlar, o günlerin medyasını biraz karıştırırlarsa, bugün yaşadığımız "yargı krizi"ni daha iyi anlarlar...
Aslında, uğraşmalarına da gerek yok... Ben, sizler için karıştırdım ve yazdım işte...
cdenizkent