- Kategori
- Küresel Isınma
İklim hakkında aykırı bir yazı
Dünya ortalama yüzey sıcaklığı 1880’den bu güne 1 dereceden daha fazla artmış durumda.
Geçmişte, insanlık tarihinden önce iki derecelik sıcaklık düşüşleri “küçük buz devrine” neden olmuştu ve 5 derecelik sıcaklık düşümü ise 20 bin yıl önce Kuzey Amerika’nın büyük kısmının gökdelenler kalınlığında buz tabakasıyla kaplanmasına yetmişti. Demek ki 1 derece değişme önemsiz değil çünkü önümüzdeki 50 - 60 yıl içinde 1 derecelik daha artış bekleniyor
Dünya ortalama yüzey sıcaklığı tarihte defalarca artış ve düşüşler geçirdi. Öyleysebu sıcaklığın normal değeri nedir?
Evrende her şey değişkendir;ısı kaynağımız Güneş’ten yayılan ısı miktarı, DünyaatmosferininGüneşten gelen bu ısıyı tutma/geri yansıtma oranı, Dünyanın Güneş etrafındaki yörüngesinin şekli hatta dönüş süresi,Dünyanın dönüş eksenindeki eğiklik, her şey, HER ŞEY değişkendir. Herşeybazen mikrosaniyelik bazen onbinlerce yıllık çevrimler halinde değiştiğine göre, Dünya ortalama yüzey sıcaklığı da değişkendir, bunun için “normal” bir değer yoktur.
Ama sübjektif bakış açımızdan, “alıştığımız” sıcaklık bize göre normal sıcaklıktır. 2021 yılına göre alıştığımız sıcaklık bugün bilime yön veren bilimci nesilin doğup büyüdüğü dönem, yani 1951 ile 1980 arasındaki, sıcaklıkların nispeten istikrarlı seyrettiği dönemdir ve bu dönemdeki Dünya yüzeyinde ortalama sıcaklık 14ºC olarak kabul edilir.
Bilimciler bu artışın insan etkisiyle olduğunu söylüyor, fosil yakıtlar, sera gazları, vs.
Ne var ki fosil yakıtlar insan kaynaklı sera gazı salımının sadece bir kısmını oluşturuyor. Dünyada insan nüfusunu beslemek için 1.5 milyar sığır var ve sığırların geviş getirmesi sonucu sindirim sisteminde oluşup atmosfere saldığı metan gazı CO2’den çok daha güçlü bir sera gazıdır. Salınan metan gazı, miktar olarak CO2’nin beşte biri kadardır ama bu gazın sera özelliği CO2’den 300 kat daha yüksektir. Koyun, keçi, domuz ve kümes hayvanlarının etkisini de bunun üstüne eklememiz gerekir.
Küresel ısınma ve fosil yakıtlar konusunda her gün her yönden çok uyarılar alırız, bu uyarılar bizi önlem almaya ve eyleme sevk eder de nedense besi hayvancılığının sera etkisine kat kat daha fazla etki yaptığı görmezden gelinirdi, yeni yeni bu konuya dikkat çekilmeye başlandı. “Et yemeyin, süt içmeyin” demiyorlar çünkü gezegenin geleceğini kurtarmak için temel beslenme düzenimizi değiştirmek pek de anlamlı gelmiyor bize.
Etten ve sütten vaz geçersek, bu yolla aldığımız besinleri bitkisel alternatiflerden almamız gerekecek, bu ise sınırlı ekilebilir tarım alanlarını genişletmek için çok değerli ormalanlardan fedakarlık etmeye; tarım alanlarından daha fazla verim almak için daha fazla suni gübre, koruyucu ilaç kullanmamıza, hatta verimi yükseltmek için genetik olarak değiştirilmiş bitkiler yetiştirmemize yol açacak.
Şu basit gerçeği kabul etmenin zamanı gelmedi mi sizce hala: Bugün yaşadığımız global ölçekli sorunların tamamının kök nedeni dünya insan nüfusunun aşırı artışıdır.
Her yeni bebek, Dünya kaynaklarına ek bir yüktür, yaşamı boyunca giyeceği her bir pamuklu tişört başına 2700 litre sudur, yiyeceği et karşılığında atmosfere yayılacak metan gazıdır, yakacağı fosil yakıt kadar CO2’dir vs vs. Yani, her yeni bebeğin Dünya gezegeninde oluşturduğu yük, populist çevreci eylemcilerin bize empoze ettiğinden çok daha farklıdır ve fazladır.
Böyledir de çevre bilincimiz ne kadar yüksek olursa olsun yeni doğan bebeği adaklarla, dualarla, partilerleve kutlamalarla karşılarız. Genlerimizi gelecek nesillere aktarma güdüsü, kendi genlerimizi taşıyan bir bebeği okşama, onunla oynama ve haşır neşir olmanın zevki her şeye üstün gelir.
Gelin bu çelişkiyi bir adım daha ileri götürelim ve paradoksu güçlendirelim; Ben de dünya kaynakları için ek bir yüküm. Ben doğmasaydım, Dünya gezegeni üstündeki yük birkaç milyarda bir oranında daha az olacaktı.
Şimdi “var olan” Tamer olarak değil, var olmayan Tamer olarak düşüneyim: Ben var olmasaydım, biz insan nesli Dünya gezegeni üzerinde olmasaydık, bu gezegen özel olmaktan çıkıp, evrendeki trilyonlarca gezegenden biri olacaktı. Bu gezegen üzerinde hangi tür kaç yıl var olmuş, hangi tür ne kadar çoğalmış ve bu nedenle hangi türler etkilenmiş, bütün bunlar kimin umurunda olacaktı? O zaman dünyadaki balina veya pandaların sayısı, “Proxima Centauri B” gezegeninde yaşayan “qwerty” türü canlının haddinden fazla çoğalıp bunun sonucu olarak “azerty” türünün yok olmaya yüz tuttuğundan daha fazla önem taşıyacak mıydı?
Kısacası “var olsak” diğer türler aleyhine çoğalıyoruz; “var olmasak” gezegenler ve evren anlamsızlaşıyor.
Sonuçta varmak istediğim nokta şudur; çevremizi ve kaynaklarımızı tabi ki hor kullanmayalım ama popülist kültürün akıntısından biraz sıyrılmaya çalışalım. Bir şey bize çok doğru bile gelse onu dogma haline getirmeyip, sorgulamak bence çok daha sağlıklı ve doğru.
Suyu susadıysanız için, bilmem kaç litre günlük istihkakınızı doldurmak için değil. Evden çıkarken yanınızda pet şişeyle çıkmayın, merak etmeyin siz dışarda yürürken kuraklık çıkmaz. Eğer dışardayken susarsanız onun çaresini o zaman düşünürsünüz, çok çok eve döndüğünüzde biraz susamış olursunuz, bu mu gam?
..Veeğer dünya gezegeninin geleceği ve diğer canlı türleri sizin için çok önemliyse çocuk yapmayın, evlat edinin. Hem var olup hem dünya nüfusuna arttırmadan kucağınızda bebek hoplatmanın zevkini bu şekilde daha bir gönül rahatlığıyla tadabilirsiniz, hem de bir öksüzü, bir yetimi kurtarmış olursunuz.
Böyle yapmalısınız demiyorum, bunu söylemek benim haddimin dışında bir şey. Diyorum ki, çevrenizde bilinçli, entellektüel, çevre sorunlarına duyarlı bir kişi olarak tanınıyorsanız, ve birden fazla çocuğunuz varsa, bir gün ikiyüzlülükle suçlanma olasılığınız yğüksektir, buna hazırlıklı olun.