Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '14

 
Kategori
Siyaset
 

İktidar neden ve nasıl kazanıyor?-3

İktidar neden ve nasıl kazanıyor?-3
 

Makalemizin bu üçüncü bölümünde Türkiye’de iktidarın zaman yönetim biçimi üzerinde durmak istiyorum. Buna göre AK Parti iktidarının uzunca bir süre kesintisiz olarak iktidarda bulunmasının en önemli nedenlerinden birisi bireysel ve toplumsal zamanı yöneten araçlar üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak kurduğu hegemonyadır. Bu denetimin iktidarın, birey ve topluma hükmetmesini kolaylaştırdığı doğrudur. Fakat çoğu kimsenin farkında olmadığı bir biçimde bu ülkede gerek siyaset dili ve gerekse din dili değişmekte, dönüşmekte ve bu coğrafyaya uygun olmayan yeni bir meşrulaştırıcı biçime bürünmektedir. Bu sapma ve dönüşümün birey ve topluma nasıl bir vaziyet alış biçimini tembihlediğini, bu tembihin İslam Tarihi içinde hangi siyaset ve dini düşünüş biçimiyle uyum içerisinde olduğunu ve ona doğru bir değişim geçirdiğini, iktidar araçlarının buna katkısını daha sonraki bir yazımda müstakil olarak ele almak istiyorum.

İktidarlar Toplumsal ve bireysel zamanı iki araç üzerinden yönetirler. Bunlardan birincisi toplumu çepeçevre kuşatan kurumlardır. Kurumlar zamanın nasıl yönetileceğini hukuk sistemi haline getirilmiş yaptırımlı, gerektiğinde zora dayalı kurallar üzerinden yönetirler. İkincisi ise kurumsal organizasyonların kapatamadığı /onaramadığı çatlakları entelektüel düzeyde yorumlayarak toplum ve bireyin zihninde meşru hale getiren, kitleleri tatmin etmeye yönelik yorumlara dayalı bilgilendirme aygıtlarıdır. Bugün bu aygıtları basın yayın kuruluşları ve görsel medya dediğimiz teknoloji üzerinden bizi etkileyen organizasyonlar oluşturmaktadır. Birinci tarz zaman yönetiminin elamanları kurumsal yapılar içerisine yuvalanmış bürokrasidir. İkinci tarz zaman yönetimini ise bu araçlar üzerinden toplumu zihinsel olarak yöneten entelektüel dediğimiz kategoriye dâhil olan kişiler meydana getirir. Gazeteciler, köşe yazarları, araştırmacılar, stratejik araştırma kurumları, haberciler, haber programı yapıcıları, bu araçları kullanarak toplumu ikna etme seanslarına katılan din adamları, akademisyenler vb. gibi.

 

Modern dönemlerin en etkili entelektüel zaman yönetim aracı olarak basın ve medyayı siyasi, ekonomik, dini vb. duruşlarına göre dört grupta topluyoruz. Şüphesiz ki bu kavramsallaştırma çabası bu araçlar üzerinden bize ulaşan entelektüel bilgilerin sahihlik derecelerini daha kolay anlayabilmek ve olup bitenleri yorumlayabilme kolaylığı sağlamak içindir. Bunları sıralayacak olursak muhalefetin duruşunu savunan geleneksel medya grubu, iktidar uygulamalarını savunan organik ve sentetik medya organları ve bir de siyasi, ekonomik, dini, teknolojik vb. uygulamaları, siyasi bir hesaba dayanmadan sadece toplumsal tehlike açısından ele alıp eleştirilerini böyle bir temele oturtmaya çalışan otantik medya aygıtları…

Yukarıda kısaca üzerinde durduğumuz gibi kurumsal zaman yönetiminin organizasyon veya kural hatalarından kaynaklanan bireysel ve toplumsal tahribatı onarma işlemini zihin yönetimi araçları üzerinden entelektüel dediğimiz gruplar yapar. Onun içindir ki bugün Türkiye’de gerek toplumun gerekse bireyin her hangi bir konuda ikna olmanın dışında farklı bilgilere ulaşması asla mümkün değildir. Çünkü onu bu konuda bilgilendirecek, ona ilgilendiği konuda politika dışı gerçeği anlatacak, otantik entelektüelleri içinde barındıran organizasyonlar ve onların denetledikleri herhangi bir aygıt ve kurum ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu durum hem iktidarın iktidarını devam ettirmesini kolaylaştırmakta hem de bizim yani birey ve toplumun zihinsel olarak denetimini kolaylaştırarak iktidarın kabul edemeyeceğimiz eylemlerine toplumsal ve bireysel zihinlerde meşruluk kazandırmaktadır. Cümleyi tersinden okuyacak olursak zihinsel ikna basın-yayın ve medya araçları üzerinden yapılarak kurumsal çatlaklar onarılır medyatik-ikna yoluyla insan zihni istenilen şekilde yeniden inşa edilir.

Bu inşa sürecini modern dönemler için John B.Thompson şöyle anlatır: Bizler (diğer şeyler arasında ) medya ürünlerinin sağladığı anlamlı içerik ve ileti araçlarıyla benliğe aktif bir biçimde şekil vermekteyiz. Bu süreç ani, bir kerelik ve tüm olaylar için değildir. Yavaş yavaş, fark edilemez şekilde, gün be gün, yıl ve yıl ortaya çıkar.(1) Bu şekil verme işlemini Rainer Funk’un şöyle anlatır. Tespitlerini kısaca özetlersek, telkin sanatının püf noktası şudur. İnsanda (ona) bir yandan sadece bir şey sunulduğu ve önerildiği ama seçimin onun kendi irade özgürlüğüne ve karar gücüne bırakıldığı izlenimi uyandırılırken, öte yandan da irade özgürlüğü ve karar gücü manipüle edilir. Böylece insan özgürce ve dış etkilerden bütünüyle bağımsız bir biçimde istediği kararı aldığını düşünür. Ya da başka bir ifadeyle insan öyle bir programlanmalı ki kendi isteğiyle, içinden gelerek düşündüğünü, hissettiğini ve eylediğini sanarak kendisine telkin edilenleri yapar (2). Yani birey aslında dışarıdan tamamen telkin yoluyla aldığı bir karara, kendi iradesiyle aldığı bir karar olarak inanıp karara konu olan “kurumsal çatlağı” kendisine yapılan dini, felsefi, politik, psikolojik, hukuki vb telkinler doğrultusunda zihninde yeniden meşrulaştırıp o çatlağın aslında makul bir problem olduğuna inandırılır ve onu içselleştirmesi sağlanır.

Elbette tarih boyunca her iktidar politikalarını meşrulaştırmak ve kendisini her defasında yeniden üretmek için toplumun hayal dünyasını yönetmeyi kolaylaştıran araçlar üzerinde hâkimiyet kurmayı denemiştir. Zihinsel zamanı yöneten araçları yönetmek, çalışmalarına meşruiyet kazandırmak ve iktidarını devamlı kılmak için kullanmak istemiştir. Bunları bir dereceye kadar anlamak mümkündür. Ancak Türkiye’de yapılan iktidar uygulamaları bundan başka bir şeydir ve iktidarı, demokrasiyi bir kenara itecek, özgür düşünceyi öldürecek kadar dengesiz bir güç haline getirmeyi kolaylaştıracak bir sürece doğru ilerlemektedir. Eğer bir müddet sonra AK partiyi yönetenler kendilerini gittikçe radikalleşen ve bu coğrafya ile ilgisi bulunmayan radikal politik düşünce ve inançların temsilcisi olarak ilan ederlerse buna hiç kimse şaşırmamalıdır. Çünkü Türkiye’de bu medya sahiplik yapısı iktidarı ve ona inanan kitleleri kontrol edilemez hale getirirken kızgın bir muhalefeti de şiddete meyilli bir rakip haline getirmekte/dönüştürmektedir. İktidar, basın-yayın özellikle televizyon aracılığıyla bireysel ve toplumsal bilinci sadece şekillendirmiyor aynı zamanda onu ayakta tutan kitleyi, “gerginlik politikaları” üzerinden ona hizmet eden parti yandaşı bürokratı/danışmanı, duygularını kontrol edemez şiddet yanlısı, toplum düşmanı bir prototip olmaya zorluyor. Bu prototipin oluşmasına yüzlerce televizyon kanalı tarafından iktidarın çalışmalarını onaylayan haberler, programlar, müzikler, filmler ve benzerleri ile destek verildiğini de düşünürsek bu anlayışın iktidara destek veren kitleleri ve yandaş bürokratı nasıl şımartacağını ve kontrol edilemez hale getireceğini tahmin edebiliriz.

Bu konuda yapılan araştırmaların ortaya koyduğu gerçek, Türkiye’de son on yılda basın ve medya organizasyonlarının sahiplik yapısının doğrudan iktidarın yandaşları lehine değiştiğini göstermektedir.(3) Bu cümleyi tersinden okursakmaalesef bugün Türkiye’de kamuoyunu bilgilendirme araçları üzerindeki sahiplik yapısı toplumun ve bireyin aleyhine fakat iktidarın lehine olarak değişmiş bulunmaktadır. Bunun anlamı iktidarın bize vermek istediği bilgiyle yetinmek ve bu bilgiler üzerinden bize takdim edilen “gerçek” resmiyle siyasal hayata katılmak zorundayız demektir. Yani bugün birey ve toplum olarak bizim doğrudan kendi geleceğimizle ilgili bilgileri iktidarın kontrolü dışında bağımsız, otantik bir medya organizasyonundan almamız mümkün olmadığı gibi medyatik telkinlerin dışında Türkiye gerçeğini görmemiz de neredeyse mümkün değildir. Bu konuda muhalefetin kontrolündeki basın ve medya araçları iktidara hizmet eden bu tür aygıtları dengeleyecek bir sayıda olmaktan şimdilik uzaktır. Bu durum ise muhalefeti iktidar karşısında daha hırçın ve kızgın rakipler haline getirmektedir. Bu konuları dengeleyici tarafsız yayınlar yapması gereken Milletin otantik değerlerinin koruyucusu/savunucusu olması gereken Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) ise ne yazıktır ki bugün tamamen AK partinin bir yayın organı gibi faaliyetlerine devam etmekte, otantik değil organik bir kurum olarak iktidar lehine telkinlerini sürdürmektedir…

Hâlbuki muhafazakâr ve dindar kitlelerin oyuyla iktidara gelen AK parti iktidarının, milletin haber alma ve bilgi edinme hakkının önündeki engelleri ortadan kaldırıp, bu konuda gerekli hukuki düzenlemeleri yaparak toplumun Türkiye gerçeğini görmesini sağlaması gerekirken aksine o mevcut sahiplik yapısını iktidar imkânlarını kullanarak kendi lehine değiştirmeyi tercih etmiştir. Başka bir deyişle AK parti bütün düzenlemelerini yanlış bir şekilde ebediyen iktidarda kalacağına inanarak kendi inandıklarına milleti inanmaya mecbur bırakacak bir entelektüel zaman yönetiminin temellerini atmayı tercih etmiştir. Yani AK parti iktidarını yönetenler gençlik yıllarında sıkça söyledikleri ve tenkit ettikleri sistemin zaman yönetim mantığının kötü ve daha insafsız bir taklidini kendi iktidarları döneminde uygulamaya koymuşlardır…

Sonuç olarak iktidarın zaman yönetim araçları üzerinde kurduğu denetim bizim olaylarla ilgili olarak doğru bilgiye ulaşmamızı engellemekte, bu durum ona ayrıca elindeki araçlarla sahip olduğu bilgileri manipüle ederek topluma aktarma kolaylığı sağlamaktadır. Farklı bir şekilde söyleyecek olursak Bu durum toplum, birey ve iktidarı iyileştirmeye yarayacak köklü rasyonel eleştirilerin yapılmasının önünü kesmekte birey ve toplumu çoğu yanlış ve şaibeli bir siyasi söyleme inanmaya mecbur bırakmaktadır... Konuyu irdelemeye devam edeceğiz… İyi okumalar...

 

 

(1) Bkz: John B.Thompson,Medya ve Modernite, Çev. Serdar Öztürk, Kırmızı Yy, İst-2008, s.74;Noam Chomsky,Medya Gerçeği, Çev: Abdullah Yılmaz Osman Akınay, Everest Yy, İst-2012 (özellikle 2.bölüm),s.33-67

 

(2) Raıner Funk, Ben ve biz/Postmodern İnsanın Psikanalizi, çev. Çağlar Tanyeri, YKY, İstanbul-2007,s.47-48

 

 

(3) Bu konuda yapılmış araştırmalardan birkaç tanesi. Bkz: Şerife Çam,Medya Çalışmalarında İdeoloji Yaklaşımlarına İlişkin Epistemolojik Ve Yöntemsel Sorunlar, Ankara Üniversitesi SBE Basılmamış Doktora Tezi Ankara,2006;Zuhal Kırmızıoğlu,Siyasal İktidar ve Medya: AKP ve Doğan Medya Grubu Üzerine Bir Çözümleme, Anakara Üniversitesi SBE Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara -2010; Rahime Özdurdu, Medyada Sahiplik ve Yoğunlaşma, Oluşturduğu Sorunlar ve Şeffaflığın Sağlanması, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Basılmamış Uzmanlık tezi Ankara 2011.

 

 
Toplam blog
: 30
: 3349
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

Çorum doğumluyum, üniversite mezunuyum... tarih, felsefe, sosyal psikoloji, soyoloji,  din. ve si..