- Kategori
- Siyaset
İktidar ve Tv

Behice Boran’ın, M.Ali Aybar’ın seslerini uzak bir Anadolu şehrinden dinlediğim radyo günlerinin çok uzağındayız. Seçimlerin yaklaştığını biraz da o zamana kadar radyoda hiç duymadığımız partilerin seçim konuşmalarından, İsmet Paşa’nın konuşmasından hemen sonra ya da önce konuşan, bu insanları da büyük bir ciddiyetle dinleyen babamın susss diyen tavrıyla birlikte hatırlıyorum.
Gelişen demokrasimizin vaz geçilmez medyası, artık siyasi arenada kendini tanıtarak iktidar olmaya çalışacak girişimlere kapılarını kapatalı çok oluyor. Okunma oranının düşüklüğü nedeniyle yazılı basının etki gücü tartışmalı olduğu için TV nin önemi ve de tartışmasızlığı dikkate alınarak medya derken görsel olan anlaşılmalı. Zira televizyona çıkmayanın yok sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz.
İktidar olmak için önce TV de iktidar olmak şart. En çok izlenen kanallarda, en çok izlenen saatlerde görüntün olmalı, senden bahsedilmeli. Tüm iktidarlar bunu bildikleri için görünür olmayı kendinden özerk güçlerin kontrolüne bırakmayıp bizatihi kendi denetimlerinde bir medya oluşumu için çaba sarf ederler, iktidarlarının gücünü bu yolda kullanırlar. Fakat bu yönde çabalar demokrasinin bir tecellisi olarak kolaylıkla deşifre edilip yandaş medya tanımlamasıyla muhalefet tarafından dengelenebilir. Yani iktidarın sınırsız hâkimiyeti bağımsız kalabilmiş bir medya ile dengelenebiliyorsa orada demokratik bir potansiyel vardır diyebiliriz.
12 Haziran seçimleri yaklaşırken bağımsız bir medyanın olmaması ya da çok zayıf olması seçimlerin iktidar tarafından yönlendirilmesine ve halkın eğilimlerine yön verilmesine neden olmaktadır. Ana akım medya kurumlarının başbakan Tayyip Erdoğan’ın seçim konuşmalarına ayırdığı zamanla diğerlerine ayrılan zaman karşılaştırıldığında bağımsız medya kavramına yüzümüz kızarmadan bakamayacağız. Bağımsız medya kavramına en yakın NTV, CNN gibi haber kanalları başta olmak üzere T.Erdoğan’ın mitinglerini canlı olarak yayınlaması, diğerlerinden ya hiç söz etmemesi ya da kısaca ve de kendi istedikleri bölümleri yayınlaması, bir kuraldan yoksun ve keyfi davranmaları ilerde tüm ayrıntılarıyla incelenmesi gereken bir durumdur. Sanırım diğer kanallarla ilgili, hele yandaş diye anılanlardan söz etmemiz gereksiz bir vakit kaybı olacaktır.
Seçim sonrası kimin İktidar olacağını ilan eden kamuoyu araştırma şirketlerinin kim adına ve ne kadar para alarak yaptıkları açıklanmadan yapılan araştırmaları kesinleşmiş bir seçim sonucu olarak yayınlamak ta ayrı bir araştırmanın konusu olmalıdır. Üstelik kısa süre önce yapılan referandumun sonuçlarını bilememiş firmaların bu kadar önemsenmesi seçmenin oyuna ipotek koymak dışında bir anlam ifade etmemektedir.
Demokrasilerde hiç değilse seçim dönemlerinde seçime katılan tüm parti ve bağımsız adaylara kendilerini ifade etme imkânları tanınmalıdır. İktidar partisinin tüm faaliyetleri sınırsızca gündeme getirilirken muhalefet gücü oranında hiyerarşik bir şekilde özel kanallarda yer bulması da gözden kaçmamaktadır. Oysa tüm katılımcıların belli bir düzen dâhilinde tanıtılması, demokrasilerde azınlığın çoğunluk olabilme potansiyeline daha uygun bir anlayıştır.
Demokrasiyi iktidardakilerin ya da iktidar olma ihtimali yakın olanların tanıtılması olarak gören bir özel medyanın basın özgürlüğünden söz etmesi en hafif deyimle iki yüzlülük olarak algılanmalıdır. Parası ve iktidarı olanın düdüğünü öttürdüğü bir mecra haline dönüşmüş olan medyamızın demokrasi dersinden hep zayıf almasının sebeplerini demokrasimizin hukuki temellerindeki eksiklik de aramak yanlış olmaz sanırım.
Radyo günlerindeki seçim kampanyalarını, seçime katılan her partiye konuşma hakkı tanındığı çocukluk anıları olarak yâd etmek bana acı geliyor.