- Kategori
- Siyaset
İlerlemenin çelişkileri

emperyalizme hayır
(makalemden alıntıdır, sadeleştirilmiştir)
Büyüme hızları, ulusal servetin artması, teknolojik gelişmeler, üretimin ve tüketimin artması, ihtiyaçların hep güncel kalması uygarlığın göstergeleri midir? Yoksa pastadan alınan payın kimlere ne şekilde dağıtıldığı mı önemlidir? İlerleme gerçekten de ahlak ve siyaset üzerinde bir çözülmeyi mi başlatmıştır? İlerleme sosyal adaleti, gelirden herkese eşit pay olgusunu getirmiş midir? Bu sorular ekonomik bağlamda ilerlemenin karşı karşıya kaldığı eleştirilerdendir. İlerlemenin ekonomik açıdan her yere refah, her yere bolluk getirdiğini söylemek çok doğru olmaz. İlerleme, bazı toplumlara, bazı katmanlara, bazı insanlara hiç ulaşmamış durumdadır. İlerleme buralarda egemen sınıfın halka karşı kullandığı bir illüzyondan, bir oyuncaktan, bir etkili slogandan ibarettir. İlerlemeden kendine de pay isteyen toplum katmanlarına egemen gücün cevabı; demokrasi, özgürlük, çağa ayak uydurma ve gelişme eksenli olacaktır. İlerlemeden her toplum katmanına pay isteyenler, tarihte hep demokrasi ve özgürlükler karşıtı, barbar, statükocu olarak adlandırılacaklardır. Bu tesadüf değildir, bilinçli bir oyundur. Bilinci çalınmış, benliği yok edilmiş, emeği hiçe sayılarak adeta makineleştirilen-araçsallaştırılan insanlara karşı, bu heyecanlı kavramlarla bir göz boyama sanatı söz konusudur.
Hem üretip hem ürettiği her şeyi bilinçli bir tüketim zincirlemesiyle ortadan kaldırmak, yerine en son teknolojiye sahip yeni mallar koymak, sürekli ve karşı konulmaz bir biçimde tüketmek, tüketmek, tüketmek... Yeni moda yaratıp sonra o yarattığını yok etmek. Sürekli ihtiyaç üreten bir sistem, sürekli güncellenmesi gereken bir teknoloji yaratmak ve insanoğlunu daha fazla sömürmek… Aslında içinde hiç bir zaman istikrar barındırmamak ve yapay krizlerle dolu bir tarih; ama istikrarlı bir sömürme ve emeğinin karşılığının alamayan insanlar… Sürekli bir devinim halindeki bu süreç gelişmeyi destekler ancak bu gelişme sadece piyasanın istediği yönde ve izin verdiği sürece olur. Ne yazık ki bu, ilerlemenin gayrı-resmi olumsuz tablosudur.
Modernleşme bir uyum süreci gibi gösterilmektedir. Uyum gösterilecek olan çağın "modern" koşullarıdır. Ancak gelişmiş ülkelerdeki hangi koşullar moderndir, hangi ülkelerde bu koşullar mevcuttur, hangi ülkelerde daha modern koşullar vardır ve bu modern koşullara neden uyum sağlanması gerekmektedir? Modern olan nedir, barbar halkları demokrasiyle tanıştırmak uğruna adeta bu anlamda fırsatlar ülkesi ilan edilen(!) Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmek ve ya bilimi iktidar için üretmeye zorlamak, bilgiyi kendi gücünü pekiştirmek için kullanmak, teknolojiyi yap-boz tahtasına çevirip, onu sürekli güncel tutmaya zorlamak mı ilerlemeyi getirir? Bu manevi bir erime, ahlaki bir yozlaşma, değerlerden kopma ve hatta, değerler sisteminin oluşmasına dahi izin vermeme olarak yorumlanabilecektir. Modernizm, bu bağlamda, insana kendi potansiyelini gösterme iddiasından öteye gidemeyen bir süreçtir.
Hızlı üretim ve makineleşme, insan emeğinin büyük fabrikalarda, bir üretim bandında, bir çift vida sıkmak ya da ürünün bir parçasını yerleştirmek gibi, sadece tek türde işler yaparak kullanılması gibi durumları doğurmuştur. Ürettiği ürüne yabancılaşan, her gün monoton bir çalışma içerisinde bulunan, işinden gittikçe daha az haz alan işçiler doğal olarak yabancılaşmaya başlayacaklardır. 1 saatte ürettiği malı alabilmek için günlerce çalışan, yaşamak için çalışmak ve daha da fazla çalışmak zorunda kalan, böylelikle kendine zaman ayıramayan, sosyal aktivitelerde bulunamayan insanlar kendine de, topluma da yabancılaşacaklar ve kendileri soyutlayacaklardır. Bu temelde rasyonel bireyin kaçınılmaz, üzücü sonudur. Hayatı anlamak, ondan haz almak ve paylaşmak yerine var olan düzenin istemeden de olsa bir parçası olmak ve hayattan soyutlanmak, kendine ve toplumuna uzaklaşmak, hatta makineleşmek durumu söz konusu olacaktır. Her şey yolunda görünse de kimsenin mutlu olmadığı döngüdür bu. İlerleme adına, özgürleşmiş bireyler, emeklerini satacaklar ve zenginin daha zengin, fakirinse daha fakir olacağı çark dönmeye devam edecektir. Ve buna, bireyin akılını kullanması, yetkinliğini ispat etmesi, özgürlüğünü bu yönde kullanması gibi süslü söylemler eşlik edecektir.
Aslında uygarlığın sonunu, yine insanlar kendi elleriyle hazırlamaktadırlar. Bunun en temel örnekleri, savaşlar ve silahlanma yarışı, silahlanmanın endüstrileşmesi, nükleer felaketler, doğadan kopuş ve beraberinde getirdiği insan sebepli afetlerdir. Böylece git gide, ilerlemenin göz kamaştıran gölgeleri, gerçek hallerini alacaktır. İlerleme ayrıca toplum sathında ayrımcılığı da beraberinde getirmiş; iktidarın ayrımcı uygulamalarıyla yapay bazı sınıflar oluşmuş ve sivrilmiştir. Tarihte sadece iktidar sahipleri değişmektedirler, iktidar gücü el değiştirmektedir; ancak “çıkarların iktidarı” değişmeyecek, kural yine bozulmayacaktır. İnsanlar, gel-gitler yaşayacaklar; uslarının yönlendirmesiyle, doyum ve çıkarların esiri olacaklardır. Yine aklın yönlendirmesiyle bireyci düşünceyi, toplumsallığa yeğleyeceklerdir. Eşit yaratılan insanlar, sonradan yapay eşitsizlere sahip olacaklardır. Burada ilerlemenin payı nedir ve ahlak olgusu, ilerlemeden payına düşeni almış mıdır sorusunu ve aslında bildiğimiz cevabı karşımıza yine çıkacaktır. Bildiğimiz ancak yüzleşmek istemediğimiz bu cevapta; yüzyıllardır süren savaşların, ölümlerin, gözyaşının, çıkarlar uğruna yapılanların, eşitsizlikçi unsurların, özgürleşmemiz önümüzdeki engellerin, sınıfların niçin oluştuğunun da şifreleri olacaktır.
Dar anlamıyla düşündüğümüz, ışıltılı ilerleme kavramının, ters bir açıdan bakıldığında insanlık üzerinde yıkıcı etkileri olduğu açıktır. İnsanlık kuşatılmış durumdadır. Bu kuşatmadan insanlığı kurtaracak olan çözümü; sınıflı-eşitsizlikçi yapıdan vazgeçmekte, etkin ve doğrudan yönetime katılmakta, eşitlik kavramını sanki özgürlük kavramının karşıtıymış gibi görmemekte, ilerlemeyi belli bir zümre için değil de herkes için istemekte, bulandırılmış bilinçten uzaklaşmakta, sorgulayan-düşünen-eleştiren-yön veren insanlar olmakta, bilimi de insanlık için, iktidarı da insanlık için, aklı da insanlık için üretir kılmakta aramalıyız. Gerçek anlamda eşitlikler, özgürlükler, çağı yakalama için; hayatı yaşanabilir kılmak ve onu anlamlandırabilmek için şimdiye kadarki tüm ezberler bozulmalıdır.