Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '14

 
Kategori
İlişkiler
 

İlişkilerde "asıl sır"

İlişkilerde "asıl sır"
 

Böylesine güzel, daha yaşanılası bir hayata...


İnsan ilişkilerindeki “sır” asıl nedir, nerdedir biliyor musunuz?

Söyleyeyim:

Senin “yaptıkların” ve/ya yapmadıkların bana ilave bir çaba yüklüyorsa, bana “hiç de öyle gerekmediği halde” ek bir yorgunluk bindiriyorsa, bir külfet yaratıyorsa, bana çözüm değil, yalınlık-netlik-düzen-açıklık-anlamak-gereklilikler değil, aksine daha da bir karmaşa, giriftlik, karışıklıklar, anlaşılmazlık, dağınıklık, belirsizlik, gereksizlikler getiriyorsa, işte bu sıkıntı yaratır, sorun ve zorluk doğurur. Yani, benim işimi zorlaştırmış olursun.

Oysa birbirimize hayatı kolaylaştırmamız gerekmektedir. Zorlaştırmamız değil.

Evet, daha önceki  http://blog.milliyet.com.tr/hayati-kolaylastirmaliyiz-birbirimize/Blog/?BlogNo=452975 yazımla bu konuya girizgâh yaptığım gibi, hayatı zorlaştırmak yerine kolaylaştırmalıyızdır birbirimize. Kolaylaştırmak derken, bu aynı zamanda "kösteklemek değil, desteklemeliyizdir birbirimizi" şeklinde de anlaşılmalıdır pek tabii ki.

İlişkilerde ve iletişimlerdeki bütün sır buradadır.
Kaldı ki, insanlar arasındaki “sevgi” de zaten bunu gerektirir.
İlişkilerdeki bütün açmazlar, sıkıntılar, sorunlar, zorluklar ve “basitçe” tanımlanamayan-anlaşılamayan-bilinemeyen-bulunamayan-yapılamayan... başarılamayan asıl olgu budur.
İlişkilerde tek açmaz, açılması gereken kilit, olması-oluşması ve yürünmesi gereken “yol”, çözülmesi gereken bilmece budur, buradadır, bu kuralda-doğruda gizlidir-kilitlidir. Zira haksızlıklar ve yanlış anlamalar da zaten böylece oluşur. Anahtar da budur:

Birbirimize hayatı zorlaştırmamalı, kolaylaştırmalıyızdır.

Eğer sen, kendin bir insan olarak, bir birey olarak tüm özgür ve hür iradenle, aklınla, bilincinle ve yüreğinle ve de en doğal seçimin de olarak herhangi bir şey yaptığında veya yapmadığında, o yaptığın ya da yapmadığın şey,

- benim de yine bir insan olarak, bir birey olarak tüm özgür ve hür irademle en doğal seçimim olarak benim yapmak istediklerimi ve özellikle de “yapmam gerekenleri”… önlüyor, sıkıntıya sokuyor veya geciktiriyor, erteletiyor ya da daha da çoğaltıp arttırıyor-fazlalaştırıyorsa;

-  hatta hiç yoktan ilave bir şeyler “daha” yapmama sebep oluyor, “yol” açıyorsa;

-  hatta hatta hiç aklımda bile yokken, hiç bilmezken dahi hiç de yapmamam gerektiği halde, senin yerine “benim” bir şeyler yapmamı veya bir şeyler “daha” yapmamı gerektiriyorsa;

-  ya da hiç öyle bir sorunum yokken ve (sen olmasan zaten öyle bir sorunum da) olmayacakken, sırf senin yaptıkların veya yapmadıklarının “uzantısı olarak” ben sorun yaşıyor, ben tedbir almak zorunda kalıyor, hem o sorunu, hem de onun yarattığı/(veya olası olarak) yaratacağı daha da başka bir takım sorunları hem öngörmek, hem çözmek, ona bağlı olarak bir takım işler daha yapmak, onlarla da yine ben boğuşmak zorunda bırakılıyor, ben çözmek, ben halletmek, ben yapmak zorunda-konumunda oluyor-kalıyor, o duruma sokuluyorsam,
bunlar tabii ki bende sıkıntı yaratacaktır ve sorun oluşturacaktır.

Benim işimi zorlaştıracak, beni soruna, sorunlara, ilave işlere, ilave şeyler yapmaya itmiş olacak, beni zora sokacak, beni yoracaktır… Bana hiç yoktan veya hiç “gerekmediği halde” ilave bir külfet yükleyecektir, yük yükleyecektir.

Beni “sen” zora sokmuş, bana hayatı zorlaştırmış olacaksındır yani.
Bizzat sen bana sorun olmuş, sorun kaynağı, olumsuzluk kaynağı olmuş, bizzat “sen” bana bir  “yük” olmuş, oluşturmuş olacaksındır.

Ben de bunu hiç de olumlu, normal, doğal ve “olması gereken” olarak karşılamayacağımdır ve itiraz edeceğimdir pek tabii ki. Özümseyemeyeceğimdir, özümsenemez, benimsenemez de çünkü böyle bir şey. Ve yönü içten dışa doğru, yükselen, yoğunlaşan, bir huzursuzluk, haksızlık, kabullenemeyiş hissedecek, bir dışa vurum oluşacak, belki isyan gibi bile bir tepki geliştirecek ve oluşturacaktır bu durum da bende.

Sen bana böyle bir yük yüklersen, ben de “sana karşı” bir olumsuzluk ve itiraz yüklenmiş olacak, bu da kaçınılmaz olarak sana yansımış, sana yönelmiş, seni de sarmış-kuşatmış, seni de bu “oluşumun” içine dahil etmiş, yani seni bu zorluğun “da” içine dahil etmiş olacaktır haliyle. Çünkü zaten, olayın, olgunun, oluşumun içindesindir de… içindesindir ki, böyle de olmuştur. Böylece hayat, senin bana hayatı zorlaştırman nedeniyle senin için de zorlaşmış olacaktır.

Aynı şekilde, rolleri yer değiştirmiş olarak farzedersek eğer, bütün bu anlattıklarım pek tabiidir ki senin için de geçerlidir. Yani kim kime hayatı zorlaştırıyorsa kendisi için de hayat zorlaşmış olacaktır.

Ondan sonra da al işte sana olumsuzluklar, sorunlar, kızgınlıklar, söylenmeler, hırçınlaşmalar, tartışmalar, kavgalar, geçimsizlikler, anlaşmazlıklar, küskünlükler, dargınlıklar, bıkmalar, dışlamalar, ayrılıklar, başka arayışlar, eleştiriler, yargılamalar, suçlamalar, gerilimler, gerginlikler, sıkıntı, üzüntü, stres… düşünceler, düşünceler, düşünceler… Arayışlar, bulamayışlar, bilemeyişler, isteksizlikler, yapmayışlar, yapamayışlar vs… Hatta kendini hiç olmayacak şeylere bile vuruşlar… Soğumalar… Öyle ki bütün bunlar karşımızdakini sevmememize bile, hatta bu durumu hayatın içinde pek çok insanla zaten sürekli yaşadığımız da düşünülecek olursa, hayattan, her şeyden, insanlardan soğumaya bile sebep olabilecektir.

Ve tabii aynı anda bir yandan da yine aynı insanların da zihninde, bilincinde, dilinde de hep, “ilişkiler zordur, insan ilişkileri, iletişim bir sanattır, karışıktır karmaşıktır!” gibi… veya  “haklıydı haksızdı, kim haklı, kimse haksız değil, herkes haklı” gibi, ya da  “ilişkiler çözümsüzdür, anlamak, anlaşılmak imkansızdır, doğruydu-yanlıştı” gibi… hele hele şu yok mu şu: “ne doğru, doğru ne, kim doğru, niye, neye göre, bana göre, ona göre, sana göre…” vs. vs. vs. gibi nice nice söylemler... varlığını sürdürür durur.

Oysa gördüğünüz gibi,
Bu sırrın-açmazın yani bir anlamda da çözümün, tanımı çok da “basittir” aslında… Ama işte, işin detayına ve derinliğine girildiğinde öyle dallanır budaklanır ve kapsamlıdır ki konu… içeriğinde istekler-di, isteklerin doğruluğu-yanlışlığı idi veya tercihlerin keyfî mi yoksa gerçekten “yapılması gereken” mi, yapılmaması “gereken” mi olup olmadığı; hatta insan nedir, birey nedir, insan nasıl olmalıdır, olması gereken nedir, niye, nasıl gibi; hatta hatta “zorluk”! peki, nedir, niyedir, belki o bile gereklidir de, ne zaman veya nasıl gereklidir, nasıl olursa gerekli değildir gibi dahi, öyle konular vardır, öyle konu başlıklarına da ayrılır ki bu içerik ve her birini de ayrı ayrı ve müstakil olarak o konu başlıklarıyla da ele almak gerekir ki, o yüzdendir zaten ilişkilerin ve ilişkilerde yaşanan bu açmazın ve sırrın, hatta hayatın kendisinin ve dahi insanın da bu denli karmaşık, karışık, zor, anlaşılamaz, çözülemez, çözümlenemez-miş gibi bir sanki kördüğüm, bir muamma olarak algılanması ve olması, öyle görünmesi insana.

Ve ilişkilerin de, hayatın tam da kendisi olduğunu, ve dahi her insanın kendi hayatının da tıpkı kendisi gibi olduğunu, bilir misiniz, hiç düşünmüş, hiç farketmiş miydiniz?

Onun için ben de haliyle bunların her birini peyder pey ilerleyen zaman içinde kendi konu başlıkları altında başka yazılarımla ve pek çok yazımla ele almak niyetindeyim, hayatı insana kolaylaştırmak için… bakalım kısmet… O nedenle şimdilik sadece “tanımı” vermiş olarak noktalıyor ve “olabildiğince” kısa kesiyorum bu yazımı… anlatmayı, anlamayı, okumayı, yani yine bir anlamda da hayatı, ben de size zorlaştırmamak için :)

Benle kalın…
Yani… SEVGİYLE… sevgimle
Ve…
Bilinçle…



Filiz Alev
14.04.”14

 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..