- Kategori
- İlişkiler
İlişkilerin temeli
Herkesin başına gelmiştir. Şu ya bu tarzda yaşadığımız ve bitirmiş olduğumuz pek çok ilişkimiz olmuştur. İlişkide olduğumuz kişi ölmemiştir, yok olmamıştır ama onunla ilişki bitmiştir. Niye başlamıştır, niye bitmiştir? Daha önce önem verdiğimiz insan, artık önemsiz biri haline mi gelmiştir? Bir insan bu kadar önem kayması yaşayabilir mi? Bu soruyu cevaplamanın basit bir formülü vardır: Biz ilişkilerimizi, insanların değerine göre ve onları merkeze alarak kurmayız, bu kişilerin bize sağladıkları yarara göre kurarız. Bir kişi bize ihtiyacımız olanı veriyorsa, ve biz de ona veriyorsak, sırf bu karşılıklı çıkardan dolayı ilişki kurarız. Dolayısıyla, böyle bir ilişkinin yıkılmasının olanağı da kendi içinde barınır: Bu ihtiyaçlara gerek kalmadığında ilişkinin de gereği kalmayacaktır.
Çıkar dengesi ya da karşılıklı çıkar dediğimde dürüstlüğe aykırı, olumsuz bir şey anlaşılmamalıdır. İnsanların sosyalleşmesi, birlikte bir şeyler yapacağı kişilerin olmasının gerekliliği bu ilişkinin temelini oluşturur. Bu ilişkilerde sevilen karşıdaki değildir, onunla kurulan ilişkidir sevilen. Hani derler ya ‘sevilmeyi seviyorum’ diye. Karşıdakinin seni sevmesini seversin, onu doğrudan değil, bu ilişkiden dolayı seversin. İlişkide olduğun için, kendini daha iyi hissedersin. Düşünüyorum öyleyse varım gibidir bu. İlişkideyim öyleyse varım. Ama bir yandan da ötekini bu varolmanın aracı haline getirmişsindir, aynı şekilde karşı taraf da seni o tarzda kullanıyordur. Yani ilişkinizde özne değilsindir nesnesindir.
Günün birinde bu ilişki biter. Rüya biter. İlişkinin psikolojisi bozulur. Tekrar da asla toparlanamaz, çünkü ilişkideki çıkarlar, diğer bir deyişle verilenler karşı taraftan sünger gibi çekilmiştir, yaşanmıştır, artık yeniliği, gerekliliği yoktur. O kişiyle yeniden bir şey kurulamaz. Bir anlamda pipet ile tüketilmiş bir kola kutusu gibisinizdir. Tadı çıkarılarak içilmiş ve bitmişsinizdir. Yenilenemez, kırılmış bardak gibidir ilişki artık.
İlişkilerin çoğunun ana noktası budur. Bu tarz ilişkinin onlarca versiyonunu türetebiliriz. Akıllı olanların, dürüst olanların, aptal olanların, sahtekar olanların oluşumlarına ya da ihtiyaç türlerine göre ne tür nüanslar yarattığının üzerinde durabiliriz. Ama sonuçta hepsi bu öze bağlıdır.
Ancak, insanlar arasındaki ilişkinin tek olanağı bu değildir. Salt böyle olması korkunç olurdu. Bu korkunçluktan pay almıyor değiliz. Çünkü yaşanılan çağ, genellikle insanları bu nitelikte ilişkiler kurmaya itiyor. Gittikçe daha çok bencilleşiyoruz. Kendimizi merkeze alarak algılıyoruz her şeyi. Böyle yaptığımız da ise her şeyi kendimize alet etmiş oluyoruz.
Özünde bu temeldeki ilişki, gündelik yaşantı için elzem olsa da, insanın içindeki sevme duygusunu tam olarak tatmin edemez.
Sevgiyi, bencilce yaşayamayız, çok güzel çok yakışıklı çok kariyerli çok paralı olabiliriz çok seviliyor gibi yapılabiliriz, ama bunların hiçbiri insanın sevme eylemini karşılamaz. Çıkar ilişkisine dayanmayan sevmek, değerleri sevmektir. Değer sahibini sevmek, sevmek etkinliğinde bulunmak insanı tatmin edendir. Değer sahibini sevmeye dayanan bir ilişki asla bozulamaz. Çünkü çıkara dayanmaz, beklentiye dayanmaz, karşıdakinin size bir şey vermesine dayanmaz, o bir tür seyir nesnesi gibidir, ruhunuz onu seyre dalar. Aranızda bozulacak bir şey yoktur. Sevgiyi ancak, sevdiğimizde yaşarız sevildiğimizde değil. Gerçekten sevmek ise, bize bir şey vereni değil, bize tam tersine hiçbir şey vermediği halde, ruhumuzun seyre daldığını sevmektir.
İnsanoğlu varlığın çelişkisinden kurtulamaz. Varlık varolma eğilimindedir. Varolma eğilimi ben merkezciliği yaratır. Ben merkezcilik bencilliği yaratır. Bencillik iktidarı yaratır. İktidar çatışmayı yaratır. Çatışma insan varlığını yok etmeyi yaratır.
Bu, insanoğlunun döngüsü. Ne zaman ki bu doğal döngü, bencillikten sencilliğe dönüşüm gösterirse o zaman dünya sevgileşebilir, dünyada gerçek barış kurulabilir, o zamana kadar sencilliği, iradesiyle bilinciyle yaratmaya çalışanların eline bakıyor olacağız.
Doyurucu, bitmez, alınıp satılmaz, alet edilemez, kullanılamaz ilişkiler için Ben'i değil Sen'i merkeze almak gerekir.
Çıkar dengesi ya da karşılıklı çıkar dediğimde dürüstlüğe aykırı, olumsuz bir şey anlaşılmamalıdır. İnsanların sosyalleşmesi, birlikte bir şeyler yapacağı kişilerin olmasının gerekliliği bu ilişkinin temelini oluşturur. Bu ilişkilerde sevilen karşıdaki değildir, onunla kurulan ilişkidir sevilen. Hani derler ya ‘sevilmeyi seviyorum’ diye. Karşıdakinin seni sevmesini seversin, onu doğrudan değil, bu ilişkiden dolayı seversin. İlişkide olduğun için, kendini daha iyi hissedersin. Düşünüyorum öyleyse varım gibidir bu. İlişkideyim öyleyse varım. Ama bir yandan da ötekini bu varolmanın aracı haline getirmişsindir, aynı şekilde karşı taraf da seni o tarzda kullanıyordur. Yani ilişkinizde özne değilsindir nesnesindir.
Günün birinde bu ilişki biter. Rüya biter. İlişkinin psikolojisi bozulur. Tekrar da asla toparlanamaz, çünkü ilişkideki çıkarlar, diğer bir deyişle verilenler karşı taraftan sünger gibi çekilmiştir, yaşanmıştır, artık yeniliği, gerekliliği yoktur. O kişiyle yeniden bir şey kurulamaz. Bir anlamda pipet ile tüketilmiş bir kola kutusu gibisinizdir. Tadı çıkarılarak içilmiş ve bitmişsinizdir. Yenilenemez, kırılmış bardak gibidir ilişki artık.
İlişkilerin çoğunun ana noktası budur. Bu tarz ilişkinin onlarca versiyonunu türetebiliriz. Akıllı olanların, dürüst olanların, aptal olanların, sahtekar olanların oluşumlarına ya da ihtiyaç türlerine göre ne tür nüanslar yarattığının üzerinde durabiliriz. Ama sonuçta hepsi bu öze bağlıdır.
Ancak, insanlar arasındaki ilişkinin tek olanağı bu değildir. Salt böyle olması korkunç olurdu. Bu korkunçluktan pay almıyor değiliz. Çünkü yaşanılan çağ, genellikle insanları bu nitelikte ilişkiler kurmaya itiyor. Gittikçe daha çok bencilleşiyoruz. Kendimizi merkeze alarak algılıyoruz her şeyi. Böyle yaptığımız da ise her şeyi kendimize alet etmiş oluyoruz.
Özünde bu temeldeki ilişki, gündelik yaşantı için elzem olsa da, insanın içindeki sevme duygusunu tam olarak tatmin edemez.
Sevgiyi, bencilce yaşayamayız, çok güzel çok yakışıklı çok kariyerli çok paralı olabiliriz çok seviliyor gibi yapılabiliriz, ama bunların hiçbiri insanın sevme eylemini karşılamaz. Çıkar ilişkisine dayanmayan sevmek, değerleri sevmektir. Değer sahibini sevmek, sevmek etkinliğinde bulunmak insanı tatmin edendir. Değer sahibini sevmeye dayanan bir ilişki asla bozulamaz. Çünkü çıkara dayanmaz, beklentiye dayanmaz, karşıdakinin size bir şey vermesine dayanmaz, o bir tür seyir nesnesi gibidir, ruhunuz onu seyre dalar. Aranızda bozulacak bir şey yoktur. Sevgiyi ancak, sevdiğimizde yaşarız sevildiğimizde değil. Gerçekten sevmek ise, bize bir şey vereni değil, bize tam tersine hiçbir şey vermediği halde, ruhumuzun seyre daldığını sevmektir.
İnsanoğlu varlığın çelişkisinden kurtulamaz. Varlık varolma eğilimindedir. Varolma eğilimi ben merkezciliği yaratır. Ben merkezcilik bencilliği yaratır. Bencillik iktidarı yaratır. İktidar çatışmayı yaratır. Çatışma insan varlığını yok etmeyi yaratır.
Bu, insanoğlunun döngüsü. Ne zaman ki bu doğal döngü, bencillikten sencilliğe dönüşüm gösterirse o zaman dünya sevgileşebilir, dünyada gerçek barış kurulabilir, o zamana kadar sencilliği, iradesiyle bilinciyle yaratmaya çalışanların eline bakıyor olacağız.
Doyurucu, bitmez, alınıp satılmaz, alet edilemez, kullanılamaz ilişkiler için Ben'i değil Sen'i merkeze almak gerekir.