Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '10

 
Kategori
Kentleşme
 

İlk o gün kirlendik

İlk o gün kirlendik
 

Ömrümün en mutlu günüydü, siyah beyaz televizyonumuzun salondan girdiği o ilk gün. Bir önceki gün şiddetli yağmurlardan sonra kırk yerinden su geçiren kerpiç evimizin çorak damının bir köşesi tamamen göçmüş, tüm çeyizi su altında kalmıştı ablamın. Henüz 7 yaşındaydı ama olsun, zaman aleyhe işliyordu ve beklemeye gelmezdi çeyiz konusu. Matem havası vardı evimizde. Ve işte o hava içerisinde geldi evimize. En ihtişamlı bölgesine koyarken sobalı odamızın, oluşan bayram havası annem dışında hepimize unutturmuştu, ablamın muhtemelen ıslanıp zayi olmasa da hiçbir zaman kullanmayacağı, nitekim bir iki yıl içerisinde yerine konulan yenilerini de hiç kullanmadığı çeyizlerini. Ne mutluyduk… 

Üzerinden geçen yirmiden fazla seneden sonra düşünüyorum da o gün başlamış aslında bizim de kendi felaketimiz. Sobanın fırınına atılan son dört patates için verilen kavgada alınan zafer artık mutlu etmiyorsa ve hatta öyle bir soba ve etrafındakiler artık orada yoksa o gün yüzünden… 

Kullandığım ne eşya varsa, ertesi gün bir yeni modelinin çıkacağını bilerek alıp, yenisinin çıktığı gün elimdekinden soğuduğum bu günlere inat, o güne dek hiç soğumadığım topacım ve dere kenarına atılmış kamyon lastiğinden özene bezene çıkardığım kamçısından o gün soğumaya başladım ben. Bir topaçtan daha cazip olan tek şeyin daha iyi bir topaç olduğunun düşünüldüğü küçük dünyama ilk kez ayak bastı o gün yabancılar. İlk o gün yabancılaştık… 

Evimiz, hayvanlarımız, birazcık köyümüz ve ailemiz dışında da bir dünya vardı artık. Topaçtan daha güzel oyuncaklar, çorap yumağından daha çekici toplar, daha güzel evler, daha güzel işler, daha güzeli, daha iyisi, dahası, dahası… 

Kocaman beklentilerimiz oldu o günden sonra. Belki hiçbir zaman kabul etmedik, itiraf etmek zor geldi ama her şeyi istedik o kutunun içinde gördüğümüz. Kendisinden daha güzelinin olduğunu bile gösterdiği için artık o da yok. Zaten daha iyisiyle yer değiştiren evimize artık yakışmazdı. Daha iyi işler için daha uzak kentlere savrulan ailem artık orada yok ama olsun. Aslında ilk o gün hırslandık biz. 

Ve artık geriye dönme şansımız olmayacak kadar uzağız sobalı odada, aslında sobadan daha çok ısıtan sohbetimize. Artık eve gelen dışarıdaki ayakkabı sayısına bakıp evde kaç kişi olduğunu anlayamıyor. Birden fazla ayakkabısı olabileceğini öğrendik çünkü insanın. Artık çok ayakkabımız var. Daha güzelleri… Daha güzel banyolarımız var. Oysa sadece Pazar günleri evin bir köşesine kurulan düzenekle, kafamıza tasla anne şiddeti yaşayarak yaptığımız o banyolardan daha temiz değiliz, günde iki sefer yıkandığımız bu lüks banyolarımızda. Çünkü ilk o gün kirlendik biz… 

Ev akmasın diye dua ederdik, tüm köylü yağmur duasına çıkarken. Dua tutmazsa koca bir çaresizlik. Şimdi en güzel şehirde, en lüks eşyalarla dolu koca bir salonda, en moda kıyafetler içerisinde düşünürken, o çürük damlı kerpiç evdeki çaresizliğe dönmek istiyorum ne garip. En büyük mutluluğumun sobalı odada ağabeylerimle yapılan ama yine anne şiddeti riski taşıyan maçlar ve bir topaç olduğu zaten fazlasını da hayal etmediğim o günlere… Beni mutlu eden her şeyin içinde olduğu sobalı odaya... Sevdiğim herkesin etrafında olduğu sobanın yanına… O siyah beyaz televizyonun geldiği günün bir gün öncesine, sevginin daha iyisinin olmadığı güne… 

Ne kadar temizdik… 

 
Toplam blog
: 63
: 793
Kayıt tarihi
: 28.08.10
 
 

Spor, edebiyat ve farkında olan bir vatandaş olmak için elbette ki gündem, ilgi alanlarım. ..