Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Mart '11

 
Kategori
İnançlar
 

İmamı Azam Ebu Hanife kimdir? Hanefilik nedir? (4)

İmamı Azam Ebu Hanife kimdir? Hanefilik nedir? (4)
 

İmamı Azam Türbesi-Bağdat


Ebu Hanife’nin Fikirleri ve Hanefi İslam Anlayışının Dayanakları : 

- Hanefilikte öncelikli kılavuz Kur’an’ ve sonra sünnettir. Yaşanan dönemin sorularına ve sorunlarına ilişkin çözüm üretmede, eskiler ve kabuller, rivayetlerle ve eski yorumlarla sınırlı kalmayıp, o günün bilgisine ve koşullarına göre özgür düşünceyi ve aklı öne çıkaran çözümler ve yorumlar getiren bir anlayıştır. 

Bu ayrıca her dönemin sorularına cevap verecek olan “Eskimez Kitap” Kur’an’ın buyruğudur. 

İmamı Azam Ebu Hanife (Büyük İmam) buna bağlı olarak evliya kerameti gibi iddiaları reddeder. Örneğin, bazı evliyaların kalplerde olanı bildiği kerametine karşı çıkar: 

“Kalplerde olanı sadece Allah bilir, bir de kendisine vahiyle bildirilen Peygamber. Vahyin bildirmesi dışında bir yolla kalplerdekileri bildiğini iddia eden, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın ilmine sahip bulunduğunu iddia etmiş sayılır.” 

Ona göre Allah’ın gerçek velileri bilginlerdir: 

“Eğer dünya ve ahirette Allah’ın velilerinden maksat bilginler değilse, Allah’ın velisi yok demektir.” 

Ebu Hanife’ye karşı çıkanlar en çok bu anlayışından dolayı karşı çıkmışlardır. Bu konudaki eleştirilerle adeta linç edilmek istenmiş, yaptığının din tahribi olduğu söylenmiştir. 

Günümüzde bile eğer icma (bir konuda geçmişte din adamlarının herhangi bir konuda üzerinde uzlaştıkları bir karar)varsa onun geçerli sayılması gerektiği konusunda inat eden din adamları vardır. Örneğin, Suudi Arabistan’ın şeyhülislamı sayılan Abdülaziz Bin Baz, 1975 baskılı ve Medine İslam Üniversitesi yayınlarından çıkan kitabında dünyanın dönmediğine ilişkin icma olduğundan söz eder. Dünyanın döndüğünün yalan olduğuna dair kendince fikirler ileri sürer ve hükmünü verir: 

“Artık bundan sonra hala ‘Dünya dönüyor’ diyenlerin sözleri Allah’ı, Kur’an’ı ve Peygamber’i yalanlamaya yönelik sapıklıktan başka şey olmayacaktır.” 

Hem yaptığımız bilimsel çalışmalarla ve kanıtlarıyla Dünyanın döndüğünü biliyoruz, hem de Kur’an’da buna işaret eden ayetler vardır. 

Geleneği ve eskiyi savunanlar, gerçekte, geçmişte yaşamış din adamlarının yanılmış olabileceklerini kabule yanaşmayanlardır. Çünkü biliyorlar ki, bu kendi saltanatları için çok ciddi bir tehlikedir: Geçmişte yaşamış din adamları yanıldıysa, şimdi onlar da yanılıyor olabilirler. Bu da halk üzerinde kurdukları egemenliği, sahip oldukları geçim ve itibar düzenini sarsacak bir şüphenin kaynağıdır. 

Ancak, din adamlarının hatasız olabileceğini kanıtlamaya çalışanlar hem aklı ve bilimi, hem de Kur’an’ı yalancı çıkarmaya çalıştıklarını görmezden gelmektedirler: Kur’an din adamı diye bir sınıf tanımaz, atalar dinini ve geleneği reddeder. Onun yerine aklı ve bilimi koyar: 

“Onlara, ‘Allah'ın indirdiğine uyun!’dendiğinde: ‘Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.’ derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!” (Bakara, 170) 

“Kulları içinde Allah’tan ancak bilginler ürperir. “(Fatır, 28) 

Her devrin sorunları ve çözümleri, yorumları farklıdır. 

Eskiye takılıp kalma, Kur’an’ın anlamını onların yorumlarıyla dondurma yüzünden, gelenek yavaş yavaş Kur’an’ın yerini almış, Kur’an’a aykırı ve hatta şirk sınıfına giren uygulamalar (şeyh, türbe, kan davası, sudan sebeplerle namus cinayetleri, kadına köle muamelesi ve pek çok diğerleri) İslam gibi kabul edilir olmuştur. 

Geleneklere bağlılık yüzünden hala, “içinde domuz ürünü yoktur” yazan ama bir sürü kanserojen, zararlı kimyasal ve sağlığa zararlı katkı maddesi taşıyan yiyecekler pis değil, temiz ve helal kabul edilerek tüketilmektedir. Orucunda namazında dindar insanlar da bunları üretip satmakta ve tüketmekte bir sakınca görmemektedirler. 

Geçmiş yüzyıllarda bilinmeyen hava ve toprak kirliliği, gdo’lu ürünler elbette geçmişte yaşamış din adamlarının konusu olamazdı! Onlar anlamadı diye biz onların anladığı ile yetinmek zorunda mıyız? 

Bizim için yaratılmış Dünyaya ve nimetlere şükrederek, tertemiz yaratılmış havayı, suyu, toprağı ve tohumu, canlıları korumak ve şükretmek yerine kirliliğe, çevre felaketlerine, türlerin yok olmasına, tohumun patentli ürün haline getirilip Allah’ın yarattıklarına da bulaşarak onları da kısırlaştırmasına, tüm olan bitene kayıtsız kalmanın maliyeti hesaba katılmakta mıdır? 

Alkolün kokusu veya saçın ne kadarının görünebileceği konusunda saatler ve sayfalar, hatta ömür harcamanın maliyeti büyük olmuştur ve daha da artacaktır. Kıyametin nedenleri arasında saç sakal yoktur, ama Allah’ın yarattığını hunharca yok etmenin ve değiştirmenin getireceği felaketler ve kıtlık vardır. 

Ey iman sahipleri! Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin ve -eğer yalnız O'na kulluk/ibadet ediyorsanız- Allah'a şükredin.(Bakara, 172) 

“Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: ‘Senin kullarında belirli bir pay elbette alacağım. Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okuyuşlara mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler.”(Nisa, 119-120) 

Her şey anlaşılıp bitmiş olsaydı, ya da bugün biz her şeyi anlıyor olsaydık Kur’an “Eskimez” değil, “Eskimiş Kitap” olmaz mıydı? 

Elbette “Eskimez Kitap” okunmaya devam edilecek ve bizden sonraki kuşaklar bizim anlamadıklarımızın bir kısmını daha anlayacak, bizim yanlışlarımızı düzeltecek, o günün koşullarına göre farklı çözümlerin de bulunduğunu göreceklerdir. 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara