Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '11

 
Kategori
İnançlar
 

İmamı Azam Ebu Hanife kimdir? Hanefilik nedir? (9)

İmamı Azam Ebu Hanife kimdir? Hanefilik nedir? (9)
 

tsunami-japonya 2011


Ebu Hanife’nin fikirleri ve Hanefi İslam anlayışının dayanakları 

-Ebu Hanife, akla ve Kur’an’a aykırı hadisleri reddeder. 

Bu türden hadis diye uydurulan sözlere “hezeyan” (akla, mantığa aykırı söz, saçmalık) der. Düşmanları ise, “Peygamber hadislerine hezeyan dedi “ diye propaganda yaparlar. 

Ebu Hanife’nin cevabı şu olur: 

“Benim onları yalanlamam Peygamberimizi yalanlamak değildir, onların yalancılığına karşı çıkmaktır.  

Benim bu sözlerim Hz. Peygamberi, Kur’an’ı ve Hz.Peygamber’in Kur’an’a aykırı söz söylemeyeceğini tasdiktir. 

Eğer Hz. Peygamber Kur’an’a aykırı söz söylerse Allah ona şu ayetteki hükmünü uygular: 

‘Eğer bazı sözleri bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, yemin olsun ondan sağ elini koparırdık. Sonra, ondan can damarını mutlaka keserdik.(Hakka, 44-47)’ 

Allah’ın elçisi Allah’ın kitabına aykırı söz söylemez; Allah’ın kitabına aykırı söz söyleyen Allah’ın elçisi olmaz. Benim reddettiğim kişiler Kur’an’a aykırı sözleri hadis diye rivayet etmekteler. 

Tanrı elçisinin duyduğumuz ve duymadığımız bütün sözleri başımız, gözümüz üstündedir. Ama biz, Allah elçisinin Allah’ın emrettiği bir şeyi yasaklamadığına, yasakladığı bir şeyi de emretmeyeceğine inanmaktayız.” 

Hz.Muhammet hadislerinin yazılmamasını emretmiştir. Buna karşın, tarih boyunca inanılmaz sayıda hadis uydurulmuş, buna bir de “iyi niyetle, teşvik ve sakındırma amacıyla hadis uydurmakta sakınca yoktur” diye bir kılıf bile uydurulmuştur. 

Hz.Ali elinde hadis olanlarınkini de imha ettirmiş, şöyle demiştir:
”İnsanlar din ulemasının rivayetlerine uyup Rablerinin kitabını terk ettikleri için helak oldular.” 

Hz. Ömer de herkesin elindeki hadislerin yakılmasını emreder ve şöyle der: 

“Bunlar Ehlikitap’ın elindeki mişnalara benzer mişnalardır.”  

Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer dönemlerinde bilinen hadislerin sayısı 500 civarında iken, günümüze kadar sayılarının artarak 1, 5 milyona ulaştığı söylenmektedir. 

Görünen odur ki, fıska, günaha batmış olanlar- insan eliyle yapılmış olmasına rağmen yerden çıkan kaynak suyu görüntüsü veren- fıskiyeler gibi, güya kaynağından alınmış sözler olarak, yalancı hadisler üretip asırlarca dört bir yana saçmışlardır. 

Her Müslümanın her hadisi alıp Kur’an’la test etmesi olanaksızdır. Ama hadis yerine, Allah kelamı olduğu katıksız gerçek olan Kur’an’ı okuması ve anlamaya, uygulamaya çalışması yeterlidir. 

İslam’ı kendi yönetim ideolojileri haline getiren, yaptıklarına kılıf arayıp da istediklerini Kur’an’da bulamayınca hadis uyduranlar önce Emeviler ve Abbasiler, daha sonra diğer yöneticiler olmuştur. 

İmamı Azam, Peygamber eşlerinden Hz.Aişe ve Ümmü Seleme dışındakilerden gelen hadis rivayetlerine itibar etmemiştir. 

Büyük İmam’a göre, hadisler gerçek olabilir veya olmayabilir, ama Kur’an ayetleri tartışmasız gerçektir. Kuvvetli olan delil zayıf olana tercih edilmelidir. 

Buna bağlı olarak da,  

“Fatiha suresi okunmadan namaz kılınmaz“ diye bilinen hadisi, Kur’an’daki,  

“Kur’an’dan kolay geleni okuyun” ayetine aykırı bulduğu için kabul etmemiştir. 

“Hadisler ve sünnet Kur’an ayetlerini geçersiz kılabilir” iddiasında olanlar Büyük İmam’ın hadisler konuşundaki görüşlerine büyük tepki göstermişledir. 

Bu şu demektir: Peygamber’in sözü Allah’ın sözünden daha doğru ve gerçektir! Bir konuda Kur’an ve hadis çelişiyorsa, Peygamber’in dediği ileri sürülen sözler esas alınır, Allah’ın sözü olan Kur’an ayeti yok sayılabilir! 

Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Peygamber’in, Allah tarafından bizzat kendisine vahyedilen ayetleri hiçe sayarak farklı konuşması, Kur’an ayetlerini yalanlayacak beyanlarda bulunması veya halka tebliğ ettiği ayetlere uymayan şeyler yapması mümkün müdür? Hz.Peygamber, “Allah bu konuda böyle diyor. Ama bana göre doğrusu O’nun dediği değil, benim dediğim veya yaptığımdır.” diyebilir mi? Bunu demiş olmayacağına göre, hadis olduğu ileri sürülen Kur’an’a aykırı söz veya fiiller asla hadis veya sünnet olamaz! 

Bu Peygamber sözünü, Allah’ın sözünden daha gerçek ve kıymetli saymanın din adamları (İmam Şafinin bile bu görüşte olduğu söyleniyor.) tarafından kabul görmesi ve halk kitleleri tarafından benimsenmesi nasıl bir tek Allah’a inanan İslam anlayışıdır? 

“Allah’ın kelimelerinde değişme/değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş.” (Yunus, 64) 

Peygamberler ve sözleri, uygulamaları elbette değerlidir. Ama unutulmamalıdır ki, insanların yazdıklarını ve Peygamberlerine verdikleri değeri abartma yarışına giren Hıristiyanlar sonunda Hz.İsa’yı Allah’a ortaklık seviyesine çıkarmışlardır. 

Görünen odur ki, şimdi de “Ilımlı İslam” adı altında İslam’ın Kitabını İncil’e çevirme, Peygamberini yüceltme görüntüsü ile İslam Peygamberini Hz.İsa gibi Allah’ın ortağı konumuna getirme projesi gündemdedir. 

Sonraki aşama Müslüman dünyası için bir halifenin icat edilmesi gibi görünmektedir. 

Gerçekte kendisine vahiy gelmeyen, yanlışları vahiyle düzeltilmeyen bir kişi Peygamber’in halifesi olamaz. Sadece seçilmiş yönetici olur! Peygamberlik Hz.Muhammet ile sona ermiş, O’nun ölümünden sonra yerine geçenler ise, O’nun Peygamberliğini değil, sadece yöneticilik görevini devralmışlardır. 

İşin içine Peygamber’in halifeliği, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Allah adına yönetme vs. gibi din ve gerçek dışı cambazlıklar sokulunca halife, seçilmiş yönetici olmaktan çıkar. Saltanatı babasından devralan padişah bile, Allah’ın yeryüzündeki-kendisine vahiy gelen Peygamber gibi-temsilcisi sayılmaya başlanır. İmamlar da halifenin emrinde onun direktifi doğrultusunda halkı yönetir. (Aile imamlığı projesi de, papazlara özenti gibi ilginç gözükmektedir?) 

Böylece Katolik kilisesinde tek Papanın eliyle milyonlar yönetildiği gibi, tek kişiyle tüm Müslümanlar yönetilir. Bu Müslüman dünyasını kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek isteyenler için biçilmiş kaftandır. 

Bir anlamda artık tek tek ülkelerle uğraşmak yerine sadece çobanı yönetilecek, çoban da kendi sürüsünü yönetecek, Ilımlı İslam başarıyla uygulanacaktır? 

Öngörülmeyen ise devamının Katolik kilisesinin başına gelen olmasıdır: Önce Allah’ın gücüne ve hâkimiyetine ortak olmanın tadı çıkarılır. Sonra insanın gücü bir yere kadar dayanır. Bir de sınırı aştı mı geri adım atmak zorunda kalınır. İnsanlar kiliseleri desteklemek için homoseksüel kardinallerin, eşcinsel evliliklerin Papa tarafından onaylanması için bastırırlar. 

Çünkü onların gözünde Papa Allah’ın temsilcisidir. Doğrudan Allah’tan talimat aldığı için yanılmazdır. Değişen koşullara göre Allah’la pazarlık yapmak ve gerekli izinleri almak da onun işidir. Papadan onay almak ilgili konudaki değişiklikleri Allah’ın da onaylaması sayılacağı için bu konularda dindarlığa halel gelmeden çağa uygun rahatlamalar sağlanabilir? Buna rağmen insanlar dinden kaçar, kiliseler satılıp restoran, kuaför olmaya başlar. 

İslam dünyası için pazarlanmaya çalışılan halife bu modellerden hangisine ait olacaktır? Din adamı sınıfı kabul etmeyen İslam’a hangi gerekçelerle sokulacaktır? 

Bir de Mehdi gelecek her şey güllük gülistanlık olacak diye insanları tembelliğe sevk etme, duyarsızlaştırma çabası vardır. 

Kur’an’da böyle bir şey yoktur! 

Bilim insanları yıllardır kirliliği, yok oluşları, yakın gelecekteki felaketleri anlatıp duruyor, insanları uyarmaya çalışıyorlar. 

Sanayi olarak ürettiklerimizin sonucu ortadayken, yanlışlarımızı düzeltmek için çaba göstermeden oturup Mehdi beklemek akılla ve İslam’la bağdaşan bir tavır değildir. 

“O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir de onlar sanayileşmeyi/işi hâlâ güzel yaptıklarını sanırlar."(Kehf, 104) 

Allah’ın, şükredebilelim diye, sayısız canlılarla ve bitkilerle, tertemiz yarattığı Dünyayı domuz ahırına çevirdiğimizi hepimiz biliyoruz. 

Genetik yapıyla oynayıp kısırlaştırma, katkılarla yiyeceklerimizi pisletme, suyu-toprağı-havayı kirletme sonucu felaketler elbette peşimizi bırakmayacaktır. 

“Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: ‘Senin kullarında belirli bir pay elbette alacağım. Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hurafelere/anlamını bilmeden okuyuşlara mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler.”(Nisa, 119-120) 

Bütün bunların çözümünü Mehdiye bırakıp saç sakal, türban, mezhep, tarikat, cemaat ayrılıkları ile uğraşmak dindarlık değil, nankörlük ve akılsızlıktır. 

’Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz.’ Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.”( En’am, 158-159)  

“O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın”(Lukman, 57/31, 33) 

Kıyametin kopması için dabbe olarak yerden bir canavar çıkmasına kafayı takmış olanlar tsunamileri ve en üstün olduğu bilinen teknolojilerin örümcek ağı gibi kolayca sökülüp atıldığını gözleriyle görerek bile kafalarını çalıştırmaya yanaşmıyorlar. Sorunu her bir birey hala kendi sorunu olarak görmüyor. 

Çoğunluk kısa vadeli çıkarın, dindar yöneticiler, Allah’ın gazabından etkilenmeyecek üstün teknolojiye tam inançla, nükleer santraller yapmanın peşinde. 

“Allah’ın berisinden başka dostlar edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi/en zayıfı elbette ki, dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi! Allah, onların, kendisinden başka ne gibi bir şeye yalvardıklarını/nasıl bir şey için çağrı yaptıklarını bilir. O’dur Aziz, O’dur Hakim. Bunlar bizim, insanlar için yapmakta olduğumuz öyle benzetmelerdir ki, ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez.” (Ankebut, 41-43)  

“Doğrusu şu ki, siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz. Yoksulun doyurulmasını teşvik etmiyorsunuz. Malı devşirip depolatacak bir sevgiyle seviyorsunuz. İş, böyle gitmeyecektir!“ (Fecr, 17-30) 

Mehdi gelecek ve depremleri, tsunamileri durdurup, kirlenmiş suları temizleyecek, nesli tükenmiş canlıları geri mi getirecektir? 

Yoksa artık bu gidişin dönüşü olmayan ve hızlanan bir gidiş olduğunu kavrayıp, hatadan dönmek, yaptığımız pislikleri temizlemek görevi bize mi aittir? 

Hangi ülkede, hangi dinde, hangi renkten olursak olalım, aynı gezegenin, aynı yaratılıştaki, aynı Allah’ın çamurdan yaratılmış kulları değil miyiz? 

Şu ya da bu ülkenin seçkinleri olduğuna inanmaya, kibirden kurtulmaya, güçsüz yoksul olana yardım etmek yerine, türlü oyunlarla elindeki azı da çalıp yemenin kimseye mutluluk getirmediğini, bunun başarılı bir politika olmadığını anlamak için sonraki 5000 yıllık insanlık tarihini de savaşların ve isyanların tarihi yapmamız mı gerekiyor? 

Tohumu kısırlaştırmaya, birileri kazansın diye yiyeceğimiz hayvanları zehirlemelerine, katkılı gıdalara dur demek için mehdiye gerek var mıdır? 

Hem dünyayı, hem ahireti kazanmak için her kişinin tek tek çaba göstermesi gerekir. Her birey kendi gücünden, yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumludur. 

Kimse kimseyi ikna etmek veya kefil olmak zorunda değildir: 

Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olmamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır. De ki: 'Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz."(Rum, 32) 

“Her benlik kendi kazandığının bir karşılığıdır.” (Müddesir, 38) 

Başlamış olan gidişi durdurmaya, yok ettiklerimizi geri getirmeye gücümüz yetmez. Ama Allah’ın yardımıyla, hiç değilse kaçınılmaz sonu biraz daha geciktirebiliriz. 

“Yaklaşmakta/yaklaşacak olan yaklaştı. Onu Allah’tan başka kaldıracak /uzaklaştıracak yok. Şimdi siz bu sözden mi hayrete düşüyorsunuz? Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz. Ve siz, kibirlenip kafa tutarak sersemce somurtuyorsunuz. Artık Allah için secdeye kapanın, ibadet edin/iş yapıp değer üretin!” (Necm, 57-62) 

“Eğer doğru sözlüler iseniz, bu vaat ne zaman?”derler. De ki:’Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır .Senin Rabbin İnsanlara karşı gerçekten lütufkardır; fakat çokları şükretmezler”(Neml, 71-73) 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..