Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

22 Eylül '08

 
Kategori
Deneme
 

İnadına kadınım ülkemde

Tüm güzellikleri ile yaşanmış ve her güzel şeyin bitmeye mahkum olduğu gibi sonlanmaya hazırlanan bir gün sonu. Penceremde oturmuş, elimde fincanım, dışarıda bir telaşla koşuşturan insanları izliyorum. Hava ayaza çalmakta ve yavaş yavaş siyah elbisesini giyinmekte…

Radyomda çalan şarkı :
“Akşam oldu şehrimde, penceremde kuşlar göründü.
Bir yaslı hayal gözlerimde, Gözlerimi yaşlar bürüdü” …..diyor…

İçimde bir yerler acıyor. Yaşanmışlıklara, hoyratça harcanmış zamanlara, belki de hiçbir anlamı olmadan hızla geçip giden yıllarıma sızlayan bir kırmızılık kalbimde hissettiğim.

Sanki hiç bitmeyecek gibi gelen gençliğime, bir an önce yaşansa ve bitse dediğim zamansız ayrılıklara inat, yapayalnızdım işte penceremde.


Sadece kendim ve ben. Tıpkı geri kalan tüm zamanlarda, birlikteliğimiz boyunca birçok mutluluklar, sevinçler, heyecanlar ve bitişler yaşayacağım kendim.

Bir sabah uyanacağım ve çok farklı olacak her şey dediğim, ama hep birbirinin kopyası zamanlar yaşadığım gençliğim. Belki de o yaşanmışlıklar doldurmasaydı hayatımın büyük bir kısmını, onun değerini bu kadar anlamayacaktım..

Hep aykırı hayatlar, yönler seçtim kendime. Oysa bir minicik kız çocuğu ne kadar özgür olabilirdi ki ülkemde? Yine de tüm klişeliklere karşı durarak, olmayacakları yaşadım, çocukluktan gençliğe geçiş aşamalarını “yapamazsın” denilenleri yapmaya uğraşmakla harcadım. Harcadım diyorum çünkü boşa kürek çektiğimi, belki de hayatımın en güzel zamanlarında tanıdığım ve rüya günler geceler yaşadığım o insanla tanışınca anlayacaktım.

Hep soruyordum kendime; nedir dünyaya geliş amacım, ne zaman şekil alacak bu sarmaşık misali ömür? Pervasızca her yöne dallar salan ve bir bahçıvan darbesi ile bir anda acımasızca budanan, hiç pes etmediğim, peşinden daima bir gün diyerek bir ümitle koştuğum hayatım.

Dünyaya geliş zamanını kendisi seçmiş birisi olarak, hayatını da başkalarının çizdiği otoban ceplerinde değil, toz toprak içinde, henüz asfaltlanmamış şose yollarda yaşayan ben, hep hayal kırıkları ile dolu hayatımda, düşmekten değil de kalkmaya çalışırken sırtına basan insanlardan, hep yalancı her an maske takmış ve bu maskeyi kendi yüzünden daha çok benimsemiş yüzlerden yorulmuştum. Her yalnız kalışımda yine kendimin elinden tutarak başlamıştım acımasız hayat zincirinin halkalarına sımsıkı tutunarak dünyaya geliş amacımı bulana kadar.

Şimdi belki pişmanlıklar için çok geç, geçen her an bizden gitmekte çünkü. Ama değiştiremediklerimiz için duyulan hazin acı, neden değiştirdiklerimiz için sevinç yumağı oluşumunda değil içimizde?

Belki de yaradılışımızdan başlıyoruz hayata 1-0 mağlup ve kaybetmeye razı olarak. Daha doğmadan biçiliyor bize görevlerimiz. Bir kız çocuğudur dünyaya gelen. Nihayetinde evde anneye yardımcı, temizleyici düzenleyici, her zaman sakin yapılı, ona söyleneni mutlak yapmak zorunda, ortamlarda zarafet abidesi olacak, kendini ifade şansı çoğu zaman bulamayan, eve aile kurumuna saygı içinde, erkek kardeşlerine de hizmette kusur etmeyecek, yeri geldiğinde kendinden fazla hayatındaki varoluşları önemseyecek bir başlangıçtır bizimkisi.

Şimdi çoğunuz bu okuduklarında belki kendini bulacak, belki de çok uzak gelecek burada sayfalar boyu anlatılanlar. Ama biliyorum ki yaşanan bu rutinlikler, bu adımıza çoktan belirlenmiş hayat oyunundaki rolleri oynama mecburiyetleri, mutlak yaşanmışlıklar adı altında eklenmiştir, takvim yaprağı koparılma hızı kadar çabuk geçen ve hayat hikayesi dediğimiz o kalın, uzun ve ağır kitabımızın tozlu sayfaları arasına. Hep bir şeyleri ispatlamak, bu yarışta biz de varız ispatının savaşı içinde yenik başladığımız hayatımızda.

Öyle ki o erkek diyerek ailede sadece ona okuma hakkı verildiği zaman, kalkıp ona kahvaltısını hazırlayacak, okula gönderken içi kan ağlayarak arkasından bakacak ve hatta el sallayacak kadar içinden akan kanlı gözyaşlarını dışarıya sezdirmeden hayatına devam etmek zorunda olan bir yaşam rotası adımıza çoktan çizilen. Oysa ne hayaller, ne yaratıcılık umutları gizlidir o kardelen filizi beyaz yüreklerde.

Yeryüzünde jinekolog masasındaki eşini kontrol eden ultrason makinesine “Erkek mi erkek mi ?” heyecanıyla dolu gözlerle bakan babaların, kız olduğunu anladıklarında ki “napalım olsun” ifadesi takınan yüzleri ile karşılaşmayanımız yoktur. İşte burada başlıyor hikayem benim. Hayata gelmeden bile başlayan bu zorundalıklar mesafeleri. Tüm zorluklara rağmen dimdik ayakta duran, kendini ifade edebilen tüm yaşamlar benimdir.

 
Toplam blog
: 18
: 6266
Kayıt tarihi
: 22.09.08
 
 

Ülkemin en güzel şehri İzmir'de yaşıyorum. Evliyim, muhasebe mesleğini en iyi şekilde yapmak için uğ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara