Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

CENGİZ ÇETİK Yazar Şair

http://blog.milliyet.com.tr/cengizcetik

04 Temmuz '08

 
Kategori
Deneme
 

İnceden, hafiften, güzelden yana ne varsa içinde

İnceden, hafiften, güzelden yana ne varsa içinde
 

Finike sahilinde bir akşamüzeri güneş sızar bulutlar arasından; hafiften, inceden ve güzelden yana d


Bir düşüncedir alır götürür bazen, bizi engin denizlerin ardından; Finike’nin karasularına doğru. Sarar, düşünceler denizi içinden gelen dalgalar içimizi; yüzmesini bilmeyen bir insanın, denizde yüzmek için çırpındığı gibi. Sorunlarla, dertlerle ve her şeyle boğuşur; bir çırpıda kurtulmak ister gibi. Boğuştukça batar bazen, daha derin suların içine. Bazen de deli bir dalga atıverir onu kıyıya. İşte içimizdeki hayatta bunun gibidir; her yaşadığımız günün içinde. Eser tatlı bir rüzgâr Finike’de, sabah güneşinin doğuşu arasında; inceden, hafiften ve güzelden yana ruhunu okşayarak…

Herkes aynı dünyada, ama farklı bir hayattadır. Herkes aynı olsaydı; bu kadar çeşit insan, bu kadar çeşitli düşünce ve yaşam olmazdı. Tek düze ve gelişmemiş bir beyin kütlesiyle yaşamaya mahkûm olurdu hayat. Monoton ve sıkıcı olmaz mıydı yaşamak? Herkes farklıdır hayatın içinde. Ben de farklıyım, sende farklısın, onlarda farklıdır hayatta. Farklılık; hayatı zenginleştirir, güzelleştirir, inceden ve hafiften bir düşünce estirir içimizde.

Farklıdır sevgilerde birbirinden. Hepsi aynı olsaydı bu sevgilerin farklılığı fark edilmezdi. Çeşit çeşit sevgiler vardır. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, evlat sevgisi, Allah sevgisi, vatan sevgisi, yar sevgisi, ağaç sevgisi. Ağaç sevgisi de nerden çıktı demeyin, o bile çeşit çeşittir. Kimi çam sever, kimi çınar, kimi kavak, kimi de portakal ağacı sever. Niye sever, neden sever; soramazsın. Kimi de ot sever.”Ot gibi gelmiş, ot gibi gidiyoruz şu hayattan, ottan farkımız nedir? “diyerek. Sevme diyemezsin, sevgi bu neye konacağını bilemezsin…Sevdalılarda çeşit çeşittir. Kimi ucundan sever, kimi derinden, kimi de dalgasını geçer; biraz gırgırına, biraz eğlencesine gönlünden. Kırılan kalp kalmış kalmamış umurunda olmadan.Hafiften bir rüzgâr eser Finike’de; inceden, güzelden ve sevdadan yana.

Bir yaz günü Finike sokaklarına öğle zamanı çıkarsan, işte böyle olur beynin, benim gibi yavaştan yavaşa; İnceden, hafiften ve güzelden yana eğilerek…

”Afrika’da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa yok olacağını bilir.Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa yok olacağını bilir.Aslan ya da ceylan olmanızın önemi yok. Yeter ki her sabah kalktığınızda daha hızlı koşmanız gerektiğini bilin.” Bir şeyleri değiştirmek elimizdedir. Zaman kısa ve değerlidir her yaşanılan an içinde. Bir şeyleri başarmak ve elde etmek istiyorsak, daha hızlı ve doğru adımı atmamız gerekir. Yaşamın içinde her zaman kaybedilenler; ertelenmiş gelecekler ve zamanlardır. Biz, hep zaman içine yaymıyor muyuz, isteklerimizi. İşlerimizdeki başarılarımızı, karşımızdakine olan sevgilerimizi gösterebiliyor muyuz gerçekten. Sonradan pişman olacağımız işe kalkışmayalım. Kalkıştığımız işinde peşinden de sonuna kadar gidelim. Tabii ki gitmeye değer olanların, değeri olmayanların peşinden gidip de kendinizi yolun ortasında, şaşkın şaşkın dolaşan, bir deli insan konumuna düşürmeden. Hak eden için, içinizden geleni yapın, hak etmeyen için kendinizi ateşe atmayın, yoksa gidersiniz bir Niyazi hikâyesine kurban. Eser yine Finike içinde, bir tatlı rüzgâr; inceden, hafiften ve güzelden yana doğru giden bir yol üzerindeyken…

Çocuğun biri, yaşlı bilgeye;”Ellerimde tuttuğum kuşun canlı mı, ölümü olduğunu söyleyebilir misin?” yaşlı bilge;” Ellerinde esir olan kuşun canlı olduğunu söylersem, ellerini sıkıp onu öldüreceksin. Ölü olduğunu söylersem, ellerini açıp kuşu özgür bırakacaksın. Ellerinde, yaşamın ve ölümün gücünü tutuyorsun oğlum. Yaşam ile ölüm arasında seçim yapacak kadar bilgi var sende. Kuşun veya herhangi bir olayın sonuçlarına benim yanıtımla belirmesine izin verirsen, kendi gücünden ve kararlarından yoksun kalırsın. Aynı zamanda doğru seçimi yapma sorumluluğunu üzerinden atmış, kendi gücün ve bilginin mutluluğunu hissetme ve kullanabilme fırsatını yitirmiş olursun.Kendin karar ver ve sonradan pişman olma.” İşte bizde hiç bu bilge gibi düşünebiliyor muyuz kararlarımızda. Kendi kararımızı, kendimiz verebiliyor muyuz? Örneğin; geleceğimiz hakkında, değiştirmek elimizde iken, değiştirmek için parmağımızı oynatıyor muyuz? İşaretini veya parmak oynatmasını hep karşımızdakinden bekleyerek hayatımızı değiştirebilir miyiz? Kendi kararımızı kendimiz verelim. Yoksa ileride “keşke” diye pişman olmayalım. Sevgilerimizi, dostluklarımızı, arkadaşlığımızı paylaşmasını bilelim. Umut verilmeden, umut aşılanmaz; sevgi verilmeden, sevgi istenmez yürekten. Geleceği değiştirmek elimizde; yeter ki, ne isteyeceğimizi bilelim ve yürekten isteyelim, değiştirmek istediklerimizi…Yaşam suya yazılan bir harf gibidir. Yenisi yazılınca eskisi silinir. Hikâye olur, film olur anılarda yaşanılanlar. Biz hep bugünü yaşıyoruz. Ne geçmişi, ne de geleceği yaşıyoruz. Her gün yaşadığımız anı ve günü yaşıyoruz. İşte yazılan harftir her gün. Sadece yaşadığın gündür gerçek olan, gerisi hikâye. Cengiz’in C si yazılırken bugün, yarın E si yazılınca silinir C si. İşte her insanın bir hayat felsefesi olur, doğru ya da yanlış, benim bu bugün düşüncedeyim, yarın ne olur onu bilemem. Yarın, bugün olsun düşünürüz. Her duygu gibi değişkendir yaşananlar an içinde derken, Finike sahilinde bir akşamüzeri güneş sızar bulutlar arasından; hafiften, inceden ve güzelden yana doğru…

Harun Reşit, Mecnun’u çağırarak;”Leyla için o kadar üzülmene gerek yok. Sarayımdan ondan daha güzelini sana verebilirim. Hem Leyla o kadar güzel değil ki.” Mecnun;” Siz, ona benim gözümle bakın, kendi gözünüzle değil.”der. Değerler kişiden kişiye, bakıştan bakışa değişir. Birimizin değersiz gördüğünü, diğeri baş tacı yapar. Birimizin yerden yere vurduğunu, diğeri toz kondurmaz. Bazılarına bazen gereğinden fazla değerli gösterdiğimizde kendini Kaf Dağı’nda zanneder, erişilmez dağların ardında göstermeye çalışır. Hiç kimse, karşındakinin değer gördüğü kadar, değeri olduğunu düşünmez. Aşık Veysel’in söylediği gibi;” Güzelliğin on para etmez, bu bendeki aşk olmasa…” güzellik gelip geçicidir, yürekteki sevgidir kalıcı ve değerli olan. Tabii ki değerini bilen ve değerine değer katan için, yıkan için değil elbette. Herkes hak ettiği kadar değerini alır. Değerli insanlarla dolu Finike’de, bir deli rüzgâr eser gecenin karanlığında, alır aklını inceden, hafiften ve güzelden yana… İnceden inceye, hafiften hafife, güzelden güzele dolanır durur; yeniden güneşin doğmasını bekleyerek…

Cengiz ÇETİK… Finike–04.07.2008

 
Toplam blog
: 119
: 455
Kayıt tarihi
: 07.02.08
 
 

2017 Aralık ayında ilk romanım "POKENTRANLI GÖKMEN" okuyucusuyla buluşmuştur. Deneme- şiirler- öy..