- Kategori
- Kent Tarihi
İnebolu evlerinden yükselen çığlık
Doğa koşullarına yenik düşüyorlar. Önce evde oturanlar terkediyor, ya başka yerlere göçediyorlar ya da apartmanlara taşınıyorlar. Terkedilmiş evlerin kaderidir bu. Yıllar geçiyor, çatıdaki taşlar kayıyor, içine su almaya başlıyor ve taşları tutan ağaçlar çürüyor. İçeriye daha çok su alıyor ve evin tüm duvarları çürümeye başlıyor. Dışarıdan sarmaşıklar sarıyor sanki evin çürümesinin utancını gizlemek için. Pencerelerde kırılmamış camlar kalmışsa onları da sapanlarıyla iyi nişan alanlar indiriyor. Evin üzerindeki taşları taşıyamayan çatı yavaş yavaş eğiliyor, ev iyice şaşıyor ve tabelalar asılıyor, evin etrafında dolaşmanın tehlikeli olduğu yazılmış. Her zaman bu kadar uzun sürmüyor sonu gelişi, önce dumanlar görünüyor sonra itfaiyenin sirenleri duyuluyor. Onlar itfaiyenin sireni değildir aslında, evin son şarkısıdır, son hüzünlü şarkısı.
Terkedilmişse, çürümüşse, yanmışsa, yakılmışsa, bir geceyarısının sessizliğinde büyük bir gürültü duyuluyor ve bir evin daha sonu geliyor.
Ahşap evlerden sürekli bir çığlık yükseliyor, onu duymuyoruz ve son gecedeki son büyük gürültüyle uyandığımızda yapılacak hiçbir şey kalmıyor. O gece o gürültü yalnızca çöken evin gürültüsü değildir, evde bir asırdır birikmiş anıların sesidir, güzel günlerin, neşeli günlerin, acılı günlerin, dedelerin kahkahalarıdır, ninelerin masallarıdır, çocukların şarkılarıdır.
İnebolu evlerinden yükselen çığlığın fotoğraflarını çekiyorum yıllardır. O çığlığı görüntülere yansıtıp, sözcüklere çevirip duymayanlara duyurmaya çalışıyorum.
İnebolu evlerinde yükselen çığlığı siz de duyun.