Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '12

 
Kategori
Eğitim
 

İngilizce öğrenmek zorunda mıyız?

İngilizce öğrenmek zorunda mıyız?
 

İngilizce öğrenmek zor değildir, zorlaştırılmaktadır...


Osmanlı Torunları  İngilizce öğrenmeli

Bir zamanlar, dünyayı yönetmiş bir imparatorluğun torunları olarak bizlere, başkalarının dillerini öğrenmek hâlâ zor gelmektedir. Bu durum Osmanlıya karşı hayranlık duyanlarda da vardır, kendisini ona uzak hissedenlerde de. Fakat bugün şartlar değişmiştir. Yani kendimizi ve kültürümüzü onlara iletmek ve hatta dünyaya Türkçe öğretmek için bile İngilizce bilmek zorunludur. Çünkü artık, İngilizce, sadece anadili İngilizce olanlarla değil, anadili farklı olanlarla da iletişim kurmak için kullandığımız bir dildir. Mesela ben, Fransızlar, Afrikalılar, Ganalılar, Çinliler veya anadili İngilizce olmayan farklı turistleri veya misafirleri de İngilizce olarak dinleyip-anlamaktayım.

Heptenci-yani negatif mükemmelci olmayın!

İngilizce öğrenmek konusunda heptenci de olmayınız. Yani bütün dil becerilerini öğrenmek ve edinmek yerine, öncelikle sizin için daha acil olan bir dil becerisi üzerine de çalışabilirsiniz. Mesela bir araştırmacıysanız, İngilizce konuşma becerisi yerine, şimdilik okuma becerisini geliştirmeye ağırlık verebilirsiniz. Haber dinlemek sizin için önemliyse, İngilizce dinleme becerinizi geliştirebilirsiniz. Veya iş yazışmaları yapıyorsanız, öncelikli olarak yazma becerisi üzerinde durabilirsiniz. Konuşma, yazma, okuma ve dinlediğini anlama şeklinde listesini verebileceğim 4 becerinin hepsini birden ve hemen-şimdi öğrenmek zorunda değilsiniz. Çin, her yıl yaklaşık 50 milyon vatandaşına İngilizce okuma ve yazmayı öğretmektedir. Çünkü bu iki dil becerisi iş dünyasındaki kişilerin öncelikli olarak ihtiyaç duydukları dil becerileridir. Çin eğitim sistemi, İngilizce konuşma ve dinlediğini anlama becerilerini geliştirme işini ise bireyin kendi inisiyatifine bırakmaktadır. Bence bu, gayet mantıklı bir yaklaşımdır. Amaç mümkün olduğunda fazla kişiye acil anlamda lazım olan düzeyde dil öğretmektir.

Bu coğrafyadaki her insan görevlidir!

İngilizce öğrenmenin, kişisel, sosyal veya meslekî anlamda çeşitli yararları vardır. Bununla birlikte, bugünlerde, İngilizce öğrenme sebeplerinden benim en çok önemsediğim sebep, Türkiye’nin doğru bir şekilde tanıtılabilmesine yardımcı olabilmektir. Düşünün ki, Üsküdar’da veya Türkiyem’in başka güzel bir beldesinde yürürken, bir Fransız İngiliz misafire veya başka bir yabancı milletten olan birisine rastladınız ve bu kişi sizinle sohbet etmek istedi. Sizden ülkemiz hakkında oldukça sağlıklı bilgiler alabilecekken, siz İngilizce bilmediğiniz için onunla sohbet edemiyorsunuz. Veya İngilizce konuşamıyorsanız bile, en azından onu dinleyip-anlayıp-ihtiyaçlarına çözüm sunamıyorsunuz. Burada kimin kaybı vardır? Öncelikle yabancı misafirimiz kayıpta görünüyor. İhtiyaçlarını gideremedi. Sonra bu muhteşem ülke hakkında bir yurtseverden bilgi alma fırsatını kaçırdı. Yani İngilizce bilmek sizin için önemli değildi belki, ama o insanın hayatında bir fark meydana getirebilirdiniz! Binlerce kilometre uzaktan sizin ayağına gelmişti, doğru bilgiyi ve sizin samimî sohbetinizi hak etmişti. Ama siz meşguldünüz, İngilizce öğrenecek zamanınız yoktu! Çünkü meselâ Facebook a eklediğiniz videoyu kimlerin beğendiğini ve kimin paylaşımlarının daha çok beğenildiğini takip ediyordunuz!

Yabancı misafirlerimiz

Geçen yaz 15 Amerikalı sanatçı ve akademisyenle yapmış olduğumuz Türkiye gezisinde son yıllarda Türkiye’nin bilinirlik ve kredisinin gittikçe arttığını yeniden anladım. Soru şu: Bilinir ve itimat edilir olmak, bir değer olduğuna göre, bunu yönetecek alt yapı gerekmeyecek mi? Bu değeri nasıl koruyup-içini nasıl dolduracağız? Grup liderliğini kendisiyle paylaştığım arkadaşım Hakan Berberoğlu, her sene Türkiye’yi tanımak için ve sadece Amerika’dan, akademisyen, politikacı, sanatçı ve kültür insanlarından oluşan yüzlerce grubun misafir geldiğini belirtti. Bana da ara sıra bu türden misafirleri evimde veya yolculuklarda misafir etmek nasip oluyor. Mesela bir akşam İstanbul’da Amerikalı senatörlerle aynı masada yemek yeme ve sohbet etme imkânım olmuştu. Bunları övünmek için anlatmıyorum. Zaten bu insanlar, beni görmeye gelmemişlerdi, ülkemizi görmeye gelmişlerdi. Ben, Türkiye’yi ve bu toprağın kültürünü tanıtmak ve gelen pozitif dalgaların içini doldurmak konusunda bizlere büyük görevler düştüğünü söylemek istiyorum.

Güzel bir fıkra!

Size durumu bir fıkrayla özetleyeyim: Fıkra bu ya, iki saf arkadaş bir turiste rastlamışlar. Turistin yardıma ihtiyacı varmış veya ziyaret ettiği ülkenin insanlarıyla iki lafın belini kırmak istemiş. Derken bu turist bu iki arkadaşa İngilizce olarak: “İngilizce biliyor musunuz?” diye sormuş Bizimkiler: “hayır” deyince, bu sefer aynı soruyu Fransızca olarak sormuş: “Fransızca biliyor musunuz?” Yine olumsuz bir cevap alınca, aynı soruyu 3-4 dilde daha sormuş. Derlen bizimkilerden herhangi bir olumlu cevap alamayan turist kendi yoluna devam etmiş. Bunun üzerine arkadaşlardan birisi diğerine: “Yahu kardeşim bizim de en azından bir yabancı dil bilmemiz lazım” demiş. Diğeri de bilmiş bir havayla: “Ne anlamı var ki? Bak şu turiste, anladığım kadarıyla adam aynı soruyu bize 7 dilde sordu, netice alamadı. Biz bir dil öğrenince işe yarayacak mı?”

Bu fıkradaki vatandaşlarımız gibi olmayı veya onlar gibiyseniz, hep böyle kalmayı istemezsiniz sanırım!

Hemen-şimdi İngilizce öğrenemezsiniz, ama İngilizce öğrenme sürecini hemen-şimdi başlatabilirsiniz!

---------------------

Bu yazıma eşlik eden melodiler: Milva “Il Canto di un' Eneide diversa”

Haris Alexiou “Mia Pista Apo Fosforo”

Bu yazımla ilgili olarak film önerisi: “The Bourne Supremacy” (2004)

Bu yazımla ilgili kitap önerisi: Savaş ŞENEL: “Hayatı Iskalama Lüksün Yok”

Bu yazımla ilgili seminer tavsiyesi: Mitch Sala’“Network Builder-Network Kurucusu”

 
Toplam blog
: 3
: 313
Kayıt tarihi
: 28.01.12
 
 

İngilizce Öğretmeni, İletişim ve Yazarlık Koçu : Sevgili Okurlarım, bu sayfada İngilizce- yabancı..