- Kategori
- Deneme
İnsan, yol ve şehir

Herkesin kalbinde bir şehir vardır. Dört mevsim rengarenk çiçeklerin açtığı, salıncaklarında sallanmak, yollarında yürümek, sularından içmek istediğin, rüzgarını içinde duyduğun bir şehir…
Hayat yolu; bir şekilde o şehre ulaşmak için, içinde sürüklendiğimiz yaşama alanıdır. Hayallerimizin belirlediği güzergahta gideriz. Mantıklı, mantıksız, takip ederiz o yolu.
Bazı şehirler vardır kolayca ulaşırız, çabucak çıkar gider tekrar yollara düşeriz. Kimi şehirlere bir türlü ulaşamayız. Yaklaştıkça dumanlanır, karanlıklaşır ya da sislenir yollar hep. Sis kalktığında da yanlış yola girdiğimizi farkederiz, hala binlerce kilometre vardır. Oysa bir varsak bütün hayallerimizin gerçekleşeceğine inanırız. O şehirde bir ömür geçireceğizdir. Orada ihtiyaç gidermek, karın doyurmak değildir niyetimiz. O şehre bir varsak şehri tamir edeceğiz, çiçeklendireceğiz, bütün mevsimleri güzelleştireceğiz, bütün ağaçlarını yeşillendireceğiz, içimizin bütün ışıklarıyla pencerelerden gireceğiz, rüzgarımızla perdeler salınacak, nerede ihtiyacı varsa şehrin orada yardımına koşacağız. Bir varsak… Ama yollar uzadıkça uzar…
Uzadıkça virajlanır yollar, büyük tehlikeler atlatırız. Bir virajda takla atarız, karanlıklarda kalırız, arıza yaparız, kaza yaparız… Ağır yaralı olarak, aylarca acılar içinde, tek başımıza kalırız. Kimseye görünmek, kimseyi görmek istemeyiz. Biraz güçlenince, bu sefer ulaşacağım diye, büyük bir kararlılıkla tekrar düşeriz yollara.
Mesafeler iyice azalır. Ve sonunda varırız. Bu seferde güvenlik önlemleri almaz seni içeri. Bir sürü sorgu sual, kapısında kalırız. Gerekli olan her şeyi tamamlayana kadar deneriz girmeyi.
O sırada deprem olur. Şehir üstümüze yıkılır…