Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

29 Mayıs '11

 
Kategori
İlişkiler
 

İnsan insana ağır gelir mi?

İnsan insana ağır gelir mi?
 

İnsan insana ağır gelir mi? Sizden ricam bu soruya cevap vermeden önce bir iki kez soluklanıp düşünmeniz. Çünkü bu soru çok kapsamlı, çünkü sorunun içeriğinde yatan derin anlam gün gelip bizi vicdanımızla karşı karşıya getirebilir, kendi iç sesimizi duyduğumuzda şaşırtabilir. 

Yeri geliyor insan kendisine bile ağır geldiğini hissedebiliyor. Olaylar, hayatta karşısına dikilen ağır sorumluluklar kolunu kanadını kırıyor ve insan kendi duygularının yükü altında ezilebiliyor. Peki ya bir başkasının sorumluluğu, bir başkasının hayatını sizin ellerinize bırakmak zorunda kalması, şartlar gereği sizin hayatınıza bir şekilde sızması? 

Hep yinelediğimiz gibi aslında hayatın her anı sürprizlerle dolu ve hiç beklemediğiniz bir zamanda, hiç düşünmediğiniz insanlarla yollarınızın bir yerde kesişmesi, hayat çizgilerinizin üst üste gelmesi an meselesi. O sürprizin konfetileri henüz etrafa saçılırken, yaşayacaklarının hiç de kolay olmadığını anlar insan; düşünecek, olayları değerlendirecek zamanı da olmaz çoğu kez ve kendini bir anda bir başka yöne savrulurken bulur. 

Neler mi olur dersiniz? İşte hayatın içinden kopup gelen birkaç örnek… ailesini tüm yakınlarını elim bir kazada yitiren bir yakınınızın çocuğu; eşini birdenbire kaybeden ve hiçbir maddi geliri olmayan bir akrabanız; hayat arkadaşı diğer dünyaya göç ettiği için evde tek başına yaşayamayan bir aile büyüğünüz; sorgusuz sualsiz işinden çıkarılan bir eş; alkolün ya da uyuşturucunun pençesine düşmüş bir yakınınız; ruh sağlığı bozulan bir akrabanız; trafik canavarı nedeniyle tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum kalan bir aile ferdi, … 

Bu ve benzeri örneklerle hayatımızın mutlu ve mesut evresini devam ettirdiğimiz ve bunun sonsuza dek hep böyle süreceğini düşündüğümüz bir anda hepimiz karşılaşabiliriz, öyle değil mi? İşte o beklenmedik süprizle beraber hayatımız birdenbire değişmeye başlar, hatta gelecekle ilgili tüm planlarımızı bir süreliğine askıya almak zorunda bile kalabiliriz. 

Tam bu noktada yine aynı soruyu sorsak ve insan insana ağır gelir mi diye bir kez daha düşünsek acaba cevabımız değişir mi? Elbette bir yandan o kötü sürprizi birebir yaşayan adına üzülürsünüz, öte yandan onun başına gelen tüm talihsizlikleri ortadan kaldırmak için yardım edebilme duygunuzu hemen harekete geçirirsiniz, bir anlamda vicdanınızın sesini dinlersiniz. Hatta bunlar doğal olarak kendiliğinden gelişir. Ama yine de kendi kurulu düzeninizin, gelecekle ilgili düşlerinizin, yapmak istediklerinizin bir şekilde sekteye uğraması; ilk başlarda yapabilirim diyerek kabullendiğiniz yeni hayatınızda sizi bu soruyla karşı karşıya getirmez mi? Evet belki kimselere itiraf edemezsiniz ama içinizden zaman zaman da olsa düşünmez misiniz? Her şey yolunda giderken “nereden çıktı şimdi tüm bunlar?” diye isyan edip, hayatı sorgulamaz mısınız? 

Bunu düşünüyor olmak sizin vicdansız olduğunuz anlamına da gelmez üstelik, son derece doğal bir yaklaşımdır. Çünkü gerçekten de gün gelir insan insana ağır gelir. Çünkü dünyanın en ağır yükü insan yüküdür. O maneviyat altında ezilir insan. Şartlar her ne olursa olsun böylesi bir yükü omuzlamak, böylesi bir ağırlığa destek vermek sanıldığı kadar kolay değildir. Yapılması gerekenler adına ilk adımı atmak bile başlı başına özveri isteyen bir durumdur. 

Sadece iyi kalpli olmakla, sadece istemekle, sadece vicdanınızın sesini dinlemekle gerçekleştirilmesi zordur; bundan çok daha fazlası gerekmektedir. Öncelikle sabır, kocaman bir yürek, her zaman pozitif düşünceler, gülen bir yüz, sinirlere hakim olabilmek, … sadece aklıma gelenler. 

Sabrınızın sonuna kadar sınanacağı, fedakarlığınızın her an tetikte bekleyeceği bir ortamdasınızdır artık. Üstelik bunları yaptığınız halde bir teşekkür bile duymayabilirsiniz, fedakarlığınız yeterince anlaşılmamış olabilir. 

Tüm bunlara hazır mısınız? Ruh sağlığınızı koruyarak, bir yandan da hayata gülümseyerek bunları yapabilecek misiniz? 

“Şartlar beni bu noktaya getirdiyse eğer evet” diyenlerinizin çoğunlukta olduğunu biliyorum. En azından denemeliyiz diyenler de. 

Evet ben de en azından denmemiz gerektiğini düşünenlerdenim. Önümüze çıkan zorlu süreci daha yaşanabilir hale getirebiliriz belki de umudumuzu kaybetmeden, belli mi olur? İlkler her zaman zordur, insanlar alışmaya başladıkça zorluklarla daha kolay mücadele edebileceğini görür zaten. Hem o zoru başarmanın sevinci, hem süregelen cesaret ve sabır, düğümleri daha kolay çözmemizi sağlayacaktır, merak etmeyin. Hem böylesi daha insani değil mi? Yani baştan olmaz deyip kestirip atmak, yapamam deyip tüm kapıları kapatmak ve akşamları sızlayan vicdanımızla karşı karşıya gelmektense denemek en güzeli bence de. Denemek ve başarmak adına her türlü şartı sonuna kadar zorlamak… 

Buna güzel bir örnek, eski zamanlardan aklıma düştü. Çocukluk yıllarımda yakın çevremizde tanıdığımız bir teyze vardı, tamamen yatağa bağımlı annesine bakıyordu. Elbette o yıllarda bunun ne demek olduğunu anlamam mümkün değildi ama, annesini kaybettiğinde yekûne vurulan zaman tastamam otuz seneydi. Neredeyse bir ömür, dile kolay. Kısa süren evliliğinin ardından kendisini tamamen annesinin bakımına adamış ve o süre içinde kendisi de ömrünü tüketmişti. O nasıl bir özveri, o nasıl bir sevgiydi ki bir gün bile yüzünün asıldığını, sinirlendiğini görmemiştim. Öte yandan kim bilir kendisi yaşlanınca kimlerin eline düşecek, gençken yaşayamadığı hayatı ileriki dönemlerinde ona neler sunacaktı? Çünkü kaybettiği annesinden başka kimsesi yoktu. Galiba yaşam ona hep zorlu yanlarıyla görünmüş, onu adeta sınamıştı. 

Şimdi düşünüyorum da hayat ne kadar zorlu bir yokuş aslında. Üstelik kimimiz bu yokuşu çıkarken kucağımız tamamen dolu oluyor ve kendimizden çok onlara itina ediyor, düşürüp kırmaktan, kaybetmekten korkuyoruz. Bu uğurda kendi yaşamımızı bile bazen feda edebiliyoruz. 

Elbette hepsi iyi niyetimizle, verici olmamızla, insanın ve sevginin değerini bilmemizle alakalı ama, gelin birde madalyonun diğer yüzüne bakalım. Bizler tüm bu fedakarlıkları ve insan üstü çabaları harcarken, kendimizi yaptıklarımızdan dolayı yere göğe sığdıramazken; bir şekilde hayatımıza katılan bu insanların yüreklerini dinleyelim, ister misiniz? 

Aslında karşı taraf içinde hissedilenler, yaşananlar çok zordur öyle değil mi? Başlarına gelen felaketle mücadelede yetersiz kalmaları zaten onları yiyip bitirir. O yetmezmiş gibi bir de sizin yaşamınıza bir şekilde dahil olmak, sizin düzeninizi bozmak, gelecekle ilgili hayallerinizi sekteye uğratmak ve tüm bunlarım sorumlusu olmak onlar içinde hiç kolay değildir. Yaşadıkları ruhsal travmaya ek olarak bir başkasına muhtaç olmanın ezikliğini her daim yüreklerinde hissederler. Dile getiremedikleri ama kendi iç dünyalarında yaşattıkları o kadar çok şey vardır ki… zordur böylesi bir yaşam gerçekten zordur. Her iki tarafı da alabildiğine zorlar ama sevgiyle, iyi niyetle, vicdanla beraber bir şekilde üstesinden gelinmeye çalışılır, öyle değil mi? İnsan kalbinde sevgiyi barındırıyorsa, hayatı sadece kendisi için gelmediğinin bilincinde ise, yaşamanın paylaşmak olduğunu içine sindirmişse, emek vermenin güzelliğini keşfetmişse, yapabileceklerini görüp cesaretlenmemesi, kendisine uzatılan eli sımsıkı kavramaması ve elbirliği ile hayata asılmaması için hiçbir sebep yok bence. 

Her zaman dediğimiz gibi hayatın sürprizleri her an kapımızda. Hiç kimsenin hayatı bir diğerine benzemiyor, hiç kimsenin yaşantısı güllük gülistanlık değil, dışardan öyle görünseler bile içlerinde ne fırtınalar kopuyor kim bilir. Ama herkes bir şekilde yaşama tutunmuş. Kimimiz tam kıyısındayız hayatın, kimimiz tam ortasında. Ama, bu öyle bir nehir ki gün geliyor ortadakiler birdenbire çıkan o azgın dalgalarla baş edemiyor ve kıyıya vuruyor; gün geliyor kıyıda tüm umudunu yitirenler ortadaki sakin sulara kavuşuyor. 

Dilerim hiç birimiz o sakin sulardan ayrılmayız, ayrılsak da kıyılarda fazla oyalanmadan eski dinginliğimize yeniden kavuşuruz. Yaptıklarımızla gurur duyarak, yapacak olduklarımıza cesaretle sarılarak tüm süprizleri olabildiğince kolay şekliyle atlatabiliriz. Elbette bizim de bir hayatımız olduğunu, kendimiz içinde bir şeyler yapmamız gerektiğini ve tüm yapacaklarımızın ancak bizimle hayata geçeceğini unutmadan. 

Sözlerimi yine çok sevdiğim şair Esat Selışık’ın “İsimsiz Yakınlar “ adlı şiirinden bir alıntıyla kapatmak istiyorum. Anlamını içinize iyice sindirin bence… 

“Bir insan 

Bir insan vardı. 

Bana gözleriyle değil 

Yüreğiyle 

Ve gözü gibi bakardı. 

Diken çizse elimi 

Kanardı sanki yüreğinin her dilimi. “ 

Sevgiyle kalın. 

Belgin ERYAVUZ 

25.12.2007 

 

 

 
Toplam blog
: 437
: 561
Kayıt tarihi
: 09.04.11
 
 

Makine mühendisiyim, bir kız annesiyim. Okumayı, yazı yazmayı, yazarak paylaşımlarda bulunmayı, insa..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara