- Kategori
- Güncel
İNSAN KAYNAKLARI DENGESİ
Her yıl binlerce öğrencimiz üniversitelerden mezun oluyor. Öğünülecek bir şey doğrusu. Elbette işler böyle olsa ne kadar güzel olurdu.
İnsanlar güzel bir hayat yaşamak uğruna, idealleri uğruna seferber oluyorlar. Hiç yoksa belki üniversite sınavına girmek ve iyi bir bölüm tutturmak, onu bitirebilmek için yüz binlerce soru çözüyor, günlerce uykusuz kalıyorlar. Elene elene, ilk bine, ilk yüze girmek, ilk ona girmek ve birinci olmak için bitmek bilmeyen bir çalışma temposu gerekiyor. İyi bir üniversitede iyi bir bölüm kazanmak sanıldığı kadar kolay değil.
Her isteyen üniversiteye biraz çabayla girebilir hatta bitirebilir de ama işler ondan sonra karışıyor. Hayallerle gerçekler hiç birbiriyle orantılı değil. Üniversite bitince gerçekten başka bir yarış var. Kamuda iş bulmak isteyenleri bekleyen bir sürü aşama var. Öğretmen olmak isteyen için ayrı, kaymakam olmak isteyenler için ayrı engeller ve yapması gereken başka çalışmalar var. Kimileri mutlaka bir İngiltere'de Ortadoğu'ya yönetici yetiştiren üniversitesi veya Amerika’da Boston şehrinde bilmem ne üniversitesinde yüksek lisans derecesi tamamlaması gerekiyor. Bu arada yurtdışı imkânlar elbette yok değil ama herkese değil tabi. En başarılı en iyi üniversitelerin en seçkin bölümlerinde okuyanlara yurtdışı imkânlar sonuna kadar açık. Yetişmiş insan gücü, her devirde güçlü ülkelerin hiçbir şey yapmaksızın kendine çektiği bir mıknatıstı adeta şimdilerde de farklı değil. Malum Osmanlı tarihini bilenler bilirler, hâkimiyeti altındaki coğrafyada özel yetenekliler her zaman ilgi alaka görmüştür ki şimdilerde de başarılı insanları kapmak için her gelişmiş batı ülkesi bu değerli elemanlara sahip olmak için diğeriyle yarış halinde. İşsizliğin ve gelecek endişesinin yaşandığı her ülkede böyle doğudan batıya bir insan göçü var. Nasıl ki Afganistan’dan başlayıp Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya geçme hayaliyle yüzbinler hatta milyonlar hayaller kurarken, bizde de insanlar özellikle de gençler yurtdışına gitmeye can atıyorlar. Elbette batı bu konuda son derece seçici. Seçip seçip en iyileri alıyor. Biz de olsak aynısını yapardık, daha önceki yüzyıllarda Osmanlı cazibe merkeziydi, şimdilerde ise yeni cazibe merkezi yüz yıla yakın Avrupa ve Amerika gibi ülkeler. Değişir mi? Neden olmasın?
İnsan kaynakları bir toplumun en değerli varlığıdır. Kültürel aşama, bilimsel ve teknik aşama, üretim gücü, başarısı, saygısı, kısacası toplumu şaha kaldıracak insanlar elbette özenle, bilinçle ve şuurla yetiştirilmiş sayısı ne kadar yetkinse devlet de dünya çapında o derece etkin oluyor. Bazen duyuyorum, bazen de okuyorum bazı ülkeler işi o kadar abartmışlar ki az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde kurdukları sistemlerle öğrencileri daha lisede iken ayartıyor hem kültürel hem de kendi menfaatleri gereği yetiştirdiklerini yine aynı ülkeler profesör, uzman vs. gibi sıfatlarla süsledikten sonra kendi ülkesine yolluyor arkasından onun devlet kademesinde yükselmesini nihayetinde karar verici konumda olmasını sağlıyorlarmış. Duyduklarıma göre; Fransa, kara kıtayı yüzyıllardır yüz veya iki yüz kişiyle yönetmiyor, sömürüyormuş…
Tepeden tırnağa dizayn edilen ülkelerde din, felsefe, dil, kültür, televizyon programları kanal sahipliğe hemen her şey kontrol altında tutulur, halk iç savaş halinde değilse sürekli olarak, terörle, futbolla, müzikle, siyasetle oyalanır gider, halk gelende umut ararmış ama her defasında gelen gideni aratırmış.