Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '07

 
Kategori
Psikoloji
 

İnsanın sevgiyi ve aşkı yaratan anlamları üstüne

İnsanın sevgiyi ve aşkı yaratan anlamları üstüne
 

Sevginin ikili birlikteliği olan aşk; iki benliğin tek benlik haline gelerek yeniden doğabilme isteğidir. Sevgi ve aşk kişilerin; kendilerinin yetiştiricisi-öğreticisi olanlarına, kendilerine öğretilenden "daha iyisini" yapabildiklerini ve onlardan "iyi" nitelikleri, onların yardımı olmadan, kendi başlarına bulabildiklerini kanıtlamak amacını da taşıyan, yaşadıkları-yaşamak zorunda oldukları bir edimdir. "Yeni ve İleri" olduğunu "eskiye" gösterebilme isteğini, amacını taşır.

Sevgi ve aşk; kadın ile erkeğin tek bir "ben" olarak hayata tutunabilmek için birlikte yaşadıkları; yaşamaya zorunlu oldukları, yalnızca insana özgü bir olgudur.
Sevgisizlik yalnızlık demektir ve bir insan bütün ömrünü yalnızlık için de yaşamaya kalkıştığın da olabilecek tek şey sadece çıldırmak olabilir. Yerine koyulmak istenilen başka ne olursa olsun, sevginin içerdiği fiziksel ve ruhsal anlamların
işlevlerini yerine getiremez. Sevginin Somut ve Soyut hallerinin sonuçları; kadın ve erkek, her iki benlik için mutluluk anlamını yaratır ve her iki benlik bu halleri ilk önce kendisi için ister ve yaşar.

(A): Sevginin varoluşunu gerçekleştiren ya da "olduğunun" göstergesi denilebilecek anlamlar üzerinde düşünülmeye başlandığında ilk anlam olarak, "korunma ve koruma" güdüsü öne çıkıyor. Kadın ve erkek, korunma ve koruma içgüdüsel taleplerinin sonucun da; bu anlamları kendileri için en iyi ifade eden nitelikler ile sevgiyi yaşamak isterler. Kadın; kendisini ve ruhunu en iyi
biçim de koruyabilecek gücü olan bir erkeği sevmek ister. Erkek; kendisinin ruhunu ve çocuklarını, sevgisi ile koruyabilecek bir kadını sevmeyi ister.
İnsan, yaşamın her hali içerisin de, kendini en iyi biçim de koruyabilecek ve kendisinin de en iyi biçim de koruyabileceği insana sevgisini sunar.

(B): Sevgi, dokunma ve dokunulma , yani sahiplenme ve sahiplenilme isteğinin sonucudur. İnsan duyusal algılamalarının "güzel" olarak nitelendirdiği her şeye dokunmak ve "o şey" tarafından dokunulmak isteğini içinde taşır. Bu isteğin altında; kendine "o şey den" bir şeyler kazandırma ve "o şey" kadar nitelikli olabilme isteğinin, nedensel iç güdüsü bulunmaktadır. İki insanın "bir olabilmesinin, "bir birlerini" kendi benliklerin de duyumsayabilmelerinin yegane yolu dokunmak ve dokunulmaktır, başka bir yolu varmıdır (?) şu zaman için bilinmeyen bir anlamsızlık.

Sonuç anlamı ile insanın; karşısındaki diğer unsur ile "düzeyleri eşitleme olanaksızlığından"çıkış yolu bulabilmek için yaptığı ve getirileri sadece ruhsal olan fiziksel bir eylemdir. Dokunmak ve dokunulmak elzemdir.

(C): Sevginin belki de en insancıl ifadesi, tutmak ve tutunmaktır diye var sayılabilir. Her insanın içerisin de güç ve güçsüzlük bir arada bulunur ve yaşamın halleri, an geldiğin de kralları dahi güçsüz kılabildiğinden; insanın hem erkeği hem de kadını bunu bildiğinden; kendi içlerin de taşıdıkları güçle bağıntılı olarak, ya bir insana tutunmak isterler ya da kendilerine tutunulmasına izin verirler. Tutunmaya gereksinim duymak insancıl bir haldir, fakat tutunulacak "dal" olmak ilk önce
kadına ait bir "güçtür". (İtiraz etmeden önce iyi düşünün) Ol nedenledir ki, tutunmak isteyen genellikle erkek unsurdur. Erkeğin gücü yaşamı taşımaya yeter ama kendini taşımaya..! Kadın, yaşamın halleri için de erkeği taşıyandır; kadın erkeği taşıyamadığın da ise..!

(D): Sevgi, öncelikle dinlemek ister. Öncesini, gününü ve geleceğini seslendirmek isteyenin anlatıların da diğer sevgiyi görmeye çabalar, ki kendisinin öncesini ve gününü dinlemesi gerekenin o anlatıcı olup-olmadığını anlayabilsin ve sonrasın da kendini dinletmek için anlatmaya başlayabilsin. Yine ol nedenledir, kendini ilk anlatmaya çabalayan genellikle erkek olur. Eğer yeterli ve gerekli sevgiye sahip ise ona da dinlemesi gerekenlerini anlatacak olanlar konuşacaktır. Kendisini dinlemeyen bir kadının anlatılarını dinlemeyi beklerse bir erkek; bu iş biraz kara sevdaya dönüşecek demektir. Dinlemek tanımaktır, tanımadan kimse sevgisini sunamaz. Arzularını, beklentilerini, düşlemlerini, aklını ve ruhunu, insan yalnızca konuşarak sergileyebilir; dinleyebilen, bilmesi gerekenleri hiç de zorlanmadan öğrenecektir.

(E): Sevgi, diğer anlamı ile "etmek" ve "edilmek"tir. İnsanın sosyal bir varlık olarak, ikili bileşke anlamın da bir aradalığını sağlayabilen en önemli etken niteliklerin, "etmek ve edilmek" olduğunu söyleyebiliriz. Kadın ve erkekte aynı anlamlarıyla ikisi de bulunmakla birlikte, unsurların bunları uygulama biçimleri, zorunluluklar sonucu farklılıklar gösterir ve kadın "edilgen", erkek "etken" ağırlıkta konumlara sahip olur. Anlaması gereken erkek, anlaşılması gerekenin kadın; kuruluş isteyenin kadın, kurması gerekenin erkek olması gibi.İstemek etkenlik, istenileni yapmak edilgenlektir. Unsurlar, sevgilerinin birlikteliğinin devamı sonrasın da ise; başlangıçta hiç akıl da olmayan biçim de, aynı eşitlik ve doğrultu da, etkenlik ve edilgenlik anlamlarına sahip olurlar.
Kadın ve erkek her ikisi de, etmek ve edilmek için, sevgiyi birlikte yaşamayı seçerler.

(F): Sevgi "arka" çıkmak ve "arka'daş" olmaktır. Kadının ve erkeğin, kişisel yaşantıların da oluşturmak istedikleri, yalnızca bireysel ego'larından kaynaklanan talepleri, beklentileri bulunur. Uygulanabilirlik kazandırabilmeleri kişisel bilgi ve birikimlerine bağlıdır. Unsurlar, ayrı anlamlar da sahip oldukları
bu talep ve beklentilerini; yanı başların da kendilerine güç veren ve asgari karşılıklar bekleyecek olan unsurların desteği ile gerçekleştirmek isterler. Ego'ların taleplerinin yaşam içerisin de uygulanabilirliği uzun bir süreç gerektirdiğinden; "arka" çıkacak olan birey ile "arka'daş" olacak bireyin arasın da, farklı anlamlara dayanan bir iletişim bulunması gerektiğinden; bu iletişimi yaratabilecek tek anlam da sevgi olduğundan; "arka çıkmak" ve "arka'daş olmak" sevginin yaşamsal belirleyicisidir. Gerçek anlamı sadakattir, iyilik te ve kötülük te..! Kadın ve erkek, "arkadaşlıklarını"
sevgilerinin için de taşıyabilen kişiler ile yaşantılarını ortak etmeyi isterler.

(G): Sevgi, güç almak ve güç vermektir. İnsan, yaşamın halleri karşısın da kendi gücünün bazen yetersiz kaldığını doğal anlamları ile "ben" olmaya başlamadan önce yaşadığından; "ben" olmaya başladığı zamanlar da, ama fiziksel ama ruhsal gücü ile, kendisine dostluğunu gerektiğin de sunabilecek birilerinin beklentisini yaşar.
Ya da geçirdiği yaşam biçimi gereği, süreç için de sahip olduğu gücünü, bir dost gibi sunabileceği
başka bir insanı yaşantısın da karşılamak ister. Sevgi için geçerli olan gerçeklik; (yukarıda sözünü ettiğimiz olgular ile iç içe ve o olgulara bağlı kalarak varolabilen veya yapılabilen), yaşamın halleri için karşılıklılık anlamıyla güç almak, güç vermektir.

(H): Sevgi, pay vermek ve paylaşmaktır. Yaşamın doğal hali eşitsizlikler ve dengesizlikler üzerine kuruludur. İnsan düşünen ve konuşabilen bir varlık olması nedeniyle; kendi geleceğini belirleme yetisine sahip bulunması sebebiyle; eşitsizlik ve dengesizlikleri, insanın yaşamsal geleceği için,
tersine çevirmek zorundadır: Eşitlik ve Dengeye doğru çevirmek.
Bu, yalnızca paylaşarak yapılamaz, pay vermek gerekir, paylaşmanın ve pay vermenin anlamları farklıdır. Paylaşmak için kendiniz alırsınız, vermez iseniz pay edemezsiniz!
Kadın ve erkek, karşısındaki unsur da olmayan hallerini ve edimlerini, yaşamdan kendi başlarına elde ettiklerini, bir birlerine pay ederek sevginin eşitliğini ve dengesini yaşayabilirler.

(I): Sevgi birisi ile olmak ve birlikte olmaktır. Yaşantınız da her şey istediğiniz gibidir, pek sorun yoktur, arkadaşlarınız, etrafınız kalabalıktır, fakat bir şey eksik kalır ve ne olduğunu anlarsınız; çünkü daha "ben" olmaya başlamadan önce bunu yaşamışsınızdır. Her şey ve herkes bir yana, yanınız da "başka" birinin olmasını istersiniz. Sizi anlayan, tanıyan ve sıcak yüzlü olan birini istersiniz. Ve sizin de kendisini anladığınız, tanıdığınız ve yüreğinizin sıcaklığı ile baktığınız birinin olmasını.
Her şey de ve herkes te bunu bulamayacak oldukları için; kadın ve erkek, sevgiyi, biri ile olmak
birlikte olmak için ister; sevginin kendisidir "birlikte olmak".

(J): Sevgi eşit sayılmak ve eşitliği kabullenmektir. Eşitsizlik, yine doğal yaşamın bir gerçekliği ve yine insan olabilmenin "anlamını taşıyorum" diyebilmek için insancıl anlamına çevrilmesi gereken, olgusal bir kavram. Eşit sayılmayı "istemek" ve eşitliği "kabullenmek" ; yaşamsal, sosyal ve bireysel bütün hak ve özgürlükler anlamıyla, eşitliği "istemek" ve "kabullenmek" insan olmanın yarattığı ahlakın bir erdemidir. "Ben" olmanın temel amacı eşitliğe dayanır. "Ben'i" yaratmak isteyen sevginin erdemi ve yüceliğidir eşitlik. Kadın ve erkek, saf anlamı ile sevgiyi yaşamak istiyor ise, karşısında ki insanla
eşit sayılmayı "istemeli" ve eşitliği "kabullenmeli" ; ki insanın için de bu cesareti sonsuz önceden
beri bulunmaktadır. "Onların ki sevgi degildir, ol ki eşit değiller"...

(K): Sevgi, çocuk olmak ve çocuklar yaratmaktır; Ki onlar da böylesine sevebilmeyi öğrensinler ve kendilerinden sonrakilere taşıyıp göstersinler diye..
Yaşamda ki her şeyi ve her nesneyi, eğer bir çocuğun sevdiği gibi sevemiyorsa insan, diğer tüm "sevgileri", yalnızca kendine inançsızlığını gizlemek içindir ve ona sormadan, olmadık anlar da
çekip gider o "sevgileri".


Aslın da; Kadının ve Erkeğin bütün bu anlamları, kendi bakış açılarına ve yaşamsal gerekçelerine
uygun anlam da bir araya getirebilmeleri ya da kurgulayabilmeleri için yapmaları gereken en
önemli ilk anlam; bir birlerine ve yaşamlarının kutsallığına inanabilmeleridir...

Yaşantılarımızda var olanlar, sevgiye benziyormu, farkındamıyız???

Blog yazılış tarihi:26-12-2007 : Çarşamba

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..