Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '12

 
Kategori
İnançlar
 

İnsanların ölüm karşısında acizliği

İnsanların ölüm karşısında acizliği
 

Doğal ölümün istisnasız tüm canlılar için hükmünü yerine getirmesi özellikle bunun bilincinde olan insan nesli için ümitsizlik yaratıyor. Bu ümitsizlikte ölümü kabul etmeme ve Tanrı’ya sitem de var. İnsanın cennete gideceğini bilse bile ölümü isteyerek kabul etmesi düşünülemez. Bu nedenle insanların canını aldığı söylenen Azrail’den korkulur ama sevgi ya da saygı duyulmaz. Hem Tanrı hem de meleğine karşı çaresizlikle karışık bir kızgınlık ya da sitem vardır.

Ölümün Tanrı eliyle olduğu (sadece doğal ölüm kastediliyor) konusunda insanlık tam bir fikir birliği içinde. Tanrı da kutsalında ”Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır” diyor. Ölümün kaçınılmaz bir son olduğu konusundaki fikir birliği dinlerin ilahi baskı ya da ikna ediciliğinden ziyade Âdemden bu yana yaratılan bütün insanların öldüğünün görülmesi gerçeğine dayanıyor.

Tanrı bizi cezalandırır korkusuyla niye ölüyoruz, diye sorma cesaretini gösteremiyoruz. İlahi emir ya da mantıklı gerekçesi olan durumları kabul etmek gerekir. Tanrı’nın “Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır” sözüne rağmen, rasgele ve mantıksız oluşu nedeniyle(doğal ölümü kastediyoruz) dünyadaki ölüm sorgulanmalıdır. Ölüme kurbanlık koyun gibi boynunu uzatmak Tanrı kadar olmasa bile her şeylere hâkim olabilen, her şeyi önleyen, değiştiren insan iradesine ters düşmektedir.

Bu acizlik ölümün Tanrı’dan gelmesi nedeniyledir. Tanrıdan gelen şeylere kulun karşı koyması düşünülemez. Ölüm Tanrı’dan gelmese ve milyonda bir de olsa çözüm ihtimali olsa bu çözümün peşinden koşardık; çünkü ölüm mantıksız bir yok oluştur. İnananlar için ölüm bir son değil. Ahiret denilen ebedi bir hayata geçileceği söyleniyor. Tam teslimiyet gösterenler dışında kalanlara bu durum bir rahatlama sağlamıyor çünkü Ahirete gidip de geri gelen olmamış. Tanrı’nın kullarını rahatlatmak ve ikna etmek için bir kişiyi(bilinen biri olursa daha iyi olur) Ahirete götürüp tekrar dünyaya yollaması iyi olurdu. Bu hem Ahirete inancı pekiştirir hem de ölüm karşısında duyulan çaresizliğin verdiği ızdırabı azaltırdı. “Ölüm şekil değiştirmeymiş, bak yeni bir hayatımız varmış” der, ölüme ağlaya ağlaya değil düğün bayram ederek giderdik.

“Nasılsa sonu ölüm” şeklinde dillendirdiğimiz ölümün çaresizliği yaşadığımız hayatı da etkiliyor. “Bugün ölecekmiş gibi Ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi de dünya için çalış” İslami söylemi dünyaya ve hayata dört elle sarıldığın zaman bile ölümün seni alıp götürmesi nedeniyle havada kalıyor. Yani hiç değilse böyle olanlar dünyada birkaç gün daha fazla kalmalıydı.

Bence yaratanı gücendirmemek için konuştuğunuz zaman daha çok gücendirirsiniz. Çünkü bu durumda hem yalan söylemek hem de kıvırmak zorundasınız. Ölüm gerçeği ile daha doğduğumuz andan itibaren hayatımız kararıyor. Bir de ne zaman öleceğimiz belli değilmiş; sabaha çıkamayabilirmişiz. Şuna bak şuna, adamın boğazına köpek tasması takıyorlar! Böyle hayat olur mu ya! Salak Abdiler salakça yaşayıp 50 yaşında nalları dikiyorlarsa bu beni hiç ilgilendirmiyor. Benim ne zaman öleceğim belli

“Her şeyin bir sonu var. Hayatın belli bir süresi olmalı” Bunlar kanıtlanmış mutlak doğrular değil. Bizler olana göre hüküm veriyoruz. İnsanlar ölüyorlar ama nasıl öldüklerini bilmiyoruz. Azrail gelip canımızı alıyormuş. Görmeden inanmak zor. Ama öyle ya da böyle insanlar ölüyor ve biz onları toprağa gömüyoruz. Üstelik bir gün sıranın bize de geleceğini biliyoruz.

Yani Tanrıyı, eceli, Azrail’i vs hesaba katmadan biyolojik olarak öldüğümüzü bilseydik acaba daha rahat olur muyduk? Ölüm anı ve yok oluşun karşı konulamaz, telafi edilemez çaresizliği bilinçli insanlarda (çünkü öküzler rahat ölür)ölümü yaratan Tanrı’ya isyan ettiren bir zavallılaşma yaratıyor. Benim bu yazıyı yazdığıma bakmayın, dünyada belki de neden ölüyoruz diye soran yoktur. Dinlerin mutlak inanılan tek söylemi belki de sadece ölümdür. Çünkü sadece ölüm ispatlanmış bir olgudur.

İnsanların çaresizliği işte buradan geliyor. Yaratılıştan bu yana bir canlı yaşıyor kalsaydı insanlar kutsal mutsal dinlemez tabutları kırardı. Ölümün karşısındaki bu tarif edilmez çaresizlik Allah ölümü emrettiği için değil, ölüm hep olduğu içindir.

Kaliforniya’da bir çam ağacı tam 4700 yaşındaymış(Atmasyon değil, bilim tespit edebiliyor) Ve belki sonsuza kadar da yaşayacak. Çam ağacını Tanrı yaratmadı mı? Veya çam ağacı canlı değil mi? Bizim hücrelerimiz ölüyor da alt tarafı bir ağaç parçasının hücreleri nasıl ölmüyor? Yani buradan, ölümün aslında olmaması gerektiği, çözemediğimiz bir nedenle gerçekleştiği (Ölümün erken olmasının sebebini söyledik: Salak Abdilik) ve belki Tanrının da kendileri bulur diye bu bilgiyi bize vermediği, yıllar yıllar sonra nedenin ortaya çıkabileceği hiç düşünülmez mi?

Ya ben şimdi canlıların ölmemesi gerektiği fikrine nereden varıyorum! Sonsuz gök boşluğunda milyarlarca galaksi. Kim için? Nemrut’un Hacer’i 24 doğursa trilyon yıl sonra bile buralar yine dolmaz. Ben ölüm olmamalı diyorum; canlılar hiç ölmemek üzere yaratılmış olmalı. Üstelik yaratan”Yerleri ve gökleri sizin için yarattım” diyor.

Ahiret inancını bir yana koyarsak bizim ölümümüz kime ne sağlıyor? Sen gideceksin ki gelenin karnı doysun diyen acizler gitsin Mars’ın dağlarında otlasın! Ölümümüz şüphesiz ilahi söyleme uyuyor ama ilahi söylemin var olduğunu da ölüm olduktan sonra öğrendik. Bilemeyiz ki belki olana göre hüküm verildi.

İnsanların ölüm karşısındaki durumları normaldir. Ölüm anında neler olacağını bilmiyorsunuz. Kanıtlanmamış ama bir kitaptaki cümlede “ Ölen her 20 kişiden sadece 1 tanesi öldüğünün bilincindedir; kalan 19 kişi ağır hastalık ve travma durumuyla ölümü hissetmez” denilmektedir. Bu, eğer doğruysa gerçekten çok rahatlatıcı bir şey. Yok oluş da önemli tabii ki. Dini durumun üçlü bir etkisi var. Ölümün Allah’ın emri oluşu (Ama elbette bizim bilemeyeceğimiz bir hikmeti vardır) yaratılmışların umutlarını bitirip acziyet ve zavallılığını katlıyor(Ölüm karşısında dik durabilen bir canlı olamaz. İnanmışlar da buna dâhildir) Diğer yandan ölümün son olmadığını söylemesi (İnandırıcılık oranı çok yüksek değildir; görünüşe aldanmamak lazım) insanları biraz rahatlatan bir durum. Yani sonuçta yok olmuyorsunuz ve gideceğiniz yerde ebedi kalacaksınız. İnançları kuvvetli kimseler ölüm korkusunu daha az hissederler diyorum. Bir de dinin ölümü korkunçlaştırması var. Aslında buna izin verilmemeli.

 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..