Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '12

 
Kategori
Dünya
 

İran ve Suriye'nin çıkar ilişkileri

İran ve Suriye'nin çıkar ilişkileri
 

İran ve Suriye Ortadoğu'da stratejik çıkarlar üzerine kurulu müttefiklerin en güzel örneği. Çıkarların bir araya getirdiği bu iki ülkeyi aynı çizgide birleştiren birkaç faktör var. 

Bunlardan ilki Irak. Irak’ta Saddam Hüsseyin’in altındaki Baas rejimi hem Suriye’nin hem de İran’ın ortak düşmanlarındandı. Amerikan işgaline kadar Suriye ve Irak’ta var olan rejimlerin ikisi de ortak bir ideolojik geçmişe bağlı olan Baas partisine dayanıyordu. Baas Partisi 1947 yılında Suriye’de kurulmuştu. Kuruluş ideolojisi, kurulduğu dönemin de getirileri doğrultusunda Arap milliyetçiliğini, din yerine daha laik bir düzeni ve anti-emperyalizmi benimsemiş bir partiydi. Bu ideoloji Irak’ta da yankı bulmuş ve bir darbeler silsilesiyle Irak'ta başa geçmişti. Böylece Irak, Baas Partisi tarafından 2003 yılına kadar yönetilmiştir. Fakat Mısır’ın önderliğini yaptığı Arap Birliği projesi (Birleşik Arap Cumhuriyeti) 1961 yılında başarısız olmuş ve her Arap ülkesi ortak Arap kimliğinden önce kendi milletini ve çıkarlarını ön plana koymaya başlamıştı. İşte böyle bir geçmişle Suriye ve Irak da birbirine düşman hale gelmişti.

Aynı zamanda kendini İslam Cumhuriyeti olarak adlandıran İran, İslami değerler yerine milli değerleri ön plana koyan Baas ideolojisini en büyük düşmanlarından biri olarak görüyordu. Irak’ın içindeki Şii nüfuzunu da kendi etkisini altına alabileceği potansiyel bir koz olarak bellemişti. İki ülke arasında sınır, su ve toprak sorunları da yok değildi. Şattülarap su yolu üzerinde iki ülke de hak iddia ederken, İran’ın petrol zengini güney batısı Huzistan'da da Irak bazı bölgeleri talep ediyordu. Saddam Hüseyin ve Ayatollah Khomeini’nin kişisel düzeyde de birbirlerini sevdikleri söylenemezdi. Saddam Hüseyin’in bölgesel bir güç olma isteği de yine İran için bir tehdit kaynağı oluşturuyordu. 1980 yılında Irak’ın atağıyla başlayan ve 8 yıl süren İran-Irak savaşından sonra da iki ülke arasındaki hüsumet devam etmiştir. Irak düşmanlığı İran ve Suriye’nin güç dengelerini kendi ellerinde tutmak istemelerine, ve böylece müttefik olmalarına sebep vermiştir.

İkinci faktör yine bir düşmanlık; iki ülkenin Amerika ve İsrail’e karşı olan benzer tutumları. İki ülkedeki rejimlerin populist tutumlarının temelinde ABD ve İsrail düşmanlığı yatıyor. İran’daki rejimi iki ana ideoloji ayakta tutuyor. Birincisi İslam ile modern devlet sistemini bir araya getiren, İslami değerleri iç politika, dış politika, kanunlar, ve ülkenin yönetim biçimi gibi her alanda ön plana çıkaran bir sistem yaratmış olmak. İkincisi ise antii-emperyalizm. İran İslam Cumhuriyeti’nin başa geldiği günden beri üzerine bastığı emperyalizm karşıtlığı ülkenin dış politikasını önemli derecede şekillendirmiş durumda. İran’ın tarihine 19. yüzyıla kadar İngiliz – Rus çekişmesi, sonrasında da ABD müdahalesi damgasını vurmuştur. Böyle bir tarih üzerine 1979 devrim sonrası bir grup radikal öğrencinin ABD büyükelçiliğini 144 gün rehin alması sonucu, anti-emperyalizm anti-Amerika söylemi ile eş değer hale gelmiştir. Aynı zamanda, İslami bakış açısı olan bir ülke için anti-İsrail söylemi en vazgeçilmez unsurlardan birisidir.

Öte yandan, Ne kadar Arap milliyetçiliği de Amerika karşıtlığı ve Filistin destekçiliği gerektiriyorsa da, Suriye’nin Amerika ve İsrail düşmanlığı ideolojik olmaktan çok fırsatçı bir çıkarcılığa dayanıyor. Sunni çoğunluğu laik bir sistemle yönetmeye çalışan Esad rejimi (Hafız ve Beşar dönemleri) meşruiyetini devamlı olarak kanıtlamak zorunda kalmıştır. Rejim, halkın gözünde meşruluğunu zedeleyen katı laik sistemi, totaliter rejimi, ve Alevi kimliklerini başka konularda halkın desteğini kazanarak dengelemeye çalışmıştır. Müslüman Arap bir halkın onayını almak için gerekli iki tavır da Amerika ve İsrail düşmanlığıydı tabi ki. İsrail’le olan sınırları, ve dolaylı olarak Lübnan’daki iç karışıklıklar Esad rejiminin askeriyeye harcadığı paraları açıklamak için kullanılıyordu. 1963 yılından beri var olan “olağan üstü hal” durumunu, acil durum yasalarını açıklamak için yine İsrail tehdidi gösteriliyordu. Her türlü dışa kapalılığın, özgürlüklerin kısıtlanmasının açıklaması olarak da (aynı İran’da da yapıldığı gibi) Amerika düşmanlığı gösteriliyordu. Yükselen muhalefet partileri her zaman ABD’den destek alıyor gösteriliyor ve kapatılıyordu. Yani, farklı gerekçelerle de olsa İran ve Suriye Ortadoğu'da İsrail ve Amerika’ya karşı çok katı bir tavır sergileyen iki ülke olarak duruyorlardı.

Bu İsrail ve Amerika düşmanlığı aynı zamanda bu ülkelerle iş birliği yapan muhafazakar körfez ülkelerini eleştirmeyi gerektiriyordu. Suriye ve İran Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi İslamcı fakat batı ile iyi ilişkiler içinde olan, yeri geldi mi İsrail'le ilişkilerini kamuya açık bir şekilde kabul eden ülkelere karşı da ortak bir düşmanlık beslemektedir. Böylece Suriye ve İran petrol zengini ve batı yandaşı olmanın getirdikleriyle daha avantajlı olan bu ülkelerin gücünü de bölgede dengelemiş olmaktadır.

Üçüncü faktör ise Lübnan. Fakat konu bu sefer ortak hüsumet değil, ortak çıkarlar. Lübnan İran ve Suriye’nin beraber çalışmasını sağlamış bir ülke. Öncelikle, Lübnan Suriye’nin her zaman “iç meselesi” olmuştur. Fransızların Lübnan’ı kurduğu günden beri bunu hazmedememiş Suriye, Lübnan’ı bir parçası olarak görmüş, dolaylı (ve bazen de direkt olarak) iç işlerine karışmıştır. Lübnan’ın içinde Şii-Sunni-Hıristiyan dengeleri hep çok önemli olmuş, Suriye de bu dengeleri kendi lehine tutmak için elinden geleni yapmıştır. Şiiler Lübnan’da siyasi anlamda en güçsüz kesimi oluşturmakla beraber, nüfus anlamında da en yoksun gruptu. Şiileri güçlendirmek isteyen Suriye, 1979 devrimi ile önemli bir fırsat ele geçirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefelerinden bir tanesi bu devrimi Ortadoğu'da olabildiğince yaymak, bölgedeki Şiileri güçlendirmek, ve bir Şii hilali oluşturmaktı. İran’ın bu amaca yönelik geliştirdiği stratejilerden bir tanesi de Hizbullah’ı yaratmak olmuştur. Zaten kendi halinde gelişmekte olan silahlı Şii gruplar Lübnan'ın Bekaa Vadisi ve Suriye’de bir araya getirilmiş, İran Devrim muhafızları tarafından eğitilmş ve Hizbullah oluşturulmuştur. Hizbullah, İran’ın İsrail’e karşı kullanabileceği bir silah, Suriye’nin de Lübnan’ın iç dengelerini kendi istediğine göre ayarlaması için bir araç olmuştur. Lübnan, Suriye ve İran’ın İsrail’le yürüttüğü soğuk savaşın sıcak noktası olduğundan iki ülkenin iş birliğini kaçınılmaz hale getirmiştir.

Son faktör ise Suriye’nin İran için olan stratejik önemi. Suriye ile müttefik olmanın İran’a getirdiği önemli avantajlardan bir tanesi yukarıda da bahsedildiği gibi Suriye’nin Lübnan ve İsrail’e olan sınırları ve bu ülkelerle olan ilişkilerini İran’ın da çıkarına olacak şekilde yönlendirebiliyor olması. İkincisi ise Suriye’nin Rusya’dan İran’a akan silahlar için avantajlı bir yol olması. Özellikle Soğuk Savaş zamanında Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmiş olan Suriye, bu ilişkilerini ve coğrafi konumunu İran’a silah ulaşmasını kolaylaştırmak için kullanmıştır.

Bu iki ülkenin ittifakı halen devam etmektedir. Bu nedenle 20 Şubat’ta İran donanması iki gemisini Suriye kıyılarına getirmiştir. Amaçlarının Suriye donanması eğitmek olduğu söylendse de bazı yorumculara gore amaçları aynı zamanda dünyaya ve Esad’a Suriye'de var olan rejimin yanında olduklarını göstermekti. Ayrıca İsrail’e Akdeniz’de İranın da var olduğunu göstererek göz dağı vermek de önemliydi. İran, Suriye’deki son durumda tavrını çok net bir şekilde koymuştur; 1) uluslararası topluma askeri bir girişimde bulunmayın mesajı vermek 2) Suriye rejimine silah ve teknoloji yardımında bulunmak. (Haziran 2011’de İran Suriye rejimine Lazkiye’de bir askeri üs inşa etmesi için 23 milyon dolar verdi. Hatta Suriyeli muhalifler rejimin kullandığı birçok işkence tekniğinin İran’dan geldiğini söylüyor.) 

Suriye’deki durum, en son Türkiye olmak üzere İran’ın diğer ülkelerle olan ilişkilerini de etkiler hale gelmiştir. Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere verdiği destek ve Beşar Esad’a karşı koyduğu net tavır İran için stratejik bir partner olma umudu veren Türkiye ile olan ilişkilerinde bir problem olmaya başlamıştır. 

 
Toplam blog
: 4
: 1860
Kayıt tarihi
: 13.08.12
 
 

Türkiye ve Ortadoğu insanını, kültürünü, siyaset ve ekonomisini detaylı, farklı açılardan ve somu..