Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İrtica, mürteci

İrtica, mürteci
 

“İrtica hortladı.” “İrtica geliyor.” “İrtica ayaklandı.” gibisinden sözleri ta 1900’lü yıllarından başından beri duyuyoruz. Tarihe 1908 31 Mart Vak’ası olarak düşen olaydır “irtica”nın siyasî literatüre girdiği .

Ama gelin görün ki birçok tarihçi 31 Mart Vak’asının bilinmezliğini, çetrefilliğini söylerken meselâ tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak, 31 Mart Olayı’nı ordu içi iktidar kavgası olarak belirtip, “1908’de ordunun İttihatçı kanadı iktidarı ele geçiriyor. Ordu içinde İttihatçı olmayan grup buna tepki gösteriyor. Bunun üzerine toplanan Hareket Ordusu gelip, kendi ordusunu vurmak zorunda kalıyor. Kısacası 31 Mart olayı, 1908’de iktidara gelen İttihatçı cuntaya karşı ordunun kendi içinden bir reaksiyondur.” diye ekliyor. Yani demek istiyor ki İttihatçılar, 31 Mart’ı “şeriatçıların” kendilerine karşı bir hareketi olarak nitelemişlerdir.

O tarihten sonra da ülkemizde birçok darbe sırasında bu kavram ve bu kavramla kurulan cümleler bir bakıma darbenin temel gerekçesi olarak seslendirilmiştir. Bir kere şunu kabul etmek gerekir ki “irtica” kavramı son derece muğlak, son derece mücerret (soyut) bir kelimedir. Kime göre nedir irtica? Bu son derece özneldir.

Bir bakkal düşünün: Kafasında yeşil bir takke, üzerinde krem renkli yakasız uzun bir giysi, içinde de yakasız bir gömleği var. Namazında niyazında biri. Hatta bir ilkeden yola çıkarak Cuma namazı vaktinde bakkalını kapatıyor. Belirli zamanlarda da herhangi bir topluluğun binasına giderek orada ibadet ediyor, sohbetlere katılıyor. Ama diğer yandan ticaret yaptığı için de ülkenin ticarî kanunlarına saygı gösteriyor, vergisini veriyor. Dahası: Aynı kişi al yıldızlı bayrağı görünce heyecanlanıyor, İstiklal Marşı’nı gururla söylüyor, Türkiye’nin değerleri, menfaatleri dendi mi “yılmaz savunucu” kesiliyor. Böyle bir portreye bazı hassasiyetleri olmayan birileri kolayca “mürteci” yaftasını yapıştırabilir. Ama gerçek öyle midir?

Bir Zamanlar Ben De Mürteciydim (!)

Tarih Mart 1983. Ek-7 belgesini doldurmayı okul müdürü unuttuğu için apar topar askere alındım. Kısa dönem. Çoğumuz üniversite mezunu. Günler bildiğimiz tâlimlerle geçiyor. Cumartesi günleri çarşı izinlerine çıkıyor, hâkî renklerle Tokat sokaklarını dolduruyorduk. İyi bir kitabevi bulmuştum. Bol bol kitap satın alıyor ve uzun okumalara dalıyordum. Bir keresinde de Yunus Emre’ye ait güzel bir kitap bulmuştum. Kitabın farklı yanı eserin arka tarafında tam metin olarak Osmanlıca’sının da bulunmasıydı. Karşılaştırmalı olarak okuyabilmek için Osmanlıca kısmının bulunduğu sayfaları ayırmıştım. Bir arkadaşın ikâzıyla da “okunabilir”lik izni için komutana da imzalatmıştım. Bir sabah, tâlim alanında çavuşun adımı seslenmesiyle irkildim.

-Komutan çağırıyor.

Kısa bir süre sonra komutanın önündeydim.

Elindeki kapağı olmayan bir kitabı sallayarak:

-Bu ne, dedi.

Biraz yaklaşınca elindeki kitabın, benim kitabımın Osmanlıca kısmı olduğu gördüm.

-Yastığının altında bulmuşlar bunu. Öğretmen değil misin sen? Bu ne asker? Mürteci misin sen?

O parçaların, kendisine imzalattığım Yunus Emre Dîvânı’nın Osmanlıca orijinal metni olduğunu anlatana kadar akla karayı seçtiğimi hatırlıyorum.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..