Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '10

     
    Kategori
    Gündelik Yaşam
     

    Başım ağrıyor

    Başım ağrıyordu. Canımı sıkan da buydu zaten. Bu yüzden canımı ağrıtan şeyden kurtulurum belki diye dışarı attım kendimi. İlaç kullanmam. Başıma ağrı yapıyor. Uzun uzun dolaştım sokaklarda. Bir kedi vardı çöpün yanında, pisti, pist dedim kaçtı pis. Parkta iki çocuk vardı, koskaca parkta hem de. Daha çok çocuk olmalıydı, ya da park daha küçük olmalı. Büyüklere bu kadar yer yok. Ayrıca çocuklar da pisti. İleride durakta bekleyen beş kişi vardı, ya da altı saymadım, başım ağrıyordu. Yüzlerinden belliydi sıkıldıkları, kimisi eve, kimisi de hastaneye gidiyordu belki, başı ağrıyan birine benziyordu. Gelmez o otobüs, gelse de pis zaten, koltukları, tutma yerleri falan. Şöförler de pek suratsız, kartı gösteriyorsun, karta bakıyor, fotoğrafıma bakıyor ama bana bakmıyor, baksana ben burdayım boşver fotoğrafı, belli ki başı ağrıyor. Çok yürümüşüm, baktım ki büyük bir AVM’nin önündeyim. İçeri daldım, parfümeri mağazasına girdim. Hiç sevmem bu dükkanları, sarı boyalı sevimsiz kadınlar çalışır oralarda. Öyle de oldu, bir parfümün fiatını sordum, ilgilenmedi, kendimi nasıl gösterebilirim diye düşündüm, parfümü alıp kaçsam, boşver dedim kendime, başını ağrıtma, ağrıyordu yeterince zaten. Çıktım oradan, birbirine karışan en az beş parfüm kokusu pis gelmeye başladı birden.

    Karşıma yemek bölümü çıktı aniden, herkes yağmalarcasına yemek yiyordu, ayırt etmeden, zevksizce, pisti yedikleri aslında. Mutfağını bilmediğim bir yerden yemek yemem. Bana o sandviçi veren adam tuvalete girdi mi? Ellerini yıkadı mı? Pis işte, yemem. Midem bulandı, yemeklerden değil, insanlardan, çünkü çoktular. Sinemaya gideyim dedim, testere filmi vardı. O katil adam ölmemiş miydi? Nasıl devam eder film. Aslında katil değildi, kimseyi öldürmemişti gerçekte. Eee sorun neydi bu adamla o zaman? Niye ölsün ki? Kötüler ölür filmlerde. Gitmem o filme, çok kan var, pistir.

    Kitapçıya uğradım, dergileri karıştırdım, çok dergi vardı, dergileri karıştırdım, hangisine en son bakmıştım, unuttum, çok dergi var, çok gerdi bu beni, mürekkepleri de elime bulaştı zaten, pis pis. Kuşe kağıdını severim. Saten de severim. Saten bir çarşafım olsun isterdi. Yok istemem kaygandır o, uyurken rahat durmam ben, kayar düşerim. Hazır olda da uyunmaz ki asker gibi. Askerliğime Ankara’da başladım ve orada bitirdim. Güzel değildi, pisti. Beğenmedim, gitmem bir daha. Markete gittim. Çok büyüktü, giriş kapısını kaybettim, çıkışı bulamam diye korktum. Ama kasaları görünce rahatladım. Oradan çıkabilirdim, denedim de, ama çıkarmadılar, burdan değil, şurdan çıkın dediler. Çok uzaktı çıkış. Çıkmadım inadına, şaraplara baktım, şişeler temizdi ama içindekini ayaklarıyla ezmiş olmalılar, pistir dedim almadım, param da yoktu zaten, acıdım kendime, başım da ağrıyordu zaten. Manav reyonu çok saçmaydı, kadınlar neden meyvaları mıncıklayarak seçer ki, anlamsız. Elleri de pisleniyor. Fırına uğradım, çok güzel görünüyorlardı. Babaannemi hatırlattı bana burası. Öğretmendi, öldü, kedileri vardı pis pis. Sıkıldım, eve gittim, başım ağrıyordu, ellerim de pisti.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 751
    Kayıt tarihi
    : 11.07.07
     
     

    Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. 33 ..