Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '13

 
Kategori
Tarih
 

İsa Bin Meryem'in doğuşu ..!

İsa Bin Meryem'in doğuşu ..!
 

The Last Supper, Da Vinci


"Ben sizin bilmediklerinizi bilirim", diye başlamıştı, Adem’in şanlı yürüyüşü! Allah meleklerine bile nispet etmişti sırr-ı Âdem-i! O gün bugündür sırrı tamamlamak için yeryüzünden nice âdem bir rüya gibi gelip geçti! 

İsa bin Meryem- tüm zamanlarda- annesinin ismiyle anılan tek peygamber! Allah'ın tatbikatı ol'an Cebrail isminin yeryüzünde yürüyen şanı: Ruhu'l Kudüs, mesih ve kutlu peygamber!

Hz Meryem daha doğmadan önce annesi Hena tarafından Allah’a adanmıştı! Oysa Hena daha bir kaç ay önce- hayli ilerlemiş yaşına rağmen- Allah’a kendisine bir çocuk vermesi için dua etmekteydi. Gözyaşı ve secde dolu gecelerin sonunda Rabbi Hena’nın duasını kabul etti! O'na gelecekte Ruhül Kudüs İsa’nın annesi olacak Meryem’i bahşetti. Oysa kaderin bir cilvesi, Hena ve eşi, doğumdan hemen sonra, bebek Meryem’e veda edecekti! Pek çok kutlu kişi gibi Meryem de çok erken yaşlarda yetim ve öksüz kalmıştı! Bundan sonra amcası Zekeriya peygamberin koruması altında büyüyecekti.

O zamanlar Allah’a adanan bebekler yahudi rahiplerce Beytül Mukaddes çatısı altında yetiştirilmekteydi. Ancak İmran ailesinden çıkan bunca peygamberden dolayı yahudi rahipler şimdiden küçük Meryem’e düşman kesilmişlerdi. O da dedeleri Hz Süleyman ve Davut’un kanını taşıyordu. Rahipler; " bu kadarı da fazla" diye kendi kendilerine hayıflanmadan edemediler! Zira kibrin ateşi onları da iblis gibi karanlık âlemlere sürüklemişti! 

Hz Zekeriya küçük Meryem için- Beytül Mukaddes'te- yedi kapısı ve yedi anahtarı ol’an bir mihrap yaptırmıştı! Elinden gelse yeğenini yüreğinin en ücra köşelerinde saklayacaktı! Zira Meryem daha mabetteki ilk gününde bir suikasta maruz kalmıştı! Rahiplerin tüm isyanları- aynı iblis gibi- Allah’ın neden onları değil de Meryem’i seçmiş olması üzerineydi. Hem iblis de âdem için, " o topraktan ben ateştenim" dememiş miydi? Ama Allah onları değil Meryem’i seçmişti!

"Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı, seni bütün dünya kadınlarına tercih etti!” [1]

uğursuz sesler yükseliyordu Beytül mukaddes’in taş duvarlarından! "Allah kadınlarla konuşmaz" diyorlardı, ağızlarından köpük saçan yahudi rahipler! Zekeriya peygambere ve Hz Meryem’e kinlerini kusuyorlardı birer birer. Evet, Hz Meryem bir peygamber değildi, ama tüm peygamberleri de doğuran bir anne değil miydi? İşte o annelerin en mukaddes olanlarından biri olacaktı. Zira cennet kadınlarının efendisi dört kişiydi! Hz Muhammed’in eşi Hatice-tül Kübra, kızı Fatıma-tüz Zehra, firavunun eşi Hz Asiye ve Hz Meryem ana! Evet, rab Meryem ile apaçık konuşmuştu;

"Ey Meryem Rabbine itaat et, secdeye kapan, rabbine divana dur, onun huzurunda eğilenlerle beraber, sen de yerlere eğil" [2]

Meryem emre uydu ve secdeye kapandı! Oysa gözlerinden ateş saçan rahipler o’nu linç edercesine dövmeye başlamışlardı. Zira bir kadının haddine miydi, kutsal mekân da onlarla birlikte ibadet etmek! Zekeriya peygamber yeğenin imdadına yetişti! O’nu azgın rahiplerin ellerinden kurtardı. Rahipler Zekeriya’nın peygamberliğine kıskançlıkla baksalar da, o’na karşı ellerinden fazla bir şey gelmiyordu. Zira Zekeriya peygamber Beytül mukaddesin anahtarını belinde taşıyan, beni İsrail içerisinde hatırı sayılır bir ailenin ferdiydi! 

Meryem eli yüzü kan içerisinde oradan ayrıldı! Hem hangi kutlu kişi nasibini almamıştı ki bu kinden, bu nefretten, bu cinnetten! Hz Muhammed’in dişleri kırılmış, mübarek kanı yere dökülmemiş miydi? O şanlı peygamberin torunları bir bir şehit edilmemişler miydi? O’nun âlimleri -imamı azam, imamı Cafer, hallacı Mansur- hapislere ve zincirlere mahkûm edilmemişler miydi? İşte Hz Meryem de rabbine ol’an yakınlığını böylece ispat etmişti! Zira Rab kurbiyet dilediği kullarını çetin imtihanlardan geçirerek kendine rabt ederdi. 

“Allah kadınlarla konuşmaz” ,diye haykırmaya devam ediyordu israiloğulları’nın yolunu şaşırmış rahipleri. Hemen hepsi bir nebze kutsal bilmeseler- Meryem’i koruduğu için- Hz Zekeriya peygamberi hemen oracıkta öldüreceklerdi! Elbette daha sonra bunu da yapacaklardı, ama o vakit buna cesaret edememişlerdi! Hatta bir zaman sonra daha da ileri gidecek, Zekeriya peygamber ile oğlu Yahya peygamberi de öldüreceklerdi! Herşeye rağmen her peygamber gibi Hz Zekeriya da doğruları korkusuzca haykırdı!

"ey kardeşlerim! Bu söyledikleriniz Hz Musa’nın şeriatı değil! Bu sizin kendi kafalarınızdan uydurduğunuz tanrıların şeriatıdır! "

yedi kapılı, yedi kilitli mihrabın arkasında günler günleri kovaladı. Hz Meryem artık genç bir kadın olmuştu! Bu zaman zarfında Allah onu ilahi ilmiyle yetiştirmiş, tüm akranları içerisinde şanını yükseltmişti. Meryem tüm hattatlar arasında en maharetlisiydi! Öyle ki o’nun mukaddes ellerinden çıkan yazılar Zühre yıldızı gibi diğerlerinden ayrılıyordu. Asaletiyle, ilmiyle ve rabbine ol’an yakınlığı ile Hz Meryem tüm rahiplerce kıskançlık içinde izlenmekteydi. Bu zaman zarfında Zekeriya peygamber de çok yaşlanmış, 100 yaşlarına dayanmıştı. Buna rağmen kaderin bir cilvesi ol’arak, Allah o’nu bir erkek çocuk ile müjdelendi;

"Ey Zekeriya, şüphesiz Allah seni ismi Yahya ol'an bir oğulla müjdeliyor ki daha önce o'nun adı kimseye verilmemiştir"[3]

Zekeriya peygamberin eşi İşa da ablası Hena gibi yıllarca çocuk sahibi olamamıştı! Ancak bu mukkaddes anne ilerlemiş yaşına rağmen Allah’tan ümidini de hiç kesmemişti. İşa kısırlığından dolayı yahudi rahiplerce uğursuz kabul ediliyordu! Oysa o gece rabbi Zekeriya peygamberi Hz Yahya ile müjdeledi. Hz İsa’nın yaşıtı olan Yahya peygamber de- babası gibi- şehit edilecekti. Ancak Allah peygamberi Hz İsa’yı son an'a kadar Yahya ile destekleyecekti. 

Günler sonra rabbin bildirdiği gibi İşa Hz Yahya’ya hamile kaldı. Yahya daha annesinin karnındayken konuşmaya başlamış olağanüstü bir bebekti! İşa bir gece ansızın bir sesle irkildi! Hz Yahya; “Hz Meryem’in Hz İsa peygamber’e hamile olduğunu” müjdeliyordu. Aynı anda mihrapta Hz Meryem’i bir korku ve telaş sarmıştı. Karnında büyümekte oltan Hz İsa’nın babasız olarak o’na verilmesinin ağrılığıyla kalbi endişeyle titriyordu. Zira bir kadın için başına gelebilecek en ağır imtihan; iffetsizlikle suçlanması değil miydi? 

Hz Zekeriya sabah erkenden uyanmış, hızla mihraba doğru yola koyulmuştu! Meryem’in Hz İsa’ya hamile olduğu haberini daha önce Yahya’dan almıştı! Ama yine de kendi gözleriyle görmek istiyordu! Evet, Hz Meryem karnı burnunda hamileydi. Bunca ay mihrabın içerisindeki perde arkasından bunu fark edememişti! Oysa kapalı kaplıların arında o'na dokunabilecek bir âdem baki bile değildi. 

Rahipler mabette toplanmış sinsi sinsi planlarını harekete geçirecek bir an kolluyorlardı. Kan kokulu kelimeleri Beytül mukaddesin üzerinde sinsice dolaşıyordu; "bu bebek olsa olsa hayâsız bir kadının eseridir" diyorlardı. Zekeriya’yı da bu işe ortak edecek kadar kendilerini kaybetmişlerdi. Oysa şüphesiz ki; Allah’ın vaadi hakikatti. Âdem’e annesiz ve babasız can veren Allah; Meryem’e de babası olmadan Hz İsa’yı lütfetmeye kadir değil miydi? 

"rabbim bana bir beşer dokunmamışken nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. Allah neyi dilerse yaratır, bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona "ol" der o da hemen oluverir." diye cevap vermişti.[4]


Hz Meryem doğumun son günlerine erişmişti. Gökte yıldızlar olağanüstü bir olayın heyecanıyla birbirleriyle dans ediyorlardı! Şems ve Zuhal kol kol’a kutlu bir misafirin yolunu müjdeliyordu! Havada gül kokusu vardı! Havada buram buram aşk kokusu vardı! Sanki Hz Süleyman’ın asa’sı -Hz İsa için- gökte yıldızların hepsini toplayıp, bir bir hizaya sokmuştu. Sanki Hz Musa kızıl denizi yeniden yarıyor ve ilerliyordu. Sanki Nuh’un gemisi cennete yol alıyordu. Hz Musa’nın şeriatını canlandıracak yüce peygamber- mesih İsa- yeryüzüne teşrif ediyordu. 

Hurma ağacının altında Hz Meryem bebek İsa’yı ellerinde sımsıkı tutuyordu. Kuru ağaç rabbinin emriyle yeşermişti! Dallarını yerlere kadar eğmiş- en güzel hurmalarını- İsa’nın doğumu şerefine Hz Meryem’e saygıyla sunuyordu, zira şeytanın şerrinden ilelebet korunmuş ol’an Hz İsa dünyaya ağlayarak değil, gülümseyerek gelmişti! Onunla birlikte nübüvvet sancağı altında tüm kâinat gülümsüyordu!

Sondan bir öncesiydi Hz İsa; 27. Âdem’in ta kendisi! Bir veçhinde Hz Süleyman’ın tüm varlıklara hükümdar olması sırrı, diğer bir veçhinde de Cebrail’in ölümlere can ol’an Ruhul Kudüs sırrı! Gül kokulu deryayı nuru Muhammed’in bir öncesiydi Hz İsa! Ama son da onunla başlayacaktı! O hem beni-İsrail kavminin son peygamberiydi; hem de deryayı nuru Muhammed’in müjdeleyicisi! O hem büyük bir peygamberdi, hem de ahir zaman mesih'i! Başı peygamber, sonu Muhammedi bir veli! Zira Hz İsa’nın tekrar dönüşü bir peygamber olarak değil, Hz Muhammed’in ümmetinden bir veli olarak gerçekleşecekti!

"İsa bin Meryem adil bir hâkim ve adaletli bir imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” [5]

Meryem rabbinin dilediği müddet kadar hurma ağacı altında günlerini geçirdi. Hurmalar hergün dallarını eğdi ve en güzel hurmalarıyla bebek ve annesine şifalar verdi. Tam kırk gün geçmiş, artık Kudüs’e dönme vakti gelmişti. Hz Meryem kucağında bebek İsa ile Beytüllehem’den beytül mukaddes’e doğru yola koyuldu. 

Rahipler nefret dolu gözlerle Meryem’i karşıladılar. Bebeğin babası olmadığı dedikodusu her birini kinle, intikamla doldurmuştu! Ancak Meryem hiç birinden korkmadan- başı dik, alnı açık bir şekilde- aralarından vakarla geçti! Bu rahipleri daha da sinirlendiriyordu. Neredeyse bebeği ve Meryem’i oracıkta linç edeceklerdi. Ancak rabbin de bir planı vardı. Meryem rabbinin emrettiği gibi sessizlik yeminini tutuyor, sorular karşısında, kucağındaki Hz İsa’yı gösteriyordu! Aniden tüm sesler kesildi, Hz İsa konuşmaya başlamıştı, işte Allah Hz İsa’nın dilinden hepsine cevabını veriyordu:

çocuk: 'ben şüphesiz Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun' dedi. [6]

rahipler bu sesi duyduklarında kendilerinden geçtiler, bazısı oracıkta yeniden imana geldi! İçlerinden en azgın olanları hiddetten kendilerini yerlere savurmuş- bu mucize karşısında -adeta ağızlarından köpükler saça saça kendilerini kaybetmişlerdi! Ancak ellerinden de bir şey gelmiyordu. Hz Meryem Allah’ın nübüvvet sancağı altında korunmaktaydı. 

Hz İsa’nın annesinin kucağında konuşmasından epey bir zaman geçmişti! Yakında Hz Meryem bebeği ile tekrar yollara düşecekti! Allah onlara da -diğer peygamberleri gibi-hicret emretmişti. Zaten rahipler gün geçtikçe gördükleri mucizeyi unutmuş, yeniden Meryem’i yargılamak için yollar aramaya başlamışlardı. Uğursuz sesler gitgide yükseliyor, gizli gizli Zekeriya peygamber ve Hz Meryem’i öldürme planları yapıyorlardı. Şüphesiz Allah’ın da bir planı vardı. 

Bir gece Hz Meryem Allah’ın ilhamıyla yanında yoldaşlarıyla Kudüs’ü terketti! Yahudi rahiplerin katliamından son anda kurtulmuştu! Ancak rahipler şimdi de Hz Zekeriya’nın peşine düşmüşlerdi. Evini basan yahudi rahiplerinden- oğlu Hz Yahya’yı ve eşi İşa’yı-korumak için dışarı çıktı! Kendisine kucak açan bir ağacın gövdesi içerisine saklandı. Ancak cilveyi rabbani göklere bir kez şahadet yazmıştı! Artık ne şecaatin ne de mucizenin vakti değildi. Kızıl göklerde şanlı bir şahadet yükselmekteydi. 

Zekeriya peygamber ağaca sığınırken, elbisesinin bir parçası dışarıda kalmıştı. Rahipler bunu fark ederek, ağaç içerisindeki Zekeriya peygamberi, ellerindeki testere ve baltalarla, paramparça ettiler! Hz Zekeriya her darbede teslimiyetle “ Allah” diyordu. Her darbede ondan kopup yere düşen her parça aşk ile Allah’ı zikrediyordu. Gökte melekler şahitti buna! Yeryüzünde Hızır ve erenler şahitti buna! Zuhal ve şems ağlıyordu Zekeriya’nın ardından! Yıldızlar birer birer düşüyordu Zekeriya’nın ardından. Biz ağlıyoruz nuru Zekeriya ardından! Gönlümüz düştü parçalandı ahından! Oysa onlar merhamete gelmediler. Beni israilin ne ilk ne de son cinayetiydi bu! Ebediyen nübüvvetin ve Süleyman’ın mührünün ellerinden alınacağı günlerin habercisiydi bu! Zira Allah bu azgınlıklarına karşılık, onlardan peygamberlik soyunu ilelebet geri alacak ve kıyamete kadar onları lanetleyecekti. Ve öyle de oldu!

İşte [yahudilerin] sözleşmelerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve “kalplerimiz perdelidir” demeleri -ki kalpleri perdeli yaratılmış olmayıp, Allah inkârcılıkları sebebiyle kalplerini mühürledi de artık onlar pek az inanırlar- yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiş bir iftira atmaları ve “biz Allah’ın resulü(!) Meryem oğlu Mesih İsâ’yı katlettik!” Demeleri yüzünden, onların başlarına belalar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik, oysa onlar îsâ’yı öldüremediler, asamadılar da; öldürülen başkası idi, lâkin kendilerine ona benzer gösterildi. Îsâ hakkında ihtilâfa düşenler de bu hususta şüphe içindedirler. Bu konuda kesin bilgileri yoktur, zanna tâbi olmaktan başka bir şeye dayanmazlar. Onu kesinlikle öldüremediler. Doğrusu Allah onu kendi katına yükseltti. Allah aziz ve hakimdir[7]


Kutay Bilgehan

[1]-Al'i İmran, 42  [2]-Al'i İmran, 43 [3]-Meryem, 7 [4]-Al-i İmran, 47 [5]-Sünen-i İbn-i Mace, 10/340
[6]-Meryem 30 [7]-Nisa 155-158

 
Toplam blog
: 35
: 4626
Kayıt tarihi
: 15.01.13
 
 

İzmir doğumluyum, İstanbul'da yaşıyorum. Şirketlere, ' insan kaynakları ve bilişim teknolojileri'..