Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '08

 
Kategori
İnançlar
 

İslâmiyet'in beş şartını yerine getiriyor muyuz?

İslâmiyet'in beş şartını yerine getiriyor muyuz?
 

İstanbul'da ramazan.


İslâm dininin veya İslâmiyetin beş temel şartı vardır. Esas olarak bunlardan birini yerine getirmemek ya da getirememek İslâmiyete olan inancınızın sağlam olmadığını gösterir. Bu beş şartın yerine getirilmesi günümüz koşullarında belki kolaylaşmıştır belki zorlaşmıştır. Dilerseniz, konunun ayrıntısına girmeden önce İslâmiyetin şu çok önemli beş şartını bir anımsayalım:

1- Namaz kılmak 2- Oruç tutmak 3- Zekât vermek 4- Hacca gitmek 5- Şehadet etmek.

Şimdi bu beş şartı maddi ve manevi olarak kendi aralarında iki guruba ayıralım: Maddi olan İslâm koşulları: 1- Zekât vermek 2- Hacca gitmek. Manevi olan İslâm koşulları ise: 1- Namaz kılmak 2- Oruç tutmak 3- Şehadet etmektir.

Neden İslâmiyetin beş şartını bu iki guruba ayırdım? Çünkü, bu beş şarttan maddi olanları büyük bir kesim tarafından yerine getirilememektedir. Manevi olan şartlar ise hemen hemen bütün Müslümanın yerine getirdiği şartlardır. Fakat, İslâm dini bunu kabul etmiyor. Bakmayın siz sonradan çıkma "tefsir"cilere, İslâmiyet "Bu beş şartı yerine getireceksin ey mümin" diyor. Çünkü, bu şartlar konduğu zaman İslâm dini henüz dünyanın bütün karalarına yayılmamıştı. Örneğin "Namaz kılın" dendiğinde ya da "Oruç tutun" dendiğinde altı ay güneş batmayan ve sonra altı ay güneş doğmayan dünya topraklarında bu koşulların nasıl yerine getirileceği bilinmiyordu. Aynı şekilde "Hacca gidin" dendiğinde o zaman Arap yarımadasındaki küçük bir coğrafyada yaşayan Müslümanlar hedef alınmıştı. Şimdi, Avusturalya'da, Amerika kıtasında, Antartika'da yaşayan Müslüman'ın hacca gitmesi kolay mı?

Elbette kolay değil. Ancak, İslâm dininin yapılmazsa dinden eden şartları zaman içinde yumuşatılmıştır. Bir başka blog yazımda açıklamaya çalıştığım "Beş bilinmez"de böyledir. Kıyamet gününü, yarın ne olacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, doğacak çocuğun cinsiyetini ve ölüm gününü asla bilemeyeceksin diyen Kuran-ı Kerim yorumları ve tefsirleri, çocuğun cinsiyetinin artık çok önceden bilinmesiyle, yağmurun ne zaman yağacağı günler öncesinden tahmin edilmesiyle değişiverdi. Özellikle Yaşar Nuri Öztürk meâllerinden sonra bir küçücük sözcük oyunu ile çocuğun cinsiyeti ve yağmurun ne zaman yağacağı bilinebilir ama... anlamına gelen meâller yaygınlaşmıştır.

İşte, İslâmiyetin beş şartındaki durum da böyledir. Bu beş şartı yerine getirmek zorundasınız. Getirmiyorsanız Müslüman değilsiniz. Bu açıktır. Elbette bu şartlar içinde kişilere özgü ve insani bazı ertelemeler olabilir. Fakat, bunlar da geçicidir ve belli süreleri kapsar. Bu süre geçtikten sonra beş şartın yerine getirilmesi birikmiş borçlarınızla birlikte şarttır.

Bu beş şarta bir başka pencereden bakma durumumuz da vardır. İslâm dini için hep zengin-fakir ayrımı yapmaz derler. Oysa bu beş şartın maddi olan iki şartı bal gibi zenginlere göredir. Zekât vermek ve hacca gitmek. İşte bu noktada "meâl"ciler ve "tefsir"ciler imdada yetişmekte ve Müslümanları kurtarmaktadır. Bu meâlci ve tefsircilere göre Zekât vermek bir yıl içinde mal varlığını arttıranlar için farzmış. Yani, diyelim 2006'da 20 trilyon Tl devlet hazinesinden parti yardımı diye aldığınız yardımı cebe attınız ya da kankalarınızla üleştiniz. Bu 20 trilyonun bir yıl sonra Zekâtını vermek zorundasınız. Fakat, bir ikinci yıl sonra bu varlığın zekâtını vermezsiniz. Şimdi, dini siyasete alet edip her konuşmalarında "Allah'ı, kitabı, peygamberi" ağızlarından düşürmeyen siyasetçiler ve zengin tarikât liderleri zekâtı da kendi çıkarlarına göre yorumlamaktadırlar. Elbette bu yorumları Kuran-ı Kerim'den almaktadırlar. Çünkü, bu zenginler nasıl yasaların ve anayasaların açıklarını bulup herşeyi kendi çıkarlarına göre yontmakta iseler, Kuran-ı Kerim'in de açığını bulup kendilerine göre yontmaktadırlar.

Kuran-ı Kerim zekâtı zenginlere vacip kılmıştır. Ancak, bu zenginlerin de borçları olmaması gerekiyor. İşte size zekât vermemek için önemli bir neden. Borçsuz zengin olur mu? "Zaten onlar devletlerine vergi veriyor zekât vermelerine gerek yok" diye düşünenler olursa, o zaman fakirlerden vergi alınmasın derim. Madem vergi zekât sayılıyor ve zekat da fakirlere şart koşulmamış, o halde asgari ücretten de vergiyi kaldırın, dolaylı vergileri de fakirden almayın.

İşte bu olmaz. Çünkü, zenginlerin ve bizi yöneten zenginlerin ellerinde nalıncı keseri var.

Ya hacca gitmek? Gerçi onunda koşulları konmuş. Borcun olmayacak, yakın çevrende birisi muhtaçsa hac parasını ona vereceksin, maddi durumun iyi olacak. Fakat, zekât vermemek için "Borcum var" kalkanına sığınan zengin siyasetçi ve işadamlarımız koşa koşa hacca gidiyor. Hem de ülkenin % 80'i hac parasına muhtaçken.

Kısaca, İslâm dininin bu iki maddi şartını yoksulların yerine getirmesi olası değildir. Getirmesi gerekenler ise İslâmın koşullarına göre hareket etmemektedirler. Pekiyi şimdi hangi sonuca vardık? Tâ ilkokul sıralarında bizlere ezberletilmeye çalışılan İslâmın beş şartından ikisinin yerine getirilmesi yoksul Müslümanlar tarafından olası değildir. Yerine getiren zenginler ise İslâm dininin emirleri doğrultusunda bu şartları yerine getirmemektedir.

İyi de nerede kaldı olmazsa olmaz İslâmiyetin beş şartı?

Elde kaldı manevi şartlar. İşte o şartlar hemen her siyasetçimiz için vazgeçilmez reklam unsurlarıdır. Dini bütün Anadolu insanından oy almak için nerdeyse "secde" pozisyonunda dolaşacak siyasetçilerimiz var. Oruç deseniz, önündeki bir bardak suyu içme dalgınlığına düşen ve çocukluğundan beri oruç tuttuğunu söyleyen siyasetçilerimiz var. Çocukluğundan beri oruç tutan bir kimse ramazan ayında bir şartlanma içinde olmalıdır. Böyle bir günde dalgınlıkla bir bardak su içilir mi? Yoksa oruç bile siyaset için mi kullanılıyor?

Ramazan ayının bir başka oy toplama davranışı ise onlarca görsel ve yazılı basını ardınıza katıp yoksul bir aileye "tesadüfen" iftara gitmek. Bu ne tesadüf ki gecekonduda yaşayan ve işsiz güçsüz olan adamın yer sofrasında bir tek kuş sütü eksik. Neyse, ramazana az kaldı bu tabloları görmeye devam edeceğiz.

Zaten on bir ay oruç tutan bu ülkenin % 80'i bir de ramazan ayında oruç tutacak ki "sevap" kazana. Zengini ise dalgınlıkla bir bardak suyu içecek ki "kaza oldu" deyip oy avcılığı yapacak.

Geriye kalıyor şehadet etmek. Ondan kolayı ne var: "La ilahe illallah Muhammed'in Resulullah".

21.yy'ın başlarındayız. Hâlâ dini duygularımızla sömürülüyoruz. Bizi dini duygularımızla sömürenler aslında dinden bihaber olanlar. Onlar, dini yalnız ve yalnız oy toplamak için kullanıyorlar. Yoksa, İslâm dini sosyal bir dindir. "Yönettiğin ülkenin dağındaki çobanının canından, ırzından, malından, açlığından bile sen sorumlusun yönetici" der. "Aç bırakmayacaksın" der. "Eziyet çektirmeyeceksin" der. "Komşun açsa sen tok olmayacaksın" der. "Zekât vererek zenginliği paylaştırın" der. "Halkın yoksulsa hacca gitmeyin" der. "İbadetlerin en güzeli gizlice yapılanıdır" der. (Sonraki tefsircilerimiz teşvik olsun diye ibadetlerin alenen yapılmasını söylemektedirler. Oysa bu, dini siyasete alet edenler için büyük bir kozdur).

İşte lâiklik bu nedenle çok önemlidir. Hem dini şartları yerine getirmiyorsun hem de dindarmış gibi gözüküp oy topluyorsun. Bana ne senin dindarlığından, o senin Allah'la olan ilişkindir. Sen ülkenin yoksulluğunu yenebiliyor musun? Adil olabiliyor musun?

Asıl mesele bu.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..