Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '21

 
Kategori
Bilim
 

İSLAM & ZİHNİYET & BİLİM

ALTYAPININ YOL AÇTIĞI ZİHNİYET DÜNYASI
ZİHNİYET DÜNYASININ ÜSTYAPIYA ETKİLERİ
FEODALİZM VE ATÜT

http://blog.milliyet.com.tr/yollar-ayrilirken/Blog/?BlogNo=631540

Bilimin doğuşu ve yükselişi bağlamında bakıldığında Avrupa ve İslam dünyası arasında açılan uçuruma zihniyet dünyasının tetiklediği bir dizi kurumsal etkenin yanında Avrupa’da bireye ve onun aklına duyulan iyimser güven, İslam dünyasında ise otoritenin mutlak gücü, bireyin zayıflığı, ona ve aklına şüpheyle bakılması damga vurmuştur. Bu ciddi farklılığın ve diğer küçük farklılıkların doğurduğu tepki zincirinin uzun bir döneme yayılan değişimlerinin kümülatif sonucu ortaya çıkan devasa uçurumdur. Yani feodalizm ATÜT'e,  demokrat zihinsel dünya, otoriter zihinsel dünyaya uzun dönemde fark atmıştır.

“Mülkiyetin bireysel sahipler ve sahip oldukları şeyler arasında aracısız bir ilişki olarak görünümü, mülkiyetin özgül olarak kapitalist ilişkiler içinde aldığı görüngüsel biçimden doğan bir yanılsamadır. Mülkiyet tarihsel bir üründür.

Toplumun önceki biçimlerinde, ne sahipler olarak bireylerin ne de mülkiyetin günümüzdeki münhasırlığı veya basitliği vardı. Mülkiyet bir kişi ve şey arasındaki basit bir ilişki olarak bile görünmüyordu. Kimin neye sahip olduğu, kesinlikle sarih değildi; buradaki terimler bile anakroniktir. Bu tarihçi Marc Bloch'un modern mülkiyet kavramlarının ortaçağ Avrupasına uygulanamzlığı tartışmasında çok açık dile getirilir. Orada şuna işaret eder :

‘toprak mülkiyetine uygulandığı şekilde iyelik sözcüğü, neredeyse anlamsızdır. Kural olarak, babadan oğula geçecek şekilde, toprağı süren ve ürünü toplayan kiracı; kirasını ödediği ve belirli koşullarda toprağın tasarruf hakkını kendisinden geri alabilecek doğrudan bağlı olduğu derebeyi; derebeyinin derebeyi ve feodal yelpazede tırmanacak şekilde efendinin efendisi - her biri diğeri kadar -Burası benim tarlam- deme hakkına sahip kaç kişi olduğunu kim söyleyebilir? Bu bile hafifletici ifade olur. Zira bu dallanıp budaklanma dikey olduğu kadar yatay da uzanıyordu ve genelde mahsul toplanır toplanmaz tarımsal arazinin tümünün kullanım hakkını geri alan köy topluluğunun onayı olmaksızın mülkün alınıp satılamayacağı kiracının ailesinin ve derebeyler silsilesinin ailelerinin de hesaba katılması gerekir.’ (1967:115-116) “
Soyutlamanın Şiddeti Tarihsel Materyalizmin Analitik Temelleri, Derek Sayer, Habitus Kitap, Sayfa 89-90

“Ulaşmış olduğum ve bir kez ulaşıldıktan sonra incelemelerime kılavuzluk etmiş olan genel sonuç, kısaca şöyle formüle edilebilir: Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.

Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur.

Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.”
Karl Marx

Marx’ın, alıntılanan ünlü pasajında saptadığı gibi insanların bilincini toplumsal varlıkları belirliyorsa, Marc Bloch’un Feodal Toplum adlı eserinde anlatılan feodal dünyadaki toplumsal varlıkta insanlar sürekli olarak ikili bir etkiye maruz kalmış olmalıdırlar :

1. Feodal hiyerarşinin güç sahibi rollerindeki bireyler her yerde, her an güçlerinin, hiyerarşinin dikey (alttan ve üstten) ve yatay (aynı düzeydeki ve roldeki diğer bireyler) aktörleri tarafından sınırlandığı gerçeğiyle yüz yüze gelme.

2. Feodal hiyerarşinin tabi rollerindeki bireyler ise her yerde ve her an en önemli kararlarda bile küçük de olsa söz sahibi olduğu gerçeğiyle yüz yüze gelme.

Feodal hiyerarşideki her basamak, hiyerarşinin en üst ve en alt basamakları hesaba katılmazsa, hem güç sahibi hem de tabi rollerini aynı anda içerir. Bu rolleri dolduran bireyler de hem güç sahibi olarak hem de tabi olarak bu ikili etkiye sürekli maruz kalmışlardır. Sürekli bu etkilere maruz kalan bireyler uzun dönemde güçlerinin sınırlı olduğu ve tabi konumundayken bile kararlarda söz sahibi oldukları fikrini içselleştirmişlerdir. Bu fikirleri içselleştiren bireyler, toplum içindeki diğer rollerini (anne, baba, öğretmen, rahip) icra ederken de bu içselleştirdikleri zihniyet dünyasını o rolün izleyicisi konumundaki bireylere (çocuk, öğrenci, inanç sahibi) davranışları, kararları,  eylemleri, jest, mimik, ses tonu, yüz ifadesi ve vücut dilleriyle sürekli aktarmışlardır. Böylece feodal toplumlarda daha demokrat ve özgürlükçü bir zihniyet dünyası ortaya çıkmıştır. ATÜT ile yaşayan doğu toplumlarında oluşan zihniyet dünyası ise tam tersine daha otoriter bir  çekirdeğe sahip olmuştur. Uzun dönemde bu iki zihniyet dünyası arasındaki farkın yol açtığı nicel birikimler nitel bir sıçramayla sonuçlanmış ve batı ile doğu arasında bir uçurum oluşmuştur.

“Başka bir yaygın yanılgı, bir uygarlığın gerilemesi gibi büyük çaplı sosyal olguların mutlaka büyük çaplı nedenlere dayandığı anlayışıdır.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 51

Tedrici değişme esastır. Amerika'nın keşfi, buhar makinesinin icadı gibi belirli dar bir zaman diliminde yer alan büyük ani değişmeler bile, göze görünmeyen, farkedilmeyen, uzun bazen çok uzun bir hazırlık ve birikim döneminin nihayetinde ortaya çıkmış birer tezahürden ibarettir.
Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Mehmet Genç, Sayfa 307

Ama değişmenin gelişmesi, yerleşmesi, yayılması ve etkilerinin ortaya çıkması da aynı derecede uzun ve derin bir süreç gerektirir. Değişme potansiyelinin ortaya konulması, uzun zamana ihtiyaç gösterir.
Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Mehmet Genç, Sayfa 307

“Her halükarda, başlangıçtaki ufak bir ayrımın doğurduğu bir tepki zinciri, sonuç olarak çok büyük bir etki yaratabilir.

Ortadoğu tarihi zamanla önem kazanan küçük farklılıklarının birçok örneğini sunar.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 51

“Bu uzun dönemde Batı Avrupa’nın ticari altyapısı tedrici, ama kümülatif olarak çok önemli değişimlerden geçti. Uzun bir gelişmeler dizisi kommenda’yı zengin çeşitlilikte ortaklık biçimlerine dönüştürdü”.
Yollar Ayrılırken, sayfa 98

"Sosyolojik açıdan kurumların aslında fikirler (zihniyet-KG) olduğu vurgulanmalıdır. Sosyal kurumlar, belli bir toplum ve uygarlıktaki herkes için hazır ve ulaşılabilir paradigmatik açıklama getiren fikirlerdir. Bu tip fikirler, birbiriyle bağlantılı bir dizi rol ve norma dönüştürülmüştür, böylece artık bunlar sosyal eylemi meşrulaştıran ve idare eden direktifler haline gelirler (süreklilik - KG). Bu, bir taraftan sosyal eylemin ahlaki ya da etik alanlarındaki değerleri (ya da değer modellerini) normatifleştirme biçimini alırken, diğer taraftan, ikinci bir aşama olarak, değerlerin yasal tüzükler ve kültürel zorunluluklar haline getirilerek kurumsallaştırılmasını gerektirir. Değerler (zihniyet - KG) bir kere kanunlar olarak kurumlaşınca, kendi başlarına var olmaya devam ederler(süreklilik-KG)".
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 106-107 

Batı'da ve Doğu'da bu sürecin, oluşan zihniyetin (fikirlerin) kurumlara ve kurallara (üst yapı öğelerine) dönüştürülmesi sürecinin nasıl işlediğine bakalım.

"Doğa Bilimleri Orta Doğu'da Arapça konuşanlar arasında yaklaşık beş yüz yıl süreyle dünyadaki en gelişmiş noktasına ulaşmıştı"
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 208

"İslam bilimi, ilimin bütün alanları bir arada düşünüldüğünde matematikte, astronomide, optikte, fizikte ve tıpta dünyadaki en gelişmiş bilimdi."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 89

"Doğa bilimlerindeki bu başarının en iyisi yaklaşık iki yüz yıl sonra ortaya çıkacak olan Kopernik modelinin matematiksel eşdeğerinde evrendeki gezegen modellerinin geliştirilmiş olmasında kendini göstermiştir."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 287

"Kısacası bu uygarlıkta yetenek, özveri ve yaratıcı deha eksikliği yoktu."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 287

“Bu yüzden, onuncu ve on birinci yüzyıllarda en göze çarpan özelliklerden birisi, Orta Doğu’ya yayılmış yüzlerce kütüphanenin olması, bunların genellikle camilere ve medreselere (kolejlere) bağlı olması ve buralarda binlerce el yazmasının yer almasıydı”.
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, Sayfa 118.

"Kısacası çok sayıda kitabı olan kütüphaneler, dokuzuncu yüzyıldan on üçüncü yüzyıla kadar Arap-İslam uygarlığının yükselişi boyunca tüm Orta Doğu'ya yayılmıştı."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 120

"Yani farklı biçimlerde toplanabilen ve yeniden bir araya getirilebilen birbirinden ayrı belli sayıdaki birimle kültürel unsurların herhangi bir bileşimi değerlendirildiğinde elde edilen icat ve keşiflerin yeni bileşim ve sayılarının mevcut tabanda matematiksel bir fonksiyonu olur. Var olan taban ne kadar büyük olursa gerçekleşmesi beklenen yeni bilimsel ve teknolojik yeniliklerin sayısı da o kadar artar."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 208-209

“Bu açıdan bakılınca, kültürel altyapı hazır olduğunda, yeni icat ve keşiflerin, birçok araştırmacı tarafından bağımsız olarak bulunabileceği varsayılabilir. Bu yüzden, daha önce(ve bölüm 2’de) bahsedilen Arap-İslam uygarlığının bilimsel üstünlüklerini düşündüğümüzde, Arap biliminin, daha pek çok keşif ve yeniliği doğurmasını beklemek makul olurdu.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 209

“Bu yüzden, modern astronomi atılımını matematiksel olarak gerçekleştiren, ama metafiziksel bir sıçrama yapamayan, yani Kopernik’in ortaya atmaya cesaret ettiği Güneş-merkezli yeni çerçeve içinde aynı matematiksel modelleri yerleştiremeyen Araplar, modern astronomiye ulaşamadılar. Arap bilimi bunu başaramadı, hatta gerilemeye başladı.

Normal olmayan bu sonucu anlamak ve açıklamak için, iki uygarlığın on ikinci ve on üçüncü yüzyıllardaki gelişmeleri boyunca sahip oldukları, ama birbirine benzemeyen kurumsal düzenlemelerini incelemeliyiz.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 209-210

“Kısacası, Arap-İslam Uygarlığındaki çok önemli bilimsel gelişmelerin bazıları, dışsal jeopolitik faktörlerin bu uygarlığın yıkılmasına neden olduğu sanılan tarihte ve sonrasında gerçekleşmiştir.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 293

"Benzer şekilde Arap biliminin modern bilimi geliştirme başarısızlığının deneysel yöntemi geliştirme ve kullanmadaki başarısızlıklardan kaynaklandığını ileri sürenler, Arap bilim geleneğinin deneysel teknikler bakımından ister Avrupa'da ister Asya'da olsun başka herhangi bir yerden daha zengin olduğu olgusuyla karşılaşır."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 294

“Genel anlamıyla, herhangi bir uygarlığın akıl ve rasyonalite kaynaklarının, o uygarlığın din, felsefe ve hukukunda bulunabileceği söylenebilir.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 135

"İçinde doğa kanunlarının ve doğa güçlerinin kendi kendine işlediği tahmin edilen düzenli ve tanzim edilmiş birleşik bir kozmos fikri sürekli vurgulanmıştır."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 148, sayfa 149

"Bu doğa tasavvuru, hem düzenlilik (ya da hiyerarşi) hem de yasalılık kavramını gerektiriyordu. Ortaçağ düşünürleri, bir evren olarak dünyanın, bağlantılı ve birbirine geçmiş parçaların kozmosu olduğunu keşfetmişlerdi."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 148

"Evrenin kendisi birleşik bir bütün olarak düşünüldüğünden, insanın da bu rasyonel bütünün parçası olduğu varsayılıyordu. Böylece, insanın akılla donatılmış olduğu düşünülüyordu ve bu suretle insan, evrenin düzenini okumaya ve yorumlamaya, yani doğa kitabını okumaya muktedirdi".
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 152

Ortaçağ Avrupa'sının zihinsel dünyasındaki bu fikirler bir yandan antik Yunan'dan aktarılmış, bir yandan da feodal düzenin içerdiği hiyerarşi, düzenlilik ve iç içe geçmişliğin bir yansıması olmuştur.

“İnsana, özellikle ahlaki ve etik dilemmalarla mücadele edebilecek rasyonel bir yetenek yüklüyorlardı. Batı Avrupa'da insana dair hakim felsefe ve teolojik fikirlerin, insanın rasyonelliğini vurguladığı sonucuna varabiliriz. Hem Yunan felsefi düşüncesinden faydalanan rahipler hem de daha kutsal ve teolojik kaynaklardan yararlanan rahipler, insana karmaşık akıl ve rasyonellik yeteneklerini yüklüyorlardı.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 159

“İslam teologları ve hukukçularının, kendi aralarındaki aykırılıklar nedeniyle farklı
bir insan felsefesi geliştirdiklerini gördük.. Bunların görüşleri, insanın ve insan aklının doğuştan gelen sınırlarını vurguluyordu. Dünya böyle ölümlü bir varlığın tam olarak anlayamayacağı kadar karmaşıktı dolayısıyla da aklın nasıl kullanılacağı dikkatle belirlenmeliydi.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 160

“Tanrı'nın emri bir kere ve herkes için verilmişti. Bu emir, Tanrı'nın mükemmel, tam ve bozulmamış eseriydi. ve insanın görevi ona prensip ve doktrinler eklemek değil, onu anlamaktı. Dahası, alimlerin birliği (icma), tüm temel problemleri çözmüştü. ve gelecekteki alim nesillerinin çözeceği bir şey kalmamıştı; belki sadece kutsal hukuk anlayışları derinleştirilebilir, fakat ona katkıda bulunamazlardı.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 160-161

"Benzer şekilde İbni Rüşd’ten önce hukukçu İbn Hazm, "bilgi yayılmalı, fakat yeteneksiz ve beceriksiz insanlar arasında yayılması yalnızca zaman kaybı değil fakat zararlıdır da, çünkü bilginlik taslayan fakat aslında cahil olan bu davetsiz misafirler bilime büyük zarar vermiştir" demiştir.Bu tavır yüzünden , ifadelerin anlamını gizlemek için çeşitli teknikler kullanılmıştı."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 312

"Kısacası Arap-İslam uygarlığında sıradan kişilere yönelik güçlü bir güvensizlik söz konusuydu ve Altın Çağdan sonra basılı materyalin elde edilmesini önlemek için çok çaba harcandı."
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 314

“Klasik İslam hukuku, hukukun bağımsız bir kaynağı olarak insan aklını sıkı bir şekilde sınırlamak ve bertaraf etmek için çabalarken, Avrupa ve Batı hukuku çoğunlukla tam tersi bir yolda ilerlemiştir.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa156

“Kısacası, hukuku sistemli ve tutarlı bir bilgi bütünü haline getirme ve böylece müminlerin doğru yoldan sapmalarını engelleme peşindeki ilk dönem İslam hukuk düşüncesindeki rasyonelleştirici güçler, bağımsız bir hukuk kaynağı olarak aklın rolünü bertaraf etmeyi başarmıştı.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 141

“Ortaya çıkan somut bir sonuç, Kahire'deki büyük el-Ezher Üniversitesinde
felsefenin müfredattan çıkarılması olmuştu. Yasak on dokuzuncu yüzyılın sonlarında modernliğin ulaşmasına kadar devam etmişti.”

Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 168

“Eşsiz ifadesini kullandım, çünkü daha sonra da göreceğimiz gibi, Avrupa üniversiteleri dünya uygarlığında eşsizdi ve yalnızca bu üniversiteler Yunan felsefe geleneğini kuşatıyordu. Başka yerlerde, örneğin İslam’da bu disiplinler üniversitelere alınmadı (Bölüm 5)”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 103

“Genel bir kural ve hukuki ve dini bir ilke meselesi olarak, doğa bilimleri ya da yabancı bilimler eğitimi İslam üniversitelerinde yer almadı.

Medreseler dini vakıf kanunu altında kurulduğu için, buralarda yer alan tüm çalışmaların İslam hukukuna (fıkıh) ve din bilimlerine odaklanması gerektiği varsayılıyordu.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 223-224

“Sonuç olarak, İslam metafiziği ve kozmolojisi, Yunan felsefesinin pek çok öğretisinden keskin bir ayrılık gösteriyordu.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 213

“gerçek, Yunan felsefesinin Kur’an geleneğine aykırı metafiziksel varsayımlara dayanıyor olmasıydı. Bu varsayımlar, yaradılışın doğası ile ilgili tahminlerden, doğaya ve mantıksal yargılamanın amaçlarına, insanın rasyonelliğine kadar uzanıyordu. Fakat sonuç, antik bilimlerin, yüksek öğretim müfredatından çıkarılması oldu. Eğitimin temelini, Kur’an incelemeleri, Arapça, Arapça grameri, gelenek bilimi (hadis), mirasın bölüşülmesi konusunda hukukçuları ve kadıları donatmaya yetecek kadar aritmetikle birlikte İslam hukuku (fıkıh) oluşturuyordu.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 213

“Lonca fikri, kollektif aktörlerin tek bir kişi ya da vekil olarak davranabileceği ilkesi üzerine kuruludur.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 190

 
“Kollektif aktörlere tek bir varlık gibi davranma ilkesi oybirliğiyle seçim ilkesini de beraberinde getirmiştir.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 192

 “Dahası, bu loncalarla ilgili hukuk kuramı, beraberinde anayasal hükümet, politik karara rıza gösterme, siyasi ve hukuki temsil hakkı, yasama ve yargı güçleri hatta özerk yasama ve yargılama gücü gibi politik fikirleri kuran anayasal prensipleri getirmektedir.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 173

“Başka bir kilise tarihçisinin ileri sürdüğü gibi, "Papa merkeziyetçiliğe doğru ısrarlı eğilime rağmen, tüm Kilise, seküler devletlerden daha az olmaksızın yarı özerk birimlerin bir federasyonu, birçok daha büyük ya da küçük tüzel gövdelerden oluşan bir birlik olarak kaldı.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 181

“İslam hukuku birlik oluşturan kimseleri tanımaz, bu sebepten kentler, üniversiteler ve diğer yasal özerk varlıklar burada oluşmamıştır.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 126

“Onikinci yüzyılda kurumsal varlıklara kendi kurallarını ve düzenlerini  kanunlaştırma izni verilmişti.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 194

“Medrese dini ve hayır kurumları kanununa tabi bir vakıfken Avrupa üniversiteleri, pek çok yasal hak ve ayrıcalığa sahip hukuki bakımdan özerk dernek tarzı teşekküllerdi. bu hak ve ayrıcalıklar kendi iç kural ve düzenlemelerini belirleme gücünü, mal alıp satma hakkını,çeşitli forumlarda yasal temsilci bulundurmayı anlaşmalar yapmayı, dava açma ve açılmasını kapsıyordu.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi,sayfa 249

“Medresede sertifika yöntemi, öğrenilecek malzemeyi, genellikle de kitapları aktarma izni veren ya da hak sahibi yapan icazete dayanıyordu.”
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 217

"Ancak en önemlisi Avrupalılar, üniversite müfredatının temeli haline getirdikleri bu materyalin incelenmesini kurumsallaştırmışlardır. Yerinde bir sınav sistemiyle ve yeni bir müfredatın ana gövdesini ayrıntılarıyla açıklayan Batı, aklın gücünü yücelten ve evreni -insan, hayvan, cansız- rasyonel biçimde düzenlenmiş bir sistem olarak anlayan bilimsel dünya görüşü öğretimine doğru kararlı (ve belki de geri dönülemez) bir adım attı".
Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi, sayfa 254

“Başka bir yaygın yanılgı, bir uygarlığın gerilemesi gibi büyük çaplı sosyal olguların mutlaka büyük çaplı nedenlere dayandığı anlayışıdır.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 51

“Her halükarda, başlangıçtaki ufak bir ayrımın doğurduğu bir tepki zinciri, sonuç olarak çok büyük bir etki yaratabilir.

Ortadoğu tarihi zamanla önem kazanan küçük farklılıklarının birçok örneğini sunar.”
Yollar Ayrılırken, sayfa 51

“Bu uzun dönemde Batı Avrupa’nın ticari altyapısı tedrici, ama kümülatif olarak çok önemli değişimlerden geçti. Uzun bir gelişmeler dizisi kommenda’yı zengin çeşitlilikte ortaklık biçimlerine dönüştürdü”.
Yollar Ayrılırken, sayfa 98

Bilimin doğuşu ve yükselişi bağlamında bakıldığında Avrupa ve İslam dünyası arasında açılan uçuruma zihniyet dünyasının tetiklediği bir dizi kurumsal etkenin yanında Avrupa’da bireye ve onun aklına duyulan iyimser güven, İslam dünyasında ise otoritenin mutlak gücü, bireyin zayıflığı, ona ve aklına şüpheyle bakılması damga vurmuştur. Bu ciddi farklılığın ve diğer küçük farklılıkların doğurduğu tepki zincirinin uzun bir döneme yayılan değişimlerinin kümülatif sonucu ortaya çıkan devasa uçurumdur. Yani feodalizm ATÜT'e,  demokrat zihinsel dünya, otoriter zihinsel dünyaya uzun dönemde fark atmıştır.

 
Kayıt tarihi
: 29.04.21
 
 

Bilgisayar Mühendisi, Sistem Çözümleyici. Ekonomi, Siyaset, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih,..