Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '16

 
Kategori
İnançlar
 

İslamiyet yeniliğe açık bir din midir?

İslamiyet yeniliğe açık bir din midir?
 

İslamiyetin yeniliğe açık bir din olup olmadığını söylemek için, Müslüman ülkelerin gerek kendi içlerindeki insani ilişkileri ve gerekse diğer toplumlarla barış içerisinde yaşayıp yaşamadıklarına bakarak söylemek mükündür.

İkinci bir önemli nokta ise, ortak toplumsal fayda sağlayan pozitif bilimler ve teknolojik araçların icadının kullanım şekli de önemli bir değerlendirme diyebiliriz. Ancak yenilikler bireylerden tutalım her toplum ve siyasi yapılarda farklı çağrışımlar uyandırmaktadır.

Örneğin kimi kişi ve toplumlar yalnızca yeme, içne, giyinme ve kullanmış olduğu araçlara göre yeniliği anlarken; kimi birey ve toplumlarda ise düşünce, eğitim ve çevresiyle kurmuş oldukları ilişkilere göre yorumlamaktadır.

Dünya toplumlarının büyük bir çoğunluğunda, yenilikçilik genellikle teknolojik gelişmelere bağlı olarak düşünüldüğünden, doğanın ve insanlığın geleceği ne kadar tehlikeye attıldığı ise, hala tam olarak hesap edilmiş değildir.

Genellikle yenilikçi ve modernliği kendi yaşam felsefeleri sayan Avrupa, bazı Asya ülkeleri ve diğer Batılılar, dini yapılar başta olmak üzere, insan ilişkilerinde ve pozitif bilimlerde önemli aşamalar kaydetmişlerdir. Ancak bu demek, her şeyi doğru yaptıkları anlamına gelmemektedir.

Özellikle adı geçen bölge ülkeleri aşırı derecede ve anormal düzeylerde teknolojik üretim ve dağıtımını yapmaları neticesinde, doğa ve insanlık ciddi anlamda tehdit altındadır.

Halbuki aşırı derecde teknolojik araç ve gereç üretmektense, Evrensel kurallara göre başta doğayı tahrip etmeden ve aynı şekilde insan yaşamını koruyup kolaylaştıran ortak sistemlerin icadıyla, insanlık önemli tehlikelerden korunmuş olacaktır.

Bunun içinde tüm düyaya hitap eden bağımsız Akademik kurumların araştırmalar yapıp, insanları aydınlatılması gerekir. Malesef bağımsız ve ciddi bir Akademik kurumun olmaması yüzünden, bireyler daha çok kendi çabalarıyla bir sonuç elde etmeye çalışmaktadırlar.

Bu da sürekli bireysel ve kendini düşünen bir mantığı oluşturduğundan, bahsi geçen ülkeler daha hızlı ve rekabetçi bir şekilde teknolojik yarış içerisine girmiş bulunmaktadırlar.

Buraya kadar kendisini modern ve yenilikçi gören ülkelerin genel yapılarını kısaca özetledikten sonra, içerisinde bulunulan teknolojik çağa rağmen, hala 1500 yıl önceki İslam mantığında israr eden Müslüman ülkelerin durumunu daha yakından incelemeye çalışalım.

Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden Asya, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerinde, İslam topluluklarının hiçbirin de yenilik diye herhangi bir düşünceleri bulunmamaktadır. Çünkü İslam mantığı tüm yenilikleri Şeytani olarak görmektedirler.

Diğer taraftan dünyada icat edilen her yeni araç ve gelişimi satın alarak hor ve görgüsüzce kullanmaları, İslam toplumluklarında tedavisi kolay olmayan bir hastalıkla yaşandığını söylemek haksızlık olmasa gerek. Gerçekten bu toplumların mevcut psikolojileri içler acısı bir durumdur.

Nedeni ise; bu toplumlar İslam din kurallarına göre yaşayıp, her şeyin İslamın emrettiği şekilde olmasını istemeleridir. Buna rağmen ne kendileri bir şey üretirler ne de üretenlere saygı ile yaklaşmayı asla düşünmezler.

Müslüman ülkelerin ikinci bir çelişkileri ise, yenilikleri sadece giyim, kuşam ve kullanılan araçlara göre değğerlendirip, dış görünüme önem vermeleridir.

Dış görünüm şeklinde yeniliği anlayıp yaşayanların başında Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır. Çünkü Türkiye hala basit mekanik üretimlerin dışında, diğer tüm ağır sanayi ve teknolojik makinaları her zaman dışarıdan satın almayı sürdürmektedir. Veya tüm ihtiyaç duyduğu teknolojik ürünleri ithal ederek topluma sunmaktadır.

Müslüman ülkeleri böyle bir mantığa mecbur eden yapı ise, İslamiyetin 1500 yıl önceki dünya ve insan zekesına göre yaşamayı istemesidir.

Halbuki günümüzdeki dünya ve insan zekası ile 1500 yıl önceki dünya ve insan zekası arasında tahmin edilmeyecek büyüklükte değişim ve yenilik gerçekleşmiştir.

İslam ülkelerinin büyük bir çoğunluğu bundan 30-40 yıl önce, başta telefon ve televizyon olmak üzere, elektronik eşyaların hepsini Şeytan icadı deyip, kullananları şeytalıkla suçlayarak, Televizyonları sokak ortasında param parça ederlerdi.

Ama bügün bakıyorsun aynı İslam mantığı devam ettirildiği halde, herkesten çok kendileri bu icatları hor ve görgüsüzce kullanmaktan en ufak bir çekince duymamaktadırlar.

Bununla ilgili İslama yapılan eleştirler çoğalınca, bazı dini Alimler (Sözde İlim Adamları) efendim Kuran da teknolojik icatlarla iligili şöyle Ayetler var, kimse İslam toplumunu bununla suçlayamaz gibi bir takım asılsız savunmaları yapsalarda, eski tutumlarında en ufak bir değişiklik görülmemektedir.

Ve yine aynı şekilde bir takım Dini Alimler (Sözde İlim Adamları) Kuran daki Ayetlerle göstermelik bağlantılar kurup, Hadis ve Fıkıhlarla toplumsal yaşama cevap olmaya çalışmış olsalarda, çok fazla bir şey değişmemiştir.

Bununla sözde Kuran da her türlü bilimin var olduğu, batılıların Kuran daki bu kaynakları kullanarak bilimsel çalışmalar yaptıklarını iddia edip dünyaya yalan söylemekten de asla çekinmemektedirler.

Madem Kuran da her türlü bilimsel ibareler vardı, sizler neden icat etmediniz? Ya da icat edilenleri neden sürekli şeytan icad olarak değerlendirmektesiniz? Bu tür sorulara verecekleri hiçbir doğru cevapları bulunmamaktadır.

Çünkü Kuran da, basit bir iki fen bilgisi ile insanların Arap çöllerinde nasıl ilişki kuracaklarının dışında başka hiçbir kaynak bulunmamaktadır.

Bu yüzden, İslam ülkeleri sürekli ikilem arasında kalıp, psikolojik açıdan Büyüklük (Megalomani) ve Aşağılık Kompleksi içerisinde, çatışmalı bir ruhla yaşamlarını sürdürmektedirler. Bunu şu gerçeklerden anlayabiliyoruz.

Araplar başta olmak üzere diğer Müslüman ülkelerin hemen hemen hepsi, İslami anlayışla bir yere varamdıklarını bildikleri halde, Bağnaz din ve ırk milliyetçiliğine sarılarak bu açıklarını kapatmayı düşünmektedirler.

Bu tutucu ve bağnaz anlayışı topluma rahat şekilde aşılamaları için de, ciddi bir Büyüklük (Mogalomani) hastalığına sarılmışlardır. Çünkü Müslüman topluluk olarak önce kendilerini beğenmiş bir yapıyı oturtmadan, diğer kültür ve değişimlerin asimilasyunundan kendilerini koruyamayacaklarını bilmektedirler.

Bu da doğal olarak Müslümanları bencil ve bağnazlaştırırken, diğer taraftan da başka toplumların yeniliklerine özenmesini yaratmaktadır.

Ve Müslüman ülkelerin hepsi, batının icat etmiş olduğu her türlü araç, gereç ve malzemeleri kullanmalarına rağmen, batıyı şeytan ve kafirlikle suçlamayı da ihmal etmemektedirler. Bu düşünceyle Müslümanların ne kadar karanlık bir karakterle yaşadıklarını söylemenin dışında, farklı bir ifade şekli bulunmamaktadır.

Çünkü icat edilen her yeni teknolojik araçlar, İslamın temel mantığına göre haramdır. Neden? her şeyi tanrı var eder de ondandır. Böylece sürekli bağnazlaşmayı tek kurtuluş yolu görmektedirler.

Radikal İslamcı bu anlayışlar bulundukları her yerde, her türlü Yeniliğin gelişmemesi için çeşitli engel, baskı ve şiddeti uygulamayı büyük bir Allah ve İslam sevgisi olarak görmektedirler.

Aynı şekilde İslamın içinde olup yenilikten bahsedenleri ise, İslamı inkar ediyor diye suçlamaları İslam da her zaman derin bir çatışmanın olduğunu gösterir.

Bu da giderek İslamın daha da radikalleşip bitişe doğru hızlı bir yol alışının en açık ifadesidir. Tüm gerçekler bu şekilde iken, İslam da henüz Yeniliğin var olduğunu söylemek şimdilik ve de yakın gelecekte mümkün değildir.

Cemal Zöngür

 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..