- Kategori
- Kent Yaşamı
İstanbul' da kesintisiz bir yaşam
Bir düşünsenize; dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Paris'te günlerce suların akmadığını ve elektriklerin yanmadığını. Her halde Fransa; Ortaçağ Avrupası'ndaki halinden daha ilkel yapıda bir kimliğe bürünürdü.
İstanbul da, tıpkı Paris gibi. Dünyanın güzeli bir başka şehir... Bu topraklarda altı asır hüküm süren bir imparatorluğun geride kalan mirası. Öyle ki; ülkemize her yıl gelen onlarca Avrupalı turisti, her ne kadar geçmişte atalarının ihtilâflar ve farklılıklar taşıdığı, zaferle sonuçlanan bir dünya savaşı sonrasında topraklarını parsel parsel aralarında paylaşıp, işgâl ettikleri bir imparatorluğun payitahtı (başkenti) olsa da; güzelliğiyle kendine mest etmiş bir 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ.
Geçtiğimiz hafta, Süleyman Bey'in (Ekim) bir yazısını okumuştum:
"Hollandalılar, "İstanbul'da tuvalet var mı?" dediler", Haber; 17.02.2007. Hayli kinayelerle dolu olan bir yazıydı. Süleyman Bey'in de üslubudur bu; bildiğiniz gibi. Gerçi görüntüler tersi bir durumu anlatıyor olsa da; Avrupalı ülkeler, bizi hâlâ kara çarşafların içinde ve medeniyetten, çağın gereksinmelerinden uzakta bir toplum olarak görüyorlar; Osmanlı Devleti'nin etkisinde.
Bir de sular ve elektrikler kesilince İstanbul'da...
Su; bildiğimiz gibi hayatımızda çok önemli yeri bulunan yaşam sıvımız. Susuz geçen bir hayatı düşünmek bile istemeyiz.
Elektrik ise, bizim için medeniyetin anlamı olur. Yoksa bir düşünsenize; Edison'ın elektriği icadından önce Avrupa'nın gaz lambalarının altındaki karanlık halini.
Ne elektriksiz yapabiliyor insanoğlu; ne de susuz kirlerinden arınabiliyor.
Ama en fazla, su kesintisine direnemiyor İstanbullu. Zamanında yatırılmayan faturalar bir yana; bir de günlerce giderilemeyen şehir arızaları, neredeyse felç bir durumda bırakıyor İstanbul milletini. Günlerce yıkanamayan tabaklar, çanaklar ve kokan bedenler...
Elektriğin olmadığı günlerde ise; pişmeyen yemekler, yine yıkanamayan çamaşırlar ve dahası kışın ısınamayan evler...
Kısacası ikisi de olmayınca hayat, neredeyse yaşanılmaz bir hal alıyor. Bir an için kendimizi, ilk insanların mağaralardaki yaşamlarına dönmüş hissediyoruz.
Şimdi musluğu çeviriyorum: OH BE! SULAR AKIYOR. Medeniyet varmış diye şükrediyorum.