Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '14

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul kafası

İstanbul kafası
 


 


Nusretiye Camii' nin içinde soluduğun heybet, Kalenderhane' nin içinde bir Kilise' yi Cami' ye çevirebilmenin azametine dönüşür. Secde ederken atalarının Hak için verdiği savaştan miras haklı gurur, değer yüzüne.

Ayazpaşa' nın merdivenli daracık sokaklarından inersin Pürtelaş' a. Çakır keyif küfürbazların sinkafları yapışır sallana sallana Pürtelaş Sokağın camından cumbasına .

Ezilmesen de arbedesinde kaybolursun Kazancı' nın.

Yüksek Kaldırım' dan Voyvoda' ya inince, Dersaadet'in Avrupa sı Beyoğlu' ndan sonra ikinci kez yoluna çıkar. Kamondo Merdivenleri' nden çıkıyım dersen Cadde-i Kebir' e, biraz yorulursun belki ama Müslüman'ın ve Gayrimüslüm'ün adımlarının ortak bir kaderde nasıl buluştuklarını anlarsın bir zamanların İstanbul' unda.

Moli' nin kitap kafesinde içtiğin acı kahve kokusu kaplarken ortalığı, sanki İstanbul' da çıt çıkmıyor gibidir. Okuduğun kitabın sayfalarını çekirdek gibi çıtlarsın bir solukta.

Karaköy Rıhtım' da günbatımını şafağa bağlamak zamana düğüm atmak gibidir. Hiç bitmesin, büyüsü hiç bozulmasın istersin.

Sebo' da mükellef bir kahvaltı yaparsın. Bi simit, beyaz peynir, üç beş zeytin, çay.

Vapurdan inen Sen Boneit' li Liselilerin gürültüsü patırtısı yabancılığını yüzüne vurur. Ama o anda bunu sadece bir Allah bir de sen bilebilirsin. Saat kimsenin bilmediği günahların için tövbe etme vaktini gösteriyordur. Bu anı ıskalamasan iyi edersin. Çünkü o, zamanın da mekanında gerçek sahibi, Şah damarın kadar yakındır sana.

Kallavi Sokak tabelasıyla başlayıp Büyük Londra Oteli ile biten sokak öyle bir koridordur ki; Çerkez Ethem' le başlayıp, Kraliçe Elizabet 'le bitiyor gibidir adeta. Ve bu taş duvar koridor, sokağa serilen sandalyeleri kaldırılıp atılmış da olsa Fıççın'ın kurabiyelerinden uzaklaştıramaz seni.

Birden Tophane' ye iniverirsin. Hiç görmediğin Tophane Kabadayılarının düşük omuz fiyakası mı sahtedir; yoksa Sapanca' da daha onbeşinde düşürmeye başladıkları omuzlarıyla kabadayı olunduğunu sanan yeni yetme çocuklar mı, bilemezsiz.

Asmalımescit' de, Balo Sokak' da geceyi güne bağlayıp, ayılmak için Kasımpaşa' daki Deniz Lokantası' ına çorbaya giden Cumartesi artıklarıyla, Aşiyan Sahili' nde karşılaşırsın. Onların artığı oldukları Cumatesiler seni, ardı olduğun kuşağın çocuklarının Cumartesilerinin olmazsa olmazı Trt 2 ' deki " Atilla İlhan' la Zamana Yolculuk " programına götürür. Yana eğilmiş şapkasıyla bir bütün olmuş gülümsemesini hatırlarsın. Bir de Aşiyan' ın kıyısından sırtına bakıp gözüne çarpan mezar taşında Atilla İlhan yazdığını görünce dilinden bağırarak dökülen şu satırlara engelleyemezsin: " Atilla İlhan... Selam Baba Selam... Cennet Mekan... " Sadri Alışık abimizin " Turist Ömer Selamını " verip bir Fatiha okursun her ikisinin de ruhlarına. Ve içinden fısıldarsın; " Ben sana mecburum bilemezsin. Adını mıh gibi aklımda tutuyorum.... " dizelerini.

Çukurcuma eskicilerindeki eski eşyalardan ziyade, üzerlerine yapışmış hatıraların kokusuna doyamaz, Cezayir' den inip aşağı bi tur daha atarsın Çukur' un Cuma' sına. O sokağa, alafranga bir ortamdaysan " Fransız " ; alaturka bir ortamdaysan " Cezayir " demek nasıl bir eyyamdır böyle diye de düşünmezsin hiç.
 Şair Nedim'den yürüyerek gidersin evine. Oranın eskisi İstanbullu komşularından hiçbiri Fulya demez o semte. Onların bucağı da köyü de Nişantaş' dır. Ve nerde oturduğun sorulduğunda aynı onlar gibi, Fulya demez Teneke Mahalle' de oturuyorum dersin.

Ihlamur kasrının duvarında akşam çökünce beliren seyyar kebapçının dumanında buluşur taksicisi, öğrencisi, patronu, vardiyacısı, sağcısı, solcusu, futbolcusu.

Beşiktaş köy içinin en salaş dükkanı, omzundaki havlusuyla seksenine merdiven dayamış balkaymakçı Pando' nun kahvaltıcı dükkanıdır. O kadar sevimlidir ki aynı kahvaltıya herkesten farklı hesap almasına hiç kızmasın.

Serencebey yokuşunu elindeki poşetlerle çıkan başörtülü teyzeler eski bir İstanbul' un frangmanı gibi gelir. " Yardım edeyim teyze " dediğinde yüzünde beliren korku da yeni İstanbul' un resmi.

Lüferi Rumeli Fener köyünde yersen lüferin de gözleri fener gibi çakar, seninkiler de hesabı görünce yuvalarında çakmak gibi çakmaz.

Kanlıca'da herkes yoğurt yemeye gelirken sen iskelesi kenarındaki yalı önünde yemlenen sarı kanatlar için oralarda daire çiziyorsundur.

Pürtelaş'daki kendine özgülüğün Kadıköy tarafındaki muadili Kuşdili sokaktır. Girdin mi bir ucundan kendinden geçersin.

Herkesin kendi kafasına göre bi İstanbul'u var. Bizimkisi de anlatmakla bitmez bi yazının kaplayacağı yer kadar. Fakat şimdilik yerimiz dar.

Fakat şimdilik...
  

 
Toplam blog
: 70
: 289
Kayıt tarihi
: 26.07.14
 
 

Sapancalı, Üniversite mezunu, satış pazarlama sektöründe çalışan Errare Humanum Est ve Dum Spiro ..