Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '09

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul'u gelen kuşatmış, giden kuşatmış - 3

İstanbul'u gelen kuşatmış, giden kuşatmış - 3
 

II.Mehmet Donanma Komutanına kızıp, atını denize sürmekten çekinmedi... r.alıntı


OSMANLILAR SURLAR ÖNÜNDE

Ayten DİRİER

Bizans sınırında kurulan Osmanlı Beyliği, Osman Bey Döneminde Koyunhisar(Bafeon) Savaşı’nda(1302) II.Andronikos yönetimindeki Tekfurların birleşik ordusunu yendi. Orhan Bey Döneminde ise, Doğu Roma’nın toplayabildiği son orduyu, Maltepe (Pelekanon) Savaşı’nda yok etti.(1329) İstanbul, 1329-1453 yılları arasında Surlar, Grejuva, Rehin Şehzadeler, akrabalık bağları ve Bizans entrikalarıyla varlığını koruyabildi.

Osmanlı Devleti Rumeli’nin Fethinden sonra imparatorluğa oynamaya başlarken, İstanbul sınırlarının ortasında bir çıbanbaşı gibi duruyordu. Özellikle iki yaka arasında, askerin geçirilmesinde büyük güçlük ve gecikme yaratıyordu.

Daha önce saydığımız gerekçelerle bir an önce fethedilmesi gerekiyordu.
Özellikle Yıldırım Bayezit Han, Hıristiyanlığın Doğu’daki son kalesini düşürmek için çok uğraştı, ama bu dokuz canlı şehir sadece Batı değil, Doğu’dan da gelen, beklenmeyen yardımlarla hep kurtuldu. Meleklerin dişi mi, erkek mi tartışmalarının yaşandığı bir sırada, fetih II.Mehmet Han’a nasip oldu.


Osmanlılar İstanbul’u yedi kez kuşattılar:

1-1391 KUŞATMASI: D.Roma İmparatoru V.Yuannis Paleologos ile Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezit arasında bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşmaya göre imparatorun oğlu ve saltanat ortağı Manuel, Bursa şehrinde rehin tutuluyordu. Manuel, Osmanlılardan izin almadan şehirden dışarı çıkamıyordu.

1391 yılında Yuannis ölünce taht ve tacı başkasına kaptırmamak için, izin almadan gizlice yola çıktı. İstanbul’a varır varmaz yönetimi eline aldı. Bursa’dan izinsiz ayrılmasının nedeni; Y.Bayezit’in onu kolay salmayacağı ve ağır koşullar ileri sürerek, kendisine tam olarak bağlaması endişesiydi.

Bir süre sonra Y.Bayezit’ten aldığı ültimatom, endişelerinde haklı olduğunu gösterdi. Ültimatomdaki istekler gerçekten ağırdı:

-İstanbul dışında kalan tüm toprakların Türklere bırakılması,
-İstanbul’da yaşayan Türkler için bir ibadet yeri ve mahkemesi bulunan bir mahallenin kurulması,
-Yıllık verginin arttırılması ve Galata’nın Osmanlılara askerî garnizon için bırakılması.

Bu durum karşısında şaşıran genç ve deneyimsiz imparator, Avrupa’ya
Yardım için gönderiği elçilere güvenerek, Osmanlıların isteklerini reddetti.
Bunu fırsat bilen Y.Bayezit İstanbul’u kuşattı.

Osmanlıların bu ilk kuşatması başarıyla sonuçlanabilirdi. Ama Rumeli’den gelen haberler pek iç açıcı değildi. Macar Kralı Sigismund, Osmanlı topraklarına saldırmak üzereydi. Bundan habersiz olan Manuel, Yıldırım’ın sıkıştırması üzerine, ağır barış koşullarını kabul etti. Bunun üzerine kuşatma, ablukaya çevrilerek, Yıldırım Edirne’ye gitti.
Böylece Osmanlıların ilk girişimi sonuçsuz kaldı.

2-1395 KUŞATMASI: Y.Bayezit Anadolu ve Rumeli fetihlerini güvence içinde yapmak için, Balkanlar’daki Hıristiyan Devlet Başkanları ile bir kongre düzenledi. Kongrede, Manuel Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçmemeyi kesin ve açıkça belirtmedi. Dört yıldır süren ablukadan kurtulmak için Avrupa Devletlerine gizlice baş vurduğu, şehirde savunma önlemleri aldığı öğrenildi. Ayrıca dört yıl önceki barış koşullarını uygulamaması, bir Türk Mahallesi kurulmasına yanaşmaması Y.Bayezi’i kızdırdı. Şehir bir daha kuşatıldı Ama talih genç imparatordan yana güldü. Büyük bir Haçlı Ordusu’nun, Never Kontu Korkusuz Jan kumandasında sınıra yaklaştığı duyuldu. Kuşatmayı kaldıran Yıldırım Bayezit, adına yaraşır bir hızla Balkanlara geçti.

3-1397 KUŞATMASI: Niğbolu Zaferi ile haçlıları ağır bir yenilgiye uğratan Y.Bayezit, artık D.Roma’yı hiçbir kuvvetin kurtaramayacağını düşünerek, Anadolu Hisarını yaptırdı. Ayrıca Karadeniz yöresini de donatarak şehre denizden gelecek yardımların önünü kesti.

Şehrin artık avucunda olduğunu düşünen Y.Bayezit, Manuel’e bir ültimatom göndererek, bu kez şehrin teslimini istedi. İmparator bunu da reddedince, şehir kuşatıldı. Alınan tüm önlemlere karşın, şehir dışardan yardım aldığından kuşatma uzun sürdü. Bu durumdan bıkan imparator, İstanbul’da bir Türk mahallesinin kurulması, Türkler için ayrı bir mahkeme kurularak, Türk bir Kadı’nın atanması, camide Y.Bayezit’in adına hutbe okunması, yılda onbin altın vergi verilmesi gibi ağır koşulları kabul edince, kuşatma kaldırıldı.

4-1400 KUŞATMASI: Manuel, yukarıda belirtilen ağır koşulları, şehri kurtarmak için kabul etmişti. Tehlike geçer geçmez Türklerden kurtulmanın yollarını aramaya başladı. Bunun ancak büyük bir Haçlı Ordusu ile geçekleşebileceğini düşünerek, Avrupa’ya gitti. Bunu haber alan Y.Bayezit, şehri kesin olarak ele geçirmek için harekete geçti. Artık Manuel ve D.Roma’yı değil Avrupa, Mesih bile kurtaramazdı… Böylece Y.Bayezit şehri dördüncü kez kuşattı. Surlar toplarla dövüldü, dışardan gelen yardımlar engellendi. Şehirde her türlü kaynaklar kısa sürede tükendi. Bu durum halkın da savunma gücünü kırdı. Açlığın yanı sıra ayaklanmalar baş gösterdi.

Halk savunmadan umudunu kesince, şehrin Türklere verilmesini istemeye başladı. Balkanlar’da ilerleyen Türklerin kurduğu düzenden, ora halkının ne kadar mutlu olduğunu biliyorlardı. Manuel’de Avrupa’dan umduğunu bulamayınca, teslimden başka kurtuluş yolunun olmadığını anladı. Şehrin teslimi artık gün sorunuydu. Ama Doğu Roma’nın bin yıldan fazla yaşayacağı sanki tarihe kazınmıştı. Bu kez de kurtuldu! Hem de hiç ummadığı bir yerden, Doğu’daki Türkler tarafından…

Türk-Moğol Hakanı Timurlenk, Hıristiyanlarla cihad yapan Y.Bayezit’in doğu sınırlarını önemsiz nedenlerle vurdu. Sivas kalesini yakıp yıkarak, halkını diri diri gömerek öldürttü. Bu acı haberi duyan Y.Bayezit, Timur ile kesin bir şekilde hesaplaşmak için, kuşatmayı tekrar ablukaya çevirdi ve Anadolu’ya geçti. Y.Bayezit, Timur’a Ankara’da yenilince abluka 1402 yılının Temmuz ayında kendiliğinden çözüldü.

5-1412 KUŞATMASI: Ankara Savaşı’ndan sonra başlayan Fetret (Buhran) Devri’nden yararlanan Manuel; yıllık vergiyi kestiği gibi, Osmanlılara bağlı olmaktan da kurtuldu. Bu arada Yıldırım’ın oğulları arasındaki taç ve taht mücadelesini körüklüyor, gizlice de Çelebi Mehmet’i tutuyordu. Bu durumu öğrenen ve Edirne’de sultanlığını ilan eden Musa Çelebi, İstanbul üzerine yürüdü. Şehri kuşatarak, surlarını topla dövdürdü. Ama Çelebi Mehmet’in yandaşı olan Manuel, ondan yardım dileyince; Musa Çelebi arkadan vuruldu. Bu durum karşısında kuşatmayı kaldırarak, kardeşinin askerleriyle savaşa girişti.

6-1422 KUŞATMASI: Çelebi Mehmet, Anadolu ve Rumeli birliğini sağlayınca, dostu ve yandaşı Manuel, O’na baş eğerek iyi geçindi. Böylece İstanbul on yıl Türk tehlikesini duymadan yaşadı. Ama tarihi boyunca rahat durmayan, çevirdiği entrikalarla kendini en büyük tehlikelerden bile rahatlıkla kurtarabilmiş bir devlet, eski alışkanlığını bırakır mı? On yıllık rahat yaşantı onlara batmaya başlamışken, Çelebi Mehmet öldü.

Bunun üzerine Osmanlı Devleti’ni yeniden bir iç bunalıma sürükjlemek için, Yıldırım Bayezit’in Limni adasında tutsak bulunan oğlu Mustafa Çelebi serbest bırakıldı. Hatta Rumeli’ye gitmesine ve eski yandaşlarıyla buluşmasına yardım edildi.

Çelebi Mehmet’in yerine Bursa’da tahta çıkan oğlu II.Murat, uzun savaşlardan sonra Mustafa Çelebi(Düzmece)’yi ortadan kaldırabildi. Bu olayı başına Manuel’in getirdiğini bildiğinden, yaptığını yanına bırakmamak için İstanbul’u kuşattı. Şehir kısa sürede gücünü yitirdi. Manuel ılımlı teslim koşulları ve çareleri düşünürken, Anadolu’da II.Murat’ın kardeşi Şehzade Mustafa’nın baş kaldırdığı duyuldu. II.Murat, Manuel’e ağır barış koşullarını kabul ettirdikten sonra Anadolu’ya geçti. Böylece Haziran ortasından Eylül sonlarına kadar süren kuşatma sona erdi.

Bu kuşatma sırasında Rumlar bir öykü de uydurdular: Güya Türkler son saldırıyı yapacakları sırada surlar üzerinde yeşil elbiseli bir kadın hayaleti görerek, korkup kaçtılar. Hayalet de Meryem Ana imiş… Oysa durumu kendileri de biliyordu; Anadolu’da bir fitne ateşi yakmışlardı. Bunun da kısa sürede söndürülmesi gerekiyordu. Fakat ne kadar uğraştılarsa da sonlarına adım adım yaklaşmayı engelleyemediler.

7-1453 KUŞATMASI: II.Mehmet babasının ölümü üzerine üçüncü kez tahta geçerken tek bir hedefi vardı öncelik taşıyan; İstanbul… Anadolu ve Rumeli’de sınırları günden güne genişleyen Osmanlı Devleti’nin içinde bir çıban gibi duran ve sürekli rahatsızlık veren bu köhnemiş devleti ortadan kaldırmak için, gecesini gündüzüne katarak çalışmalara başlayan genç sultan aşağıdaki önlemleri aldı:
*Rumelihisarı’nı yaptırarak, Batı’dan gelecek yardımları kesti.
*Komşu devletlerle barışı kuvvetlendirdi.
*Macar Urban’a Şahi adı verilen büyük bir top döktürdü.
*Haliç’in ağzını zincirle kapatıp, donanmayı Marmara’dan Haliç’e kızaklar üzerinden kaydırdı.

Kuşatma 6 Nisan’da başladı ve 53 gün sürdü. 29 Mayıs 1453 Salı günü şehre girildi. Böylece 1058 yıl süren Doğu Roma İmparatorluğu’ da (Batı Roma İmp.da Türklerin başlattığı Kavimler Göçü ile sarsılmış ve sonunda yıkılmıştı.) genç bir Türk’e boyun eğerek tarihten silindi. Böylece temeli 1071 yılında atılan Anadolu Türklüğü bu büyük olayla daha da sağlamlaştı.

İstanbul’un Fethi, Avrupa’da Rönesans ve Coğrafi Keşiflerin başlamasına neden olduğu gibi, günümüze kadar izleri silinmeyen bir korkuya da yol açtı. Kısa sürede Osmanlıların Otranto’yu alarak, Tuna’nın kuzeyinde at koşturup, Viyana’yı iki kez kuşatmaları korkuyu paniğe dönüştürdü. Bu korkunun yol açtığı, Avrupalıların güçlerini birleştirme çabaları, günümüz Avrupa Birliği’nin temelini attı.

Bugün Türkiye kendisine karşı kurulmuş bu birliğe girmeye çalışıyor. Nankör Frasa’dan, çıkarcı Almanya’ya kadar AB’deki geniş bir kesimin direnişinin gerçek nedeni, bilinçaltlarında yaşayan bu korkudur.

Fethin 555. yıldönümünde İslâmbol, İstambul, Asitane ve İstanbul adıyla anılan Dünyanın en güzel şehrine baktığımızda ise, 77 milletin kuşatması altında olduğunu görürüz. Kimi genlerindeki doyumluk için, kimi de ard niyetle bu harika şehri hırpalıyor, yağmalıyor, satıyor… Doğa bile bu yıpratmaya dayanamayıp, deprem afetini Demokles’in Kılıcı gibi altından sallıyor…

./...
 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..