Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Nisan '13

 
Kategori
Tarih
 

İstanbul`un gönül Sultanları: Eyüp Sultan Hazretleri(r.a) III. Bölüm

İstanbul`un gönül Sultanları: Eyüp Sultan Hazretleri(r.a) III. Bölüm
 

Sultan Mehmed Han için, İstanbul’u almak bir hedefti. Bu hedeften ölmek var dönmek yoktu. O daha 2 yaşında bir şehzadeyken büyük tasavvuf alimi Hacı Bayram Veli, Edirne’ye gelmişti. Babası Sultan Murad, heyecanla, Hacı Bayram’a, “Şehim ne dersin, İstanbul’u alabilecek miyim?” diye sormuştu. Hacı Bayram Veli, bir süre padişahın yanında duran Şehzade Mehmed’e bakmış ve Padişah’a, “Hele, şu küçük şehzade bir büyüsün de, sizinle o zaman konuşuruz,” demişti. Şehzade Mehmed’in bilincine, İstanbul’u alma düşüncesi ilk kez o zaman, yerleşmişti. 1444-1446 yılları arasındaki ilk başarısız hükümdarlığının ardından tahtan indirilip, Manisa’ya gönderilmişti. Ama bu durum, O’nu yıldırmamış aksine daha da çok bilemişti. Manisa’ya gönderildiği dönemde, bütün planlarını İstanbul’u ele geçirmek üzerine kurgulamıştı. İkinci defa tahta çıktığın da ise, ilk işi, kurmayı planladığı, “kuvvetli bir merkezi güce sahip” imparatorluğu için, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinapolis’i fethetmek için hazırlıklara başlamak oldu. Tarih, Nisan 1453’ü gösterdiğinde, 21 yaşında genç bir padişah olarak İstanbul kapılarına dayandı.

Lakin, İstanbul’u kuşatan Sultan Mehmed Han’ın derin bir üzüntüsü vardı. O, yıllar önce İstanbul kuşatması sırasında vefat eden, Ebu Eyyub’ün(r.a) kayıp mezarını bulmak istiyordu. Ama çabaları bir türlü sonuç vermiyordu. Hocası Ak Şemsettin’de, padişahın bu arzusundan haberdardı. Bir gece rüyasında, Ebu Eyyub’ün(r.a) mezarı kendisine bildirildi. Padişaha müjdeyi verdi. Bu müjde karşısında padişah hemen yola çıkmak istedi.

Padişah ve hocası Ak Şemsettin önde olmak üzere, askerlerle birlikte, rüyada gösterilen yere gittiler. Vardıklarında, Ak Şemsettin seccadesini yaydı ve namaz kılmaya başladı. Namazda Ak Şemsettin’in secdesi o kadar uzun sürdü ki, askerler huzursuzlanmaya başladı. Namaz sona erdiğinde Ak Şemsettin, iki arşın kadar kazılınca bir beyaz mermer çıkacağını anlattı. Orası kazıldı. Ak Şemsettin’in dediği gibi beyaz mermer meydana çıktı. Mermerin üzerinde, “Haza kabri Halit İbni Zeyd” ibaresi yazılıydı. Ebu Eyyub’ün, (r.a) yani o tarihten sonra İstanbul’da, Müslümanların bir simgesi olacak Osmanlı dönemindeki adı, “Hz. Halid” günümüzdeki adı ise, Eyüp Sultan Hazretleri`nin(r.a) kabri bu şekilde bulunmuş oldu.

Ebu Eyyub`ün, (r.a) kabrinin bulunması askerler arasında büyük bir coşku yarattı. Askerler, din büyüklerinin de bu savaşta yanlarında olduğuna inandılar. Bu durum İstanbul’un fethinde önemli rol oynadı. Derler ki, bu savaş sadece ordular arasında değil, kutsallar arasında da cereyan etmiştir. Ulubatlı Hasan’ın ölürken surların üzerinde Hz. Muhammed’i (s.a.v) görmüş olması bir hayal değildir.

İstanbul’un fethinin ardından Ebu?l-Feth (Fethin Babası) olarak da anılmaya başlanan, Fatih Sultan Mehmed Han’ın emriyle, Eyüp Sultan Hazretleri’nin(r.a) mezarının bulunduğu yerde, şehrin, ilk camii ve ilk külliyesi oluşturuldu. Eyüp Sultan Hazretleri(r.a) için yaptırılan külliye tamamlandıktan sonra, etrafına evler inşa edildi. Fatih Sultan Mehmed Han, bu külliye çevresine, Bursa’ dan gelenlerin yerleştirilmesini emretti. Böylece “dini bir anının” etrafında, şehrin Bizans surları dışında yer alan, ilk yerleşim bölgesi kurulmuş oldu.

Osmanlı döneminde, Eyüp Türbesi, Fatih Vakfiyesi gereğince, cuma geceleri açık bulunur ve Kur’an okunurdu. Hayır sahipleri de, pazartesi ve Kadir Gecesi, Kur’an okutulması için tesisler yaptırmışlardı. Türbede, 10 türbedar ve 72 Kur’an okuyucusu olmak üzere 117’ye baliğ vazife sahibi bulunmaktaydı.

Eyüp Sultan Türbesi`nin, geometrik yapısı birçok İslam eserinde olduğunca sonsuzluğu çağrıştırır. Sekizgen yapı cennetin sekiz kapısını sembolize eder. Eyüp Sultan Türbesi, sandukasının ayak ucunda bir pınar, avlu ortasında asırlık bir çınar bulunmaktadır. Eyüp Sultan Camii`nde, minberin iki tarafında etrafı yeşil atlasla çevrili siyah Kabe örtüsünden iki sancak vardır. Bu çifte sancaklar, Ebu Eyyub`ün (r.a) mahşer günü altında toplanılacak bayrağının hatırasını yaşatır. Eyüp Sultan Türbesi`nin girişinde bir hadis-i şerif asılıdır Türkçe anlamı şöyledir: “Hal ve kuvvet sendendir Allah’ım”dır. Bu hadis-i şerifi, zamanında, Resulullah(s.a.v) Ebu Eyyub’ e (r.a) söylemişti. Bir gün, Hz. Muhammed, Ebu Eyyub’e(r.a), dönerek “Ya Ebu Eyyub(r.a), sana cennettin hazinelerinden bir anahtar vereyim mi?” demiş ve ardından da şöyle demişti: “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim.”

Osmanlı Padişahları Eyüp Sultan Türbesi’ne büyük önem verdiler ve asırlar boyunca Eyüp Sultan Türbesi’nde kılıç kuşanarak Eyüp Sultan Hazretleri’ne(r.a) verdikleri önemi gösterdiler. Kılıç kuşanma törenlerinde, şeyhülislam, sadrazam ve diğer erkan at üstünde sarayda toplanarak sultanla birlikte Eyüp Sultan Camii’ne giderlerdi. Vardıklarında, tanınmış imamlardan biri hutbe okuyarak, İslamiyeti yaymak ve kafirleri yok etmek hususunda sultana şevk verirdi. Sultan da, Kur-an’a el basarak buna yemin ettiğin de, şeyhülislam camiinin mermer basamaklarına çıkar, sultanın yanına gelir ve ona kılıç kuşandırırdı.

Türbenin içi, alt pencerelerin üst silmesine kadar bütün duvarlar mavi ve beyaz rengin hakim olduğu desenli çinilerle kaplıdır. Lacivert zemin üzerine beyaz celi yazılar ile donatılmış bir çini kuşağı yer almıştır. Buraya Besmele-i Şerif ve Tevbe Suresi’nin ayetleri yazılıdır.

Üst pencerelerin hizasından kubbe kilit noktasına kadar kalem işlemeleri ile süslenmiştir. Kubbe ortasına güzel bir istif ile Âl-i imrân Suresi’nin 193.âyet-i kerimesi yazılıdır. Muhtemelen bu yazı Fatih devrine aittir.

Türbenin ortasında etrafı gümüş şebekeli bir parmaklık içinde Ebu Eyyub’ün (r.a) sandukası bulunmaktadır. Üzerine siyah atlastan yapılmış ve sarı simle işlenmiş güzel bir yazı ile “Kisve-i Şerif” örtülmüştür. Bu kisveyi Sultan II. Mahmud yaptırmış olup üzerindeki yazıların büyük bir kısmı devrin meşhur hattatı Mustafa Râkım Efendi’ye aittir. Siyah atlas Kisve-i Şerife’yi bağlayan sırma kuşak üzerindeki hatlar Sultan II. Mahmud’a aittir. Sandukanın etrafındaki gümüş şebekeyi ilk defa Sultan I. Ahmed gümüş telden yaptırmıştır. Son olarak da Sultan III. Selim barok stilde ve gümüşten dökme olarak şimdi ki şebekeyi yaptırmıştır. Gümüş şebeke, II. Dünya Savaşı’nda diğer kıymetli müze eşyalarıyla birlikte Niğde’ye götürülmüş ve savaş bittikten sonra getirilerek tekrar yerine konulmuştur.Şebeke maden işçiliği bakımından muazzam bir eserdir. Şebekenin ön kısmında, yukarıdan aşağıya doğru, Ebu Eyyub’ün alemdarlığına işaret eden sembolik bir sancağı şerif muhafazası, ve güzel yazı yazmanın önemine işaret eden bir hadis-i şerif görülür.. Gümüş şebekenin sağ ve sol taraflarında daire içinde Besmele-i Şerif ve onun etrafında Fâtiha suresi oyma olarak işlenmiştir. Şebekenin ayak ucunda, Şair Münib Efendi yazılmış olan bir beyit bulunur.

Türbenin içinde ve sandukanın ayak ucuna rastlayan duvarın kenarında ise bir kuyu vardır. Üzerinde hala ağaçtan çıkrığı ve bakır kovası bulunan kuyunun Sultan I. Ahmed tarafından açtırıldığı bilinmektedir. Halk arasında bu kuyunun suyunun özellikle kalp hastalıklarına iyi geldiğine inanılır.

Türbenin pencerelerine ait siyah atlas perdeler, aslında Hz. Peygamber’in Türbesi Ravza-i Mutahhara için hazırlanmış, ancak I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine götürülüp konamamıştı. Üzerine kendi renginden Tevhid ve Şâhadet kelimeleri işlenmiştir.

Türbe girişindeki büyük kristal avize,Sultan III.Selim veya Sultan II. Mahmud tarafından türbeye konulmuştur. Sandukanın dört köşesine konan dört büyük şamdan ise emniyet düşüncesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’ne kaldırılmıştır. Bu gümüş şamdanları Sultan İbrahim hediye etmiştir.

Türbenin duvarlarını Sultan I. Ahmed’in, Sultan III.Mustafa’nın, Sultan III. Selim’in, Sultan II. Mahmud’un, Sultan Abdülaziz’in,Hattat Osman Efendi’nin, Hattat Ahmed Razi Efendi’nin, Hattat Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi’nin,Mahmud Celâleddin Efendi’nin ve Hattat Rıza Efendi’nin yazıları süslemektedir.

Sancak-ı şerif 1730 tarihine kadar türbede muhafaza ediliyordu. Bu tarihte zuhur eden Patrona Halil İsyanı’nda asiler sancak-ı şerifi almak için harekete geçince derhal Topkapı Sarayı’na kaldırılmıştır. Bugün türbede yalnız iki sancak-ı şerif kılıfı vardır.

Fatih Sultan Mehmed, türbenin kapısını tahtadan yaptırmıştı. Sultan I. Abdülhamid bunları kaldırarak yerine bugünkü tunç kapıları koydurup pencereleri de yenilemiştir. Sultan II. Abdulhamid’de bu tunç kapı önüne bizzat kendi eliyle sedef kakmalı, parmaklıklı bir kapı yapıp koymuştur.

Fatih Sultan Mehmed devrinde türbenin kapısı önünde bir revak vardı. Burası, sütunlar üzerine oturtulmuş bir kubbecikten ibaretti. Sultan I. Ahmed, bugün gördüğümüz hacet penceresinin de üzerinde bulunduğu çini kaplı duvarı, sebil ile beraber inşa ettirmiştir. Bu bölümde tavan kalem işleri ile süslüdür. Duvarları ise, çiniler süslemektedir.

İç avludan türbe medhaline açılan hacet penceresi üzerindeki bronz şebeke Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Pencerenin, cami avlusuna bakan yüzünde ve üstte şu kitabe vardır:

“Müyesser eyledi bu meşhed-i envâr-ı pür feyz ü vefâ

Resûlullah-ı mihman iden yâr-ı vefâkarı

Türab-ı merkad pâk-ı mücellâ eyler Ensârî

Mücâhid fi sebililah Ebi Eyyub El-Ensârî”

Osmanlı döneminde, İstanbul’da yaşayan veya İstanbul’a bir müddet için gelen herkes, mutlaka Eyüp Sultan Türbesi’ni ziyaret ederdi. Türbe kapandıktan sonra bile, hacet penceresi önünde dua etmek suretiyle Eyüp Sultan Hazretleri’ni(r.a) dışarıdan ziyaret edenlerin sayısı çoktu.

Eyüp Camii, Fatih Sultan Mehmet Han`ın, İstanbul’da yaptırdığı ilk yapıydı. Bu Camii`nin ve Türbe’nin bulunduğu topraklar ise, alüvyon toprağıydı. Bu nedenle coşkun bir bitki örtüsüyle kaplıydı. Her yan bin bir çeşit ağaç ve çiçekle bezeliydi. Etraf, güzelliği, bülbüllerin şarkıları ve uhrevi bir hava veren güvercin uğurmalarıyla adeta cennetten bir bahçe gibiydi.

Ağaçlardaki meyvelerin bolluğu da başka hiçbir yerle kıyaslanamazdı. Çiçekler burada rayihalarıyla etrafa güzel kokular yayar, bülbüller tatlı tatlı şakırdı. Buraya gelen bir daha ayrılmak istemezdi.

Osmanlı döneminde, muhit birçok kabirler ve türbelerle çevrilmişti. İstanbul’da, ölen devlet adamları, saray mensupları, hatta zengin şehirlilerden birçoğu cenazelerinin, Eyüp Sultan Türbesi civarına gömülmesini isterlerdi. Halktan kişilerin yanı sıra birçok ünlü ismin defnedildiği, Eyüp Mezarlığı, sultanlardan, sadrazamlara, şeyhülislamlardan, vezirlere, kumandanlardan, din, tasavvuf, ilim, fikir ve sanat adamlarına kadar çok sayıda ünlü şahsiyetin ebedi istirahatgahıydı.

Haliç kıyılarından, Edirnekapı Surları`na kadar ulaşan mezarlıkta bulunan mezar taşlarındaki yazılar, dönemin önemli tarihi belgeleri konumundaydı. O dönemlerde, Eyüp Sultan Camii’nin minarelerinden okunan ezan sesinin, Müslümanları kabir azabından koruyacağına inanılırdı. Belki de, cellatlar mezarlığı da bu yüzden Eyüp’deydi. Cellatlar, adlarını okuyanların onları lanetlememesi için isimsiz mezar taşlarıyla gömülürlerken, kabir azabından korunmak için de Eyüp’e gömülmeyi istemiş olmalıydılar.

Eyüp Sultan Türbesi’ne pek uzak olmayan bir yere ise, tahtan indirildikten sonra, padişah, IV. Mustafa`nın emriyle boğdurulan III. Selim’in yaptırdığı bir hanedan konağı vardır. III. Selim, kız kardeşi Esma Sultan için yaptırdığı bu konağa sıklıkla gelirdi. Padişah, saltanat dönemindeki tehlikeli ve çalkantılı dönemlerinde, burada Eyüp Sultan’ın(r.a), koruyan, huzur veren enerjisini hisseder ve ruhunu dinlendirirdi.

III. Selim Han , Eyyub Sultan Camii’ni 1800 senesinde yeniden yaptırdı. Tamir edildikten sonra camiyi açıp namaz kılan Sultan III. Selim Mevlevi olduğu için bahçedeki ulu çınarın etrafını çeviren parmaklıklar üzerinde mevlevi sikkeleri yer alır. Parmaklığın dört köşesinde de dört çeşme bulunur. Bunlara, kısmet çeşmeleri denir. Türbedeki asılı bulunan levhadaki iki beyti de Sultan III. Selim Han söyleyip, devrin meşhur hattattı Yesarizade’ye yazdırmıştır. Beytte şöyle der, III. Selim:

“Alemdar-ı Kerimi şah-ı iklimi risaletsin

Muinim ol benim, daim, bahakkı Hazret-i Bari

Selim ilham i her dem, yüz sürer bu Ravza-i Pake

Şefaatle kerem kıl, ya Eba Eyyub el-Ensari”

Halid ve Muhammed adlı iki oğlu, Umre adında bir kızı olan, Eyüp Sultan Hazretleri’nin(r.a), çocukları çok sevdiğine inanılırdı. Bu nedenle, anne ve babalar senede birkaç defa çocuklarıyla beraber Eyüp Sultan Hazretleri’ni (r.a) ziyaret ederlerdi. Sünnet ettirilecek, okula başlatılacak çocuklar hatta yeni işe girecek delikanlılar, Eyüp Sultan Türbesi’ni ziyarete gelirlerdi. Bu gelenekler, günümüzde de hala varlığını sürdürüyor ve dualar Eyüp Sultan Türbesi’nden Yaradan’a doğru yükseliyor…
III.Bölüm Sonu.

http://blog.mi
http://www.antoloji.com/ozlem-suyev/
www.twitter.com/ozlemsuyev
http://www.istanbulajansi.com/9/1/33/202/istanbulun-Gonul-Sultanlari:-Eyup-Sultan-Hazretleri(r.a)-III.-Bolum.html

 

 
Toplam blog
: 65
: 722
Kayıt tarihi
: 18.07.09
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo- Televizyon Bölümü'nü bitirdi. 1987 yılından bu yan..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara