- Kategori
- Siyaset
İstanbul Üniversitesi...
İstanbul Üniversitesi …..
Bu hafta içinde İstanbul Üniversitesi’nde, Başbakan Erdoğan’ın aile doktoru Prof:Dr. Yunus Söylet’in rektörlüğe atanması bence hiç de şaşırtıcı olmadı.
Cumhur başkanı Abdullah Gül’den demokrasi ve tarafsızlık bekleyenler, bir kez daha hayal kırıklığına uğradı.
Abdullah Gül, tercihini sandıktan yana değil, kendisini o koltuğa oturtan iradeden yana kullandı.
Öğretim üyelerinin sadece yüzde 20’sinin oyu ile İstanbul Üniversitesi rektörlüğü koltuğuna oturan Yunus Söylet, daha önce de Tabipler Odası Başkanlığı’na aday olmuş ama kazanamamıştı. Hekimler ona oy vermediler…
Daha sonra hükümet kontenjanından YÖK üyesi oldu.
Bir yıl kadar bu koltukta oturdu. İktidar rektörlüğe hazırladı…
Bir ay önce de YÖK üyeliğinden istifa edip, rektörlüğe aday oldu.
Seçimlerde ilk 6’ya girmesi halinde rektörlüğüne kesin gözüyle bakılıyordu.
Ama öylesine bir seçim kaosu yaşandı ki, partilerde olduğu gibi ortaya tam 13 aday çıktı, oylar parçalandı ve o hiç kimsenin ummadığı bir şekilde sandıkta ikinci oldu.
Artık gerisi kolaydı. İktidar işlemi tamamladı..
YÖK‘de yapılan oylama sonunda, Çankaya’ya ilk sırada gönderildi ve o şimdi İstanbul Üniversitesi rektörü.
Tıpkı İTÜ, Uludağ, Akdeniz, Dicle ve daha pek çok üniversitede olduğu gibi sandığın iradesi ile değil, YÖK ve Çankaya’nın derin desteği ile Türkiye’nin en büyük üniversitesinin patronu oldu.
İstanbul Üniversitesi, nasıl bu noktaya geldi diyenler, kabahati hiç başka yerde aramasın.
Asıl suçlu bu ak saçlı profesörler, öğretim üyeleridir..
Onlar asıl tehlikeyi göremezlerse, vatandaş ne yapsın?...
Sonuçta genetiği bozulmuş bir İstanbul Üniversitesi ortaya çıktı ve seçimlere 13 aday katıldı.
Buna en çok da Prof. Dr.Yunus Söylet sevindi…
Onlar bir birleriyle kapışacak, o da ilk 6’ya girecekti.
Beklediği gibi de oldu. Hatta daha fazlası.
Rakipleri öylesine parçalandı ki, o ikinci sıraya oturdu.
Abdullah Gül de derin bir oh çekti. Bundan sonrası artık çok kolaydı.
Üniversite ve kamuoyu üç, beş gün bağırır, sonra unutur giderdi. Hemen her konuda olduğu gibi!..
İstanbul Üniversitesi, “türbanla mücadele“nin kalesiydi.
Şimdi ise “Türbana Özgürlük” bildirisine imza atan bir rektörü var.
Öğretim üyeleri ve birkaç oy alacağı bilinen rektör adayları, şimdi ne ah vah etsinler ne de kimseyi suçlasınlar.
İlle de bir suçlu arıyorlarsa, aynaya baksınlar. Suçlu kendileri…
Şimdi Prof. Dr. Yunus Söylet’in kendisini bu noktaya getirenlere karşı da minnet borcu vardır.. Yakında bu borcunu ödeyeceğini bilin..
İstanbul Üniversitesi 1933’teki üniversite reformundan sonraki en büyük değişime hazır olsun! Yazık ki yazık…
Benim de yıllar önce mezun olduğum ( 1960 ) bu büyük İstanbul Üniversitesi bir kaos dönemine mi girecek yoksa çağı mı yakalayacak, hep birlikte göreceğiz...