- Kategori
- Kültür - Sanat
İSTANBULU İZLİYORUM...

Ah güzel İstanbul...
“İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” diyen Şair’in tersine yumuk gözlerini ve yüreğini açmış sanki “İstanbul’u izliyorum” demektedir Naile Akıncı.
Naile Akıncı’nın Eyüp resimlerini izlediğimde TRT’de uzun yıllar önce yayınlanan “Safranbolu’da Zaman” isimli belgeseli hatırlarım. Belgesel diziye sinen zamanın sesi-sessizliği ve dinginliği Akıncı’nın resimlerinde de gösterir kendini.
Hep dışarıdadır gözü Sanatçı’nın. Değil midir ki, kah Eyüp’te, kah Anadolu Kavağı’nda, Kah Ekinlik adasında dalgalanır resimleri. Yollara vurmuştur kendisini. Ortaköy, Küçüksu, Haliç, Tarabya, Bebek, Bakırköy, İstinye, Emirgan ve Büyükada’da kimbilir kaç kez geçmiştir tuvalinin karşısına; kurumamıştır paleti hiç. Çok enteresandır ki, Akıncı’nın natürmort resmi hemen hiç yok gibidir; renk penceresini hep dışarıya açık tutmuştur.
Eyüp’te zaman
Atilla İlhan bir TV programında Fransız Kaptan “Cousteau”nun Türkiye’ye yerleşen kameramanının “İstanbul dışında dünyanın hiç bir şehri yok ki kadrajda ayrıca bir düzenleme gerektirmesin” sözünden bahisle bu şehrin heryerinin ayrı güzellikte bir kareye sahip olduğunu vurgulamıştır. Gerçekten de hep günübirlik ziyaretlerle yetinmek zorunda kaldığım bu büyülü şehri yaz başında bir nebze olsun gezme fırsatı buldum. Önce Balat semtindeki eski İstanbul evlerini ziyaret ettim, ardından Eyüp yokuşunu tırmandım. Naile Akıncı’nın izini sürerek Eyüp semtindeki Pierre Loti’nin de zamanında sık sık ziyaret ettiği çay bahçesinde çayımı yudumlarken muhteşem Eyüp manzarasını izleme fırsatını buldum. Öyle ki, Akıncı pekçok kez bu kahvenin sağ köşesinde yerini almış ve kadrajını hemen her defasında Eyüp Camii merkezli yerleştirmiş ve zaman zaman da “Altın Boynuz”’u ve Haliç Köprüsünü resmetmiştir. Öte yandan, Boğaz’ın uç noktalarından biri olan Anadolu Kavağı’na da gittim. İskele’nin sağından itibaren birbirlerine yaslanırcasına sıralanmış evleri, balıkçı motorlarını, ağlarını tamir eden balıkçıları da gördüm ve birkez daha Naile Akıncı’nın gözlem gücüne hayran kaldım.
Ötedenberi her daim yegane kültür sanat kanalı olan TRT 2’de, Naile Akıncı’nın enikonu tanıtıldığı belgeselde konuşan eleştirmenlerden biri açıkhavada üç boyutlu olarak gözlemlediğiniz bir görünümü tuval düzleminde 2 boyuta indirgemenin gerçekte ne denli zor olduğundan dem vurmuş ve bunun birtür metematiksel denklem kurmayı gerektiren hesap işi olduğunu vurgulamıştı. Kanımca da matematik, us, duygu ve içtenlik resmin yapıtaşlarını oluşturmaktadır.
Eyüp resimlerinin birbaşka ilginç yanı Sanatçı’nın Eyüp Camii’ni resmettiği açıda Eyüp Mezarlığının alt sınırlarını da gördüğü halde mezarlıklardan hep uzak durmasıdır resimlerinde. Oysa ki, 300-400 yıllık insan boyundaki mezar taşları gerçekten de abide gibi hala ayakta durmaktadır. Kimbilir, bu uzak duruşun bir nedeni belki de daha onüçündeyken 21 gün ara ile annesi ve kızkardeşini yitirişidir.
Sahibinin suretine dönüşen resimler
Akıncı’nın resimleri Nietzsche’nin “Sanat doğanın taklidi değildir; tersine doğaya yapılan bir ektir, onu aşmak üzere yanına dizilen fizik ötesi bir ekidir doğanın.” sözünü birkez daha haklı çıkarmıştır. Sanatçı 50 yıllık bir süreçte Eyüp’e öylesine tutunmuştur ki, değişende değişmeyeni görme ve resmetme başarısını göstermiştir. Geçen zaman içerisinde lekeler, dokular, çizgiler, tekstürler her defasında yenilenerek ve çeşitlenerek Eyüp resimleri yinelemelerden kurtulmayı başarabilmiştir. Sanatçı bu tür bir tuzağa düşmeden ve neredeyse kadrajını hiç değiştirmeden geleneksel peyzaj anlayışının ötesinde çağdaş ve özgün tatlar içeren “Eyüp Çeşitlemeleri” ile Türk Resim Sanatı Tarihi’nde kendine özgü bir yer edinmiştir.
Turgay Gönenç’in de dediği gibi “... Eyüp, nesnel bir mekan görünümüne karşın, gerçekte öznel bir mekan, Sanatçının zamanın boyutlarını yaşayabildiği tek sığınma alanı, gizli bir konu gibidir. Hem kendisindeki, hem de doğadaki değişimi görmesi için artık coğrafyayı ezberlemesine karşın resimler sahibinin suretine – birtür manzara otoportreye dönüşmektedir.
1923 doğumlu sanatçı 1938 yılında başladığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin orta ve yüksek bölümlerindeki eğitimini rahatsızlıkları nedeniyle ancak 1952 yılında Zeki Kocamemi atölyesinden mezun olarak tamamlayabilir. Sanatçı, tıpkı hocası gibi temel öğretisini kübist-inşacı bir anlayışa dayandırır. Üç boyutlu bir dünya ile tuval düzlemi arasındaki karşıtlığın farkındadır Akıncı. Ona göre resmin olanaksızlığı tam da bu karşıtlıktan doğmaktadır. Ama, O olanaksızı başarmıştır. 1960’lı yıllardan başlayarak paletindeki renkler belirli bir canlanmanın işaretini taşır. 1970’li yıllarda Marmara adasında karşılaştığı balıkçılar, tekneler resmine konu olur. 1980’li yılların başında bu kez daha bakir bir yöre olan Ekinlik adasını keşfeder ve ada evlerini, can dostu balıkçıları resmeder. İlk kez 1953’te başladığı Eyüp resimleri 1980’li yıllara tekrar damgasını vurur. 1990’larda Eyüp’ün dışında İstanbulun farklı mekanlarına tekrar geri dönerek şövalesinin başına geçer. Akıncı’nın 50 yılı aşan sanat yaşamında doğadan görüntülerle, figürlerle ve nesnelerle kurduğu düşlerin temelinde her daim kendi sureti yer alır.
Naile Akıncı Kültür Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı kanalı ile seçilen yapıtlarıyla, yurtdışında düzenlenen 14 uluslararası sergide Türkiye`yi temsil etti. 1988 yılında 50. sanat yılı ve Türk resmine katkılarından dolayı “T.C. Kültür Bakanlığı Onur Ödülü” ile ödüllendirilen Akıncı`nın, önemli uluslararası ödülleri arasında; 1974 Uluslararası X.Clermont-Ferrand Çağdaş Sanat Sergisi Uluslararası Büyük Ödülü, 1976 XI.Vichy Bienali Jüri Özel Ödülü, 1979 Uluslararası Charleroi Sergisi Kraliyet I. Mansiyonu ve 1986 Milano Modigliani Kültür Merkezi XI. Uluslararası Trofeo Raffaello Sergisi 3.lük Ödülünü sayabiliriz.
Eyüp Naile Akıncı’ya vefa borcunu nasıl öder bilemiyorum. 10 yıl önce kaleme aldığım yukarıdaki yazımda Sanatçımıza uzun ömürler dilemiş ve fırçasının hiç kurumamasını temenni etmiştim.
Doğanın yasası yine ağır bastı. Ve Cumhuriyetimizle yaşıt bu aydınlık yüzlü sanatçı aramızdan ayrıldı. Başta Eyüp olmak üzere ışıltısı her daim İstanbul’un üzerinde parlayacak…
Alaattin BENDER
www.alaattinbender.com
Kaynakça: 06.12.2001 – 27.01.2002 tarihleri arasında düzenlenen sergi nedeniyle Milli Reassürans Sanat Galerisi tarafından bastırılan Naile Akıncı kataloğu.