İşte bu..

Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizi de Amerika yönetmekte dir. Lider seçimleri dahil, genel seçimlerde her ne kadar seçmen belirlemiş olsa da, seçim stratejilerini Amerika belirlediği için sonucu belirleyen yine Washington oluyor..

Demem o ki, ekonomik anlamda bağımlılığın sürdükçe hiç bir konuda söz hakkın olamıyor. Cumhuriyet'i kurduktan sonra Atatürk, bağımsızlığı ve yerli sermayeye dayalı sanayiyi önemsemiş ve ülke kalkınmasını öngörmüştü ancak ömrü vefa etmedi.

Atatürk'ün ölümü ile ilgili farklı iddialar zaman zaman gündeme geldiğini biliyoruz.. Ben daha çok Emperyal güçler tarafından uzun sürede etkili olan ilaçlarla öldürüldüğünü düşünüyorum.

Atatürk, ikiyüz yıl sonrasını öngörebilen dünya'da tek lider olarak biliniyor.. Böyle bir lider karşısında Amerika elbetteki bağımlılıktan söz edemez, sömüremezdi. 1946 yılında başlayan veya Amerika tarafından başlatılan bağımlılık projesi günümüze kadar çeşitli evrelerle sürüyor, sürdürülüyor..

Bakın şu Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun fotografına.. İşte bu ifade kültürümüzün bir ifadesidir.. Ne kadar sıcak ve samimi değil mi?

Bu iki insan, isteseler neler yapamazlar ki ülkede?

Gelir dağılımı dengesizliğinden tutunuz, terörü yirmidört saatte bitirebilirler.

İstemiyorlar mı?

Elbette istiyorlar ancak, dedik ya Amerika tarafından yönlendiriliyoruz diye..

Seçimlerde girdük, tıpkı kayıkçı kavgacıları gibiydiler.. Öyle olmaları istendi ABD tarafından..

Bırakın ülkemizi yönetmesini, ülkemiz aracılığıyla Orta Doğu'yu bile yönetmiyor mu Amerika?..

Halkın çoğunluğu bu saptamaları yapamadığı içindir ki," Erdoğan iyidir, Kemal bey kötüdür, Kemal bey iyidir, Erdoğan kötüdür" şeklinde yorumlayıp tıpkı futbol takımı tutar gibi parti tutup oylarını kullanıyorlar..

Oysa 1946 yılında Köy Enstitüleri ABD tarafından kapatılmamış olsaydı bu durumlar yaşanmaz, kimler tarafından yönetildiğimizin daha farkında olur, bağımsızlığımız üzerine daha çok mücadele verirdik.. Çünkü herşey eğitim ile başlar.