- Kategori
- Öykü
İşte dünyanın hali bu!
Derviş, demiş ki.......
Dinlediğim ama okumadığım, bir hikayeyi aktarmak istiyorum size.
Bu hikaye, çok şeyi anlatabilir belki, beni, seni, onu, bizi, sizi, onları...
Gülememiştim, bana anlatanın, anlatımı bittiğinde. İçim burkulmuş, kafama bir saksı yemiş gibi hissetmiştim kendimi.
Biliriz aslında, anlatılmak isteneni, biliriz de unuturuz. Devam ederiz, kendimizi anlatmaya, konuşmaya. Oysa, bir sus da karşındakini dinle, anlamaya çalış değil mi?
Yok yapamayız. Beceremeyiz. Bir müddet dururuz, uygulamaya çalışırız, ama sonrasında, yine; eski tas eski hamam...
Sağır çoban , koyunlarını otlatmak için epeyce yol almış. Bakmış, doğduğu köye çok yakın. Özlem de varmış... 'Ah, bir uğrayabilsem, ama kuzularım?' demiş. Kafasını kaldırınca, ilerde, bir kulube, bahçesinde de bir köylü görmüş.
Seslenmiş köylüye, uzaktan, el kol hareketleri yapmış, dikkatini çekebilisin diye...
'Ağam, ben bir koşu köyüme uğrayıp geleyim, gözünü seveyim, şu kuzularıma göz kulak ol ' demiş.
Karşıdan, kendisine el kol hareketi yapan, çobanı gören köylü, o da başlamış, el kol hareketi yapmaya. 'Hayır olmazz, burada otlatamazsın kuzularını , al onları buradan' diyormuş. Köylü de, sağırmış meğerse...
Köylünün ; 'tamam , ben bakarım kuzularına ' diye onay verdiğini sanan çoban; rahat huzur içinde, dönmüş arkasını, köyüne doğru yol almış.
Epey oyalanmış, köyünde... Koştura koştura, çıkmış tekrar yaylaya. 'Ah, çok ayıp oldu köylüye, çok geciktim. Kuzulardan, birinin bacağı kırıktı, onu hediye edim de bari, çoluk çocuğu ile yesinler' diye geçirmiş içinden.
Almış, bacağı kırık kuzuyu kucağına, uzatmış köylüye.. 'Buyur, yiyin bunu afiyetle , hane halkıyla' demiş...
Köylü duymuyor ya, başlamış bağırmaya, 'hayır ' demiş, 'ben kırmadım bu kuzunun bacağını, sen ne diyorsun, neden buraya bıraktın ki' demiş.
Köylünün, ' yok sağol istemem kuzuyu, gerek yok ne yaptık ki, insanlık görevimizdi 'dediğini sanan çoban, ısrarla, kuzuyu uzatıyor, köylü de, ben kırmadım diyerek itekliyormuş. Bu itiş, kakış epeyce sürmüş...
Bakmışlar, taaa uzaktan , bir atlı geliyor. .İkisi birden koşmuş, atlıya doğru. Belki, atlıya anlatırsak, bir çare bulur diyerek, kesmişler önünü atlının...
Atlı, panik halinde, ter içinde..
Çoban başlamış anlatmaya, 'bu kuzuyu hediye etmek istiyorum, almıyor.' Köylü başlamış anlatmaya; ' getirdi bıraktı kuzularını buraya, oysa ben kabul etmemiştim, şimdi de, kuzumun bacağını kırdın diye beni suçluyor. Parasını ver diyor' demiş...
Çobanla köylünün, can hıraç konuşmaya çalıştıklarını gören, Atlı ;
'Valla bu atı çalmadım ben, sadece işim vardı, sonrasında geri bırakacaktım. Ben suçlu değilim, ne olur beni bırakın' demiş...
Atlı da sağırmış.....
Uzaktan, bu üçlüyü, yüzünde tebessümlerle izleyen derviş Ali ; asasına daha bir kuvvetle dayanmış ve;
'İşte, dünyanın hali bu! demiş.
Anlayacağımız, herkes, kendini anlattığını sanıyor , ama hiç kimse birbirini dinlemediği ve dinleyemediği için, büyük yanlışlar doğuyor. Hayat bu, aslında, her şey burada bitiyor, her şey burada başlıyor.
'Anlamak, duymak ve dinlemek'
Çoban konuşuyor, köylü haykırıyor, atlı yalvarıyor, Derviş Ali tebessüm ediyor...