30 Mayıs '13
- Kategori
- Beslenme / Diyet
İstediğiniz kadar ekmek yiyebilirsiniz.

Bendeniz 6 ay önce 117 kiloydum şimdi 90 kiloyum.
İncelmeli ama kolaylıkla, aç kalmadan, sinir stres olmadan.
Kendimden bilirim, her ağır abi ve ablanın hayali budur ama gerçek olabilir mi?
Halbuki kulağa nede hoş geliyor. Aç kalmak yok, kilo yok. Düz göbek, sıkı kalçalar havuz kenarında salınma..
Her ne kadar keyifsiz, sıkıntılı olsa da ben de fazla açlık çekmeden ama azıcık depresif olarak 30 kilo verdim ve bunu koruyorum.
Amacım bir tıp doktoru yaptıklarımı burada paylaşmak ve olarak naçizane bilgi dağarcığımla bu konuyu bilimsel yönden değerlendirmektir.
Bu yağ denen illet neden oramıza buramıza yapışıyor, şeklimizi, sağlığımızı, moralimizi bozuyor.
Obezite özellikle son yıllarda önlenemez bir salgın. Bazıları bunu hazır gıdalara, fast food'a virüslere, strese, hareketsizliğe, genetik yatkınlığa bağlıyor.
Son zamanlarda yemek kültürümüzde birşeyler değişti ki obezite böyle yaygınlaştı. Glisemik indeksi yüksek yani insülini zıplatan gıdalar; şeker ve beyaz un, çağın en tehlikeli buluşlarıdır.
İnsülin hormonu özür dileyerek benzetmek gerekirse kuduz köpek gibidir. Ona bulaşmamak, uyandırmamak, yerinden oynatmamak lazım. O yerinden kalktığında sorunlar başlar, endazemiz kayar, endamımız bozulur .
Bu hormonu uyaran tek neden kan şekerinin yükselmesidir ve hormonun tek amacı yükselen kan şekerini düşürmektir.
Yükselen kan şekeri insülin etkisi ile hücreye hızla girer. Hücrenin yakabileceğinden daha fazla enerji içeri girince bu enerji hücre içinde yağ olarak depolanır. Üstelik bu süreç bu noktada da kalmaz. Yükselen insülin kan şekeri seviyesini normale indirse de kendi yüksekliği bir süre daha devam eder. İşte oburluğun, iştahın,sık acıkmanın sebebi bu noktadadır. Halen yüksek kalan insülin ,normale inmiş kan şekerini daha da aşağıya düşürür. Tekrar acıkılır, tekrar karbonhidrata saldırılır, tekrar insülin yükselir tekrar şeker hızla hüce içine girer ve hızla yakılamaz, yağ olarak depolanır. İşte kısırdöngü işte istemediğimiz yağlar. İşte basenin, göbüşün , gıdığın hikayesi.
Kısırdöngünün kırılabileceği tek nokta insülini yükseltmeyen gıdalarla beslenmektir. İşte diyetçinin bilmesi gereken en önemli şey hangi yiyeceklerin insülini uyardığı hangilerinin uyarmadığıdır.
Bir daha vurgulayayım; insülinin yükselmesinin tek sebebi kan şekerinin yükselmesidir.
Kan şeker seviyesi alınan yiyeceklerin içerdiği şekerin niteliği, miktarı, emilme hızına bağlı olarak yükselir. Basit şekerler (çay şekeri bal pekmez meyve suyu vb )alınan miktara bağlı olarak hızla kana geçer. Patates, beyaz ekmek, beyaz pirinç, pasta börek, unlu nişastalı gıdalar da aynı hızla kana karışarak kan şekerini yükseltir. Bilinmelidir ki beyaz un ile yapılmış ekmek agırlığınca çay şekeri ile eşit etkiye sahiptir.
Ama iri taneli bulgur gibi sindirilmeye mekanik direnç varsa veya ortamda yüksek lif oluşturan kepek, posa gibi sindirim özsuyunu emen ve sindirilen gıdanın sindirim yüzeyiyle temasını azaltan etmenler mevcutsa emilim mekanik olarak sekteye uğrar ve kan şekeri yavaş yükselir. Ayrıca kompleks karbonhidrat dediğimiz çoklu şeker molekülleri vardır ki bunlar baklagillerde ve çeşitli sebzelerde bunlar bulunur, bunların sindirimi ön parçalanma gerektirdiği için daha uzun sürer. Bundan dolayı da kompleks karbonhidratlar kan şekerini yavaş yükseltir..
Özellikle proteinlerin ve yağların glisemik indeksi sıfıra yakındır.
Bu tip gıdalarda kan şekeri fazla yükselmediği için insülin salınımı düşüktür.
Dolayısıyla bu tip gıdalarla yapılan beslenmede kan şekeri hücre içine daha yavaş girer. Yavaş girmenin iki yararı olur. Birincisi hücre içinde yakılarak enerjiye çevrilebilir, yani yağ olarak depolanmaz. İkincisi insülin yükselmediğinden, kan şekeri fazla düşmez ve tokluk daha uzun sürer.
Proteinler her nekadar vucudun yapıtaşları olarak bilinir ve onarım , büyüme gibi olaylarda rol oynasa da gerektiğimde kullanışlı bir enerji kaynağıdır. Genellikle hayvansal gıdalarda ve bitkisel olarak da bakliyatlarda bulunur. Gerektiğinde enerji olarak yakılabilmelerine rağmen glisemik indeksi yani kan şekerini yükseltip insülini uyarabilme kabiliyeti sıfıra yakındır. Alınan proteinin fazlasının yağ olarak depolanması ihmal edilebilir seviyede olup zayıflamak isteyenin güvenle tüketebileceği bir kaynaktır.
Yağların glisemik indeksi sıfırdır yani kan şekerini ve dolayısı ile insülini yükseltmez. Gıdalarla alınan yağın tamamı 7-8 saat içerisi hücre içine taşınır. Kesinlikle bu süre kısaltılamaz.Basit şekerden farklı olarak yavaş şekilde hücre içine taşınan yağın enerji olarak yakılabilmesi için 7-8 saatlik bir süre gerekir. Yani yağlı beslenmenin sonrasında 7-8 saat aktif hayat yaşamıyorsak bu yakma gerçekleşmez ve yağın fazlası kilo olur. Bu yüzden yağlı yiyecekler diyetçinin daha çok sabah ve öğle yemeğinde aşırıya kaçmadan tüketebileceği akşam yemeğinden sonra televizyon karşısında pinekleme ve uyku geleceğinden akşam yenmemesi gereken yiyeceklerdir.
YA SPOR?
Karbonhidrat alımını daha az kısıp tüketimini artırma yoluna gitsek . Yani spor yapsak?
Bana göre şişmanlamanın temelinde hareketsiz bir yaşam tarzı değil yeme alışkanlıklarımızdaki bozulma yatmaktadır. Ne olur son yıllarda insanların daha hareketsiz daha sakin yaşadığımızı iddia etmeyin. Tüm gün işte, sokakta koşturmaktasınız ama yine de şişmansınız. Belki ev işleri için kadın tutmaktasınız ama o kadın da şişman. Marketin çırağı aldıklarınızı eve kadar getiriyor ama o da şişman.
Ne demiştim beyaz un, çay şekeri, glikoz şurubu keşfedildi tipler bozuldu.
Peki spora başlayalım yeme alışkanlığımızı terbiye edeceğimize kalori harcamamızı artıralım. Hatta sporda fazla harcadığımız için ağzımız eskisinden biraz daha fazla çalışsın.
Spor salonları genellikle geçici süre gidilen eziyethanelerdir. Kendimizi azıcık fit görsek ayağımız gerigeri kaymaya başlar. Ama ağzımız spor yaptığımız zamanki gibi çalışmaya devam eder.
Binbir eziyetle verdiğimiz kilolar köşede bizim spordan bıkmanızı bekler. Sonuç attığımız kilolar tekrar üzerimize zıplar. Önemli olan devam ettirebileceğimiz sporu yapıp (örneğin en azından işe gidip gelirken 20-30 dakika avare avare yürümek, bir iki katlı merdivenler yavaş yavaş ta olsa asansör kullanmadan çıkmak) yeme alışkanlıklarımızı düzeltmemiz sağlıklı kiloda kalmamızda süreklilik sağlar. Bu yüzden spor yaparak zayıflamayı soğuk bakıyorum. Ayrıca özellikle ağır abi ve ablaların kilo vereceğim, tip yapacağım diye hırs yaptığı spor sonucu bir anda dünya sıkıntılarından kurtulma olasılığını da unutmamalı..
Bazen ne yaparsak yapalım bazı bölgelerimizdeki yağlanmayı eritemeyiz. Örneğin bazen kilo verdiğimizde, belimiz incelir, yüzümüz küçülür ama basen bölgelerimizdeki yağlanma sanki hiçbirşey olmamış gibi sakin sakin yerinde durur. Peki bu nedendir? Aslında sorunun içinde cevabı var.
Bazı yağ dokularının kanlanması, lenf akımı ve metabolizması yüksek iken bazı dokuların düşüktür. Bu bölgeler vucudun sessiz, sakin, kuytu bölgeleridir. Buralarda alışveriş, ticaret yoktur. Gireni, çıkanı azdır. Kanlanma ve lenf akımı azdır. Bu bölgelerde yağ yavaş ve sessizce birikir ve oradan ayrılması zordur.
Peki ne yapılabilir?
Buradaki kiliti uç anahtarla açabilirsiniz.
1- Glisemik indeksi düşük diyet
2- O bölgenin kan akımını ve metabolizmasını artıracak mezoterapi
3- mezoterapi sonrası bölgeye uygulanacak ve lenfatik drenajı da artıracak masaj terapiler.
Buraya kadar anlattıklarımı genişletelim ve örnekleyelim....
Öncelikle emin olmalısınız sağlıklı bir yeme alışkanlığı oluşturmadan kalıcı ve sağlıklı zayıflayamazsınız zayıflayamazsınız . Ama bazı bölgelerimiz için bu da yetmez. Buraların incelmesi için ekstra işlemler gerekir. Bu sessiz bölgelerin kanve lenf akımının artırılması metabolizmasının uyarılması enerji alış verişinin canlandırılması gerekir.
Zaten vakum terapiler, mezoterapiler, kavitasyon, ultrasonografiler, karboksiterapiler gibi işlemlerin hepsi yağlı bölgenin kan ve lenf akımını artırmaya, oksijenlenmenin artması ile bölge yağının yakılabilmesi için uygun ortam hazırlama amacını taşır.
Ama diyet yapılmayıp hücrelere karbonhidrat ve yağ girişi yani enerji alımını devam ettiği sürece bünye yedek enerji olarak depoladığı yağlarından yakmaz. Benzetmek gerekirse; siz dükkanı açıyorsunuz ama yaptığınız satış kadar malı tekrar alıp tekrar kapatıyorsunuz. Deponuzdaki ve raflarınızdaki mallar eksilmiyor.
Yanlış anlaşılmasın. Bu yöntemlerin işe yaramadığını söylemiyorum, tek başına işe yaramayacağını söylüyorum. Eğer mallarınızı eksiltmek istiyorsan tabiki dükkanı açmak şart ama ardından sattığından azını alacaksın ki özellikle inatçı bölgelerdeki yağları eritebilesin.
Bölgesel yağları eritmek ve cildin sarkmasını engellemek için diyet yanında yapılan o kadar çeşitli yöntem var ki insan bir türlü karar veremiyor .
Ben bunca yılık tecrübem ile mezoterapi diyorum...
Düşük glisemik indeks diyeti ve mezoterapinin uygun kombinasyonu ile verilmeyecek kilo erimeyecek basen yoktur.
DÜŞÜK GLİSEMİK İNDEKS DİYETİ
Öncelikle şunu bilmeli hissetmeli ve beyninizde sindirmelisiniz;
Önemli olan ne kadar yediğiniz değil, neyi yediğiniz ve ne zaman yediğinizdir.
Ben burada size neleri ne zaman yemeniz gerektiğinden bahsedeceğim.
Amaç mümkün olan en az kalori ile en uzun süre aç kalmadan durabilmek. Buda aldığımız tüm kaloriyi ve hatta fazlasını depolamadan yakmak demektir.
Kan şekeri normal sınırların altına düştüğünde şiddetli karşı konulmaz bir açlık duygusu oluşur. Kan şekerinin bu seviyelere düşmesi ancak insülinin yükselmesiyle olur. Eğer aç karnına şekerli unlu (basit karbonhidratlı) gıdalar alınırsa o an için hızla açlık bastırılsa bile yaklaşık 3 saat sonra daha şiddetli bir açlığa maruz kalırsınız. Bu açlığı aynı tür gıdalarla tekrar bastırırsanız tarih yeniden tekerrür eder. Yükselen insülin etkisiyle hızla hücre içine gönderdiğimiz ve orada hızla yakılamayan karbonhidratlar bilin bakalım ne olarak depolanır. Anlaşılan o ki bize insülini yükseltmeyen gıdalar lazım.
Proteinler favorimdir.
Sabah ve öğle yemeğinde alınmak kaydıyla orta yağlı peynir veya yağlı tohumlar örneğin fındık fıstık ceviz tüketilebilinir. Neden akşam yemeklerinde yağlı gıdalardan uzak durmamız gerektiğini yukarıda anlattım.
Sebzelerin hepsi gözümün nurudur. Ama meyveye hayır. Burada meyvenin zararlı olup olmadığı tartışmasına girmiyorum. Balın da zararı yok pekmezin de. Ama bunlar da kilo yapıyor. Hayatımızda şekerli gıda olarak sadece bal pekmez kuru üzüm ve meyve olsaydı bunu tolere edebilirdik.. Ama artık market raflarında elimizi neye atsak seker ve işlenmiş unlu gıdalar karşımıza çıkıyor. Kısacası şeker ve şekerli gıdalara, un ve nişastalı gıdalara hayır.
Bakliyatta hem etle yarışır oranda protein mevcuttur hem de kompleks karbonhidratlar vardır. Favorilerimdendir.
Bal, pekmez, reçel,meyve suyu, helva, baklava, börek, diğer tatlı unlu gıdalar diyetçinin unutması gereken yiyeceklerdir. Bu dünyada toz şeker, beyaz un, pirinç yoktur ve hiç olmamıştır.
NE ZAMAN YİYECEĞİZ;
Kesinlikle acıkmadan yemek yemeyeceksiniz . Yani 'sabah kahvaltısını kaçırmayın, öğün atlamayın, öğlen muhakkak birşeyleri mideye indirin' sloganlarını unutun. Açlık duymadan birşeyler yemek yok. Burada gözünüzün açlığı ile midenizin açlığını mutlaka ayırmak gerekir.
Açlık hissettiğinizde bir süre dikkatinizi başka yöne verin, halen açlık hissediyorsanız afiyet olsun.
Yavaş yavaş yemelisiniz. Doyduğunuzu hissettiğiniz andan sonrası tıkınmadır. Tıkınmayınız.
Şu önemlidir. Diyetinizden basit karbonhidratları kaldırdığınız için yediklerinizin kana karışması ve hücrelerde enerjiye dönüşmesi biraz zaman alacağından, tokluk hissi baklava börek yiyene göre daha yavaş oluşacaktır. Hafif doygunluk hissettiğinizde yemeyi bitirin ve bekleyin. Yarım saat sonra gerçekten kendinizi doygun (ama şişkin değil) hissedeceksiniz. Akşam yemeğinde aldığımız kalorileri televizyonun karşısında miskin miskin oturarak yakamayız, hepsi yağ olur, göbüş olur. Neymiş, akşam yemeğini hafif yedikten sonra başka bir şey yemeyeceğiz. Zaten bu kural 'tıkınmayacağız' ın içinde de mevcut. Özellikle yediğimiz yağın hücre içine girişi oldukça yavaş olmaktadır. Karbonhidrat, alımından itibaren insülinin etkisi ile dokulardaki hücre içine 3 saatte girerken, yağ 8-9 saatte hücre içine girer . Yani yağ alımından sonra aktif hayatımıza 8-9 saat devam etmiyorsak kandan hücre içerisine geçen yağı yakamayacağız ve bu da depolanacak demektir.
Kısaca akşam yemeklerinde yağsız tüketiyoruz.
NELERİ YİYECEĞİZ; Yumurta, tavuk, balık, kırmızı et, bakliyatlar (mercimek,barbunya, kuru fasulye), kalın bulgur, kepekli ekmek, yağsız süt, yağsız peynir,yağsız yoğurt, soya unu, soya eti, tüm sebzeler. Zamanlama kurallarına uyarak orta yağlı peynir, yoğurt, fıstık, fındık, ceviz.
Bir çoğumuz yumurta, balık, peynir veya eti ekmeksiz tüketemez. Bizim geleneksel besinimiz ekmektir. Ekmeksiz yemek yiyemeyiz, ekmeksiz doyamayız, en azından ekmeksiz gözümüz doymaz. Ama ekmek işlenmiş undan yapılmaktadır, %10 protein ve gerisi hızlı sindirilen ve hızlı kana karışan karbonhidrattır.
Tamam son zamanlarda emilimi yavaşlatmak amacıyla içine kepek katmaya başladılar, ama bu da yetersiz kaldı.
Obezite gerileme bir yana önlenemez bir salgın haline geldi. Yazımın başından beri söylediğim şeyi tekrarlayayım. Bizim obez hale gelmemizin en önemli iki nedeni şeker ve işlenmiş undur. Ve işlenmiş un kendi ağırlığınca şekere eşdeğerdir.
Peki bu ekmek sevdasından nasıl vazgeçeceğiz?
Hayır vazgeçmenize gerek yok …
Size şimdi öyle bir ekmek tarifi vereceğim k;
kesinlikle lezzetli
kesinlikle doyurucu
kesinlikle zayıflatan
kesinlikle glisemik indeksi çok düşük..
Kesinlikle patenti bana ait
Öncelikle tarifini vereceğim ekmekte sizi doyuracak kadar kalori var ve bileşenlerinden dolayı sizi uzun süre tok tutacaktır.
Bu ekmekte kalorinin kaynağı protein ve kompleks karbonhidratlardır.
Öncelikle bu ekmekte yüksek protein ve kompleks karbonhihrat içeren bakliyat unu ve yaklaşık % 25 oranında yulaf kepeği kullanacağız.
1.5 fincan soya unu, 1 fincan mercimek unu, 1 fincan bezelye unu, 1 fincan yulaf kepeği,1 çay kaşığı tuz, yarım çay kaşığı zerdeçal,
biraz susam biraz çörekotu biraz mahlep, 1 su bardağı yoğurt, 2 yumurta 1 çay kaşığı kabartma tozunu derin bir kapta karıştırın ve hafif akışkan seviyeye gelince (gerekirse biraz daha yoğurt veya yumurta ekleyebilirsiniz) derin teflon bir kaba döküp 150 derece ısıtılmış fırına sürün.
Yaklaşın 20-30 dakika sonra mis gibi kokan, kabarmış nefis bir ekmeğiniz olacak.
Bu ekmekle beraber ne isterseniz yiyebilirsiniz. Sadece bu ekmeği yiyip üstüne bir bardak su içseniz dahi bünyeniz için gerekli herşeyi almış olursunuz.
Vereceğiniz kiloya inanamayacaksınız.
ACABA GERÇEKTEN YAĞ YAKIP KİLO VERİYOR MUYUZ? YOKSA KENDİMİZİ Mİ KANDIRIYORUZ?
Uzun ve meşakkatli diyet günlerinde her akşam tartılıp gram dahi vermediğimiz çok olmuştur. Bazen yağımız azaldığı halde ödemden dolayı kantarın ibresinde değişiklik göremeyiz, bazen de hakikaten diyet yaptığımızı zannedip aslında semirmeye devam ediyoruzdur.
Bazen işin kolayına kaçıp herhangi bir sıkıntıya girmeden kilo verilebileceğimizi zannederiz ve piyasada satılan umut hapları ,umut çayları, otları, meyve kuruları, kremleri, işlemleri ile incelmeye zayıflamaya çalışırız. Parasını da verdik ya hani hapları çayları sonuna kadar kullanmadan da bırakmayız. Zaman kaybı..
Peki gerçekten vucudumuzdakı yağları yakıp yakmadığımızı nasıl anlarız?
Alın size bir bilgi daha;
10-15 tl ye 100 lük idrar stribi alıp her gün idrarınızda keton bakın .Eğer keton yoksa siz diyet yapmıyor eğleniyorsunuz demektir. İdrarda çıkan keton bünyenizin enerji olarak yağı kullandığını gösterir. Zaten diyetinizdeki yağ oranı fazla yüksek olmayacağı için bu ketonun kaynağı basen ve göbeğinizdir...