- Kategori
- Ben Bildiriyorum
İsterlerse Veriyordum
Arkadaşım sordu, konu sıkıntısı olmuyor mu? Her hafta ne yazıyorsun, dedi. Hafta mı? Ben devamlı kendim ile konuşurum dedim. Her gün de yazarım. Saatlerce de yazarım. Aslında blog yazmak, günlük tutmak gibi . Hayır konu sıkıntısı olmuyor. Konu zaten sana geliyor, bakmasını bilirsen. Tek fark günlük sana ait, blogları herkes görebilir. Gerçi benim için fark etmiyor. Ben kimse yokmuş gibi yazıyorum. Yok ya birisi var gibi yazıyorum, sadece birisi var gibi ama.
O birisi de okuyor mu bilmiyorum. Bence okuyordur. Evet konu sıkıntısı yok. Elini uzattığın her şey iki kavrama oturuyor. Ya eğlenmeye, ya öğrenmeye. Mavi Tüy kitabında Richard Bach öyle der. Hayat sinema gibi, der. Ya öğrenmeye gidersin, ya eğlenmeye. Hayat böyle. Baktığın her şey senin gelişimin için olduğunu bilirsin, bu bilgiyi de unutmazsan, yıllar geçse de niçin var olduğunu ve insanoğlu denen zincirin neresinde olduğunu anlarsın.
En büyük handikap, insanın kendisi için defteri kapatmasıdır. Ben oldum, demek olmamış ruhların var olması demektir. Ben oldum, demek. Olan meyvelerin daldan düşüp toprağa karışması gibi. Olmaya başlayan meyveler aslına bakarsanız teknik olarak çürümeye de başlamışlardır. Olmak ile olmamak arasında çürük meyve tadında yaşamak. Kimse ölünceye kadar bu dünyanın sırrına nail olamıyor maalesef. Yaşadığımız kadar varız ve biliyoruz. O yüzden ‘ben oldum’ demek, kendimize ve çevremizdeki insanlara yapılabilecek en büyük kötülük.
Ben buyum, diyen insanlarla konuşmaktansa, elinde şişe köprü altında bekleyen biri ile konuşmak daha rahatlatıcı. Onlar için hayat tuvalete gidiyorum ve açıktım edimleri arasındaki geçen süredir. Bu edimlerin basitliğidir. Bizim için de hayat böyle ama biz ektra bunları süsleriz. Sonuçta biz de tuvalete gidiyoruz. Süslemeye değer bir şey yok. Ya da yemek yeriz. Bir ara sabahları, balıkçıları seyretmeye gidiyordum. Garip, garip bakıyorlardı. Sabah elime simit, peynir alıyordum biraz da fazla alıyordum. İsterlerse veriyordum. Yok istemezlerse de veriyordum. Sadece konuşmak için. Üstümde genellikle pijama, bot, yağmurluk oluyordu. Muhtemelen beni anlamadan, içlerinden kaçık diyerek gülüyorlardı. Ben de onlara aynı mantıkla bakıyordum çünkü. Onlarla konuşmak çok güzel, öğretici ve sıradan geliyordu.
Anladığınız üzere sıradanlık güzel. Sıradan olmak, amatör ruhunu hiç bozmamak. Üşüyerek eve geliyordum. Üstelik elimde hiç balık olmuyordu. Ne yaşam hikayeleri dinledim. Yok şimdi aklınıza gelmesin, malzeme bulmak için gitmedim ki oralara. Tamamen kendime ait bir zaman dilimiydi o anlar.
Şimdi de yapıyorum, ama biraz sağlık engeli biraz da sorumluluklara sahip çıkma isteği yüzünden bu aralar yapmasam da bir sonra ki balık sezonunda yine deneyeceğim.
Bunlar bana iyi geliyor, ruhuma, bedenime, zihnime, kişiliğime…
Bunlar bana iyi geliyor, ruhuma, bedenime, zihnime, kişiliğime…
Sevgilerimle Ayrık Otum.