Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İtinayla kuğu yenir...

İtinayla kuğu yenir...
 

Sevgi Gölü, Samsun


“Ağabey, bu kuğunun ne işi var burada?”


“Onlar 3-4 taneydi. Bir tane mi kalmış?”


“Bir tane görünüyor, ben bilmem diğerlerini.”


“Geçen sene bana vurdurdular ya bir tane...”


“Cezası var ağabey nasıl vurdunuz?”


“Ne biliyim ya. Değişik bir kaz, dediler. Ben de vurdum.”


İstemeden kulak misafiri olduğum konuşmanın bir kısmı bunlar. Okula beldenin dolmuşuyla gidip geldiğimiz için ilginç olaylara şahit olabiliyoruz.


Orta yaşa yaklaşmış bir adam ve liseyi yeni bitirdiğini tahmin ettiğim bir genç arasında geçiyor bu konuşmalar. O sırada müzik değişiyor. Önce Serdar Ortaç dinliyoruz. Sonra “bum barara bum barara” diye bir yabancı şarkı var ya o. Gülümsüyorum. Komik geliyor. Kendimi zaman tünelindeymiş gibi hissediyorum. Sonraki şarkı daha bir garip: “Henüz üç yaşında bir kardeşim var. Seni ondan bile kıskanıyorum.” Yok, daha neler demeyin, gerçekten öyle. Evet, değişik bir müzik zevki bence de…


“Hayvan çok bağırdı ama. Neyse aldık eve götürdük. Tüylerini yoldular. İnanmazsın, sabahtan akşama kadar sobanın üstünde kaynadı da pişmedi ya yine. Ne biçim eti varmış anlamadık.”


Genç olan arada bir dinlediğini belirten hayret sözcükleri döküyor dudaklarının arasından.


İçim kalktı, tüylerim diken diken oldu. Hayretim, şaşmaktan tepe taklak oluverdi bir anda. Bir insan kuğu ve kazı nasıl ayırt edemez... Göz var nizam var. Kör müsün kardeşim? O zarif hayvanı, o asaleti, o güzel boynu kaza nasıl benzettiniz? E, insaf!.. Gerçi insanlar pelikan yedi, hatırlarsınız. İstedikten sonra kuğuyu kaza benzetmeleri çok da anormal gelmiyor düşününce.


Bunları düşünüp kendi kendime sinir olurken arkadaşım imdadıma yetişti. Benden, dalga geçmeyeceğime ve gülmeyeceğime dair söz aldıktan(!) sonra geçen akşam başına geleni anlattı. Bir blog yazarının yazılarını okurken ağzı açık kalmış ve tükürüğü, dudağından süzülüvermiş garibimin. Karnıma kramplar girdi gülmekten. “Hayatım boyunca ilk defa böyle bir şey başıma geldi vallahi.” dedi benim gülmemi durdurmaya çalışırken. Tabi faydasını göremedi.


Ama ben o yazıyla ilgili diyorum ki: “Sarımsağın kokusu her zaman çıkar. Az da olsa, çok da olsa…”


Minik gülme krizimiz geçtikten sonra kulaklarım arkadaki muhabbeti duymaya başlıyor yine. Kuğunun ne kadar sürede piştiğini, nasıl yediklerini öğrenemedik. Çok üzüldüm(!)

Bu sefer eğitim konusuna girmişler. İlköğretimi ve üniversiteyi konuşuyorlar. Güya ilköğretim zorunlu olunca onu eğitimden saymıyorlar, herkes alıyormuş bu eğitimi. Lise ilköğretim olmuş. Doğal olarak üniversite de ortaokul seviyesine inmişmiş. “Vay bee!” dedim içimden “Ortaokulu bitirip öğretmen olmuşuz.”


Muhabbeti biraz daha derinleştirdiler kendilerince. Farklı şeylere odaklanmaya çalıştım.


Ve dilimde bir şarkı… Hiç sevmem ama…


Henüz üç yaşında bir kardeşim var. Seni ondan bile kıskanıyorum, kıskanıyorum, kıskanıyorum…

 
Toplam blog
: 24
: 572
Kayıt tarihi
: 13.01.09
 
 

Çiçeği burnunda bir öğretmendim geçen sene. Ama öğrenciler o çiçeği koparıp parça parça ettiler sonr..