Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '08

 
Kategori
Haber
 

İttihatçı Enveristlere tarih dersleri

İttihatçı Enveristlere tarih dersleri
 

Gazi'nin ülkeye sokmadığı, Sarıkamış fatihi(!) Napolyon Enver Paşa!


Osmanlı Dukalığının sınırları her ne kadar Kuzey Afrika’dan Arabistan yarımadasına, Kafkaslardan Leh topraklarına, Balkanlardan Belgrat’a kadar uzandığı var sayılsa da sadece “sur içinden” ibaretti. Tıpkı Bizans İmparatorluğu gibi.

Osmanlının hâkimiyeti altındaki toprakları “Misakı Milli” sınırları gibi algılayanlara ters gelecek bu söylemi biraz daha geliştirirsek, Osmanlının en çok zorlandığı coğrafya Anadolu’ydu. Örneğin Osmanlının güdümünde olan ve vergiye bağlanan Macar Krallığı arada sırada sorun çıkarsa da, Anadolu Beylikleri gibi hanedana alternatif konumda değildi.

Anadolu Türklerinin yüzyıllarca süren mücadelesi, cumhuriyet kuşaklarına “Celali İsyanları” diye öğretildi; sanki “Celali” diye adlandırılan bir millet varmış gibi. Fatih ve Yavuz’un en büyük zaferlerini(!) Anadolu Türklerine karşı kazandıklarına değinmez resmi tarihçiler. Bunun yerine “Anadolu’da birliği sağladılar” diye geçiştiriverirler.

Ne zaman ki Osmanlı Dukalığı Balkanlarda, Kuzey Afrika’da ve Arap yarımadasında hâkimiyetini kaybetti, gözler ister istemez Anadolu’ya çevrildi! Daha önceleri “küfür” olarak kullanılan “Türk” sözcüğü birden bire değerlendi! Alman genelkurmaylığının telkinleriyle bir “Türkçülük” akımı başlatıldı. Başka da çare yoktu zaten.

Ama öncelik, Alman emperyalizminin çıkarları doğrultusunda olduğundan I. Dünya Savaşına girildi ve Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Galiçya ve Kanal’da oluk oluk Türk kanı akıtıldı. Üstü örtülü bir “soykırımıydı” bu ama nedense “vatan savunması” diye yutturulmaya çalışıldı. Bu arada, 624 sene boyunca Anadolu Türklerine uygulanan tehcir ve vahşet, Ermenilere uygulanmaya başladı.

Bundan sonrası az çok bilinir zaten. Cumhuriyet kuşaklarına “Almanlar mağlup olunca biz de mağlup sayıldık” diye kargaları bile güldürecek söylemler öğretildi. Saltanatın ve hilafetin poposuna tekmeyi basıp ülkeden kovmuştuk ama atalarımız da pek şanlıydı doğrusu. Ne Yavuz’dan vazgeçebiliyorduk, Ne Fatih’ten! Hem cumhuriyetçiydik, hem de “Viyana kapılarıyla” övünüyorduk! Belki inanmayacaksınız ama okullarda “İyi padişahlar vardı, bir de kötü padişahlar” diye oldukça gülünç dersler veriliyordu ki hala veriliyor!

Cumhuriyet kuruldu kurulmasına da, adam kıtlığından Osmanlı bürokratları “lök” diye kuruluverdiler Ankara’ya… Osmanlının “Etrak-ı bi idrak “ diye hakaret ettiği Anadolu insanı “Kızılay Meydanına” sokulmuyordu örneğin, kılık kıyafetleri yüzünden görüntüyü bozuyorlar diye! Bitik ve harap Anadolu insanının yönetimde etkin olması bugünün işidir. Bugün Rizeli bir başbakanımız, Kayserili bir torna tesviyecinin oğlu olan Cumhurbaşkanımız var. Ülkeyi çok kötü yönetseler de, taşların yerli yerine oturma sürecini müjdeleyen gelişmelerdir bunlar.

Günümüzde Susurluk ve Ergenekon ile vücut bulan “İttihatçı” kafalara gelince… İnanın “varlık vergisi” rezaletinin, 6–7 Eylül vahşetinin, 33 Kurşun gaddarlığının, Şalcı acımasızlığının, “Asmayıp da besleyelim mi?” sorumsuzluğunun, Sivas’ın, Çorum’un, Maraş’ın arkasında hep o kafa var!

Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i darağacında sallandıran…

Türk insanını bir hiç uğruna Kore Dağlarında kırdıran…

Nazım Hikmet’i vatan hasretiyle öldüren…

Sabahattin Ali’nin başını odunla ezdiren kafa!

“Atatürkçülüğü” maske olarak kullanan “İttihatçı”ve “Enverist” kafa!

Sarıkamış’ta tek bir kurşun atamadan donarak ölen doksan bin Anadolu neferinin elleri yakanızdadır!

Titreyin ve kendinize dönün!

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..