Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

02 Eylül '14

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

İyi de şimdi Benim Acil Servis'te ne işim var? :)

İyi de şimdi Benim Acil Servis'te ne işim var? :)
 

En son hatırlarsanız, bel ameliyatından sonra neler olduğunu anlatıyordum... Sırf doktor öyle dedi diye günlerce iki seksen uzanıp, dinlenmeme rağmen, ameliyat bölgesinde içeride kanama olan bölgedeki ağrılar tam iyileşemeden, çalışma hayatına geri döndüm. İsteseydim raporumu uzatırdım ama işler beni beklerken, buna içim el vermedi.

Bir kaç gün olmadı ki, bu sefer sanki bıçak gibi saplanan sancılar hissetmeye başladım. Önce ensemden giriyor, ordan çıkıyor sırtımda dolaşıyordu. Hareket eden ve nefes aldığımda şiddetlenen sancılar... Allahım bana neler oluyordu?
 

Uyuyorum... Uyuyorum... Lay Lay Lom... Günler Çabuk Geçsin Diye :)
 

Doktoru telefonla aradım ve durumumu anlattım. Kas gevşetici bir ilaç almamı söyledi. Dediğini yaptım ama yine "bana mısın?" demedi ve bir kaç gün bu sancılarla yaşadım.

O sıralar, bir yakınım ameliyat olacağı için, iş çıkışı hastaneye onu ziyarete gitmiştim. Bu bahaneyle, hazır gelmişken kendim de bir görünsem mi acaba diye, bu özel hastanenin Acil Servisine başvurdum. O saatte uzman doktor bulunmadığı için gösterilen ilgiden memnun kalmayınca vazgeçip çıktım.

Tam eve dönecektim ki, arabada ailem, en iyi üniversite hastanesi olduğu için bu saatte en iyi alternatifin orası olacağını söyleyerek, beni Cerrahpaşa'ya gitmeye ikna etmek için bayağı dil döktüler. Yok mok derken, en sonunda pes ettim ve gitttiiik. Onları dinleyerek iyi mi ettim kötü mü, okuyun da siz karar verin bakalım:)
 


Acil Servis ana baba günü gibi... Durumumu anlattım, ameliyat olalı 2 hafta olduğunu belirttim. Hemen bazı testler istendi. Hepsini yaptırdım, sonuçları beklerken, saatler geçti. Kan tahlili, akciğer röntgeni filan derken, bütün sonuçlar inadına "cillop gibi" çıkmaz mı? 

Acildeki Doktor, gelen-giden hastalardan bezmiş halde 4 saatin sonunda, o zamana kadar yaptırdığı standart test sonuçlarına baktı ve aramızda şu konuşma geçti.

Doktor: -Her şeyiniz iyi. Gidebilirsiniz
Ben: -Emin olun burada 1 dakika bile durmak istemiyorum ama iyi değilim
 

Bunun üzerine Doktor tek kaşını kaldırıp, "hanfendi izin verirseniz, gerçek hastalarımızla ilgilenelim" dedi sarkastik bir tonda.. Benim "nefes alırken sancı girdiğini" söylememi ciddiye bile almamıştı oysa...

"Yok bi'şeyiniz" diyosam, yok bi'şeyiniz... O kadar!
 
O anda başka bir doktor araya girerek, "Bir de Göğüs Hastalıkları Doktoru görsün o zaman" dedi. Onun bölüm binasından dönmesini de bekledim ve neredeyse acildeki 5. saatimin sonunda görüştüğüm Göğüs Doktoruna "nefes alırken sancılar giriyor" dememle, hemen baş parmağa takılan mandal gibi o aletle (Oksimetre) kanımdaki oksijen miktarına baktı.


100 civarı olması gereken değer 60'lara düşmüştü. Bunu görünce gözleri fal taşı gibi açıldı hepsinin tabi. Bir saniyede neler olup bittiğine dair ipucu veren şu testi bile yapmamışlardı, çünkü beni dinlemiyorlardı işte...

Evet ayakta ve sapasağlam görünüyordum ama çok ciddi bir şeyler oluyordu. "Kolunuzdan Arterial Kan Gazı testi yapmamız gerekiyor, biraz canınız acıyacak" dediler. Çok zor alınan bir test olduğu için bir kaç doktor başıma toplandı ve atardamarımı bulup da çok derine iğneyi sapladıklarında, kolum bilekten kırılıyor sandım. Öyle bir acı... Onun sonucu geldiğinde ise bir anda tüm doktorlar başıma toplandı ve içerisi öyle bir hareketlendi ki sormayın.

Ne marka kuru mama yedin bakiym sen. Çabuk söyle!:)
 
Devamlı aynı soruları sorup duruyorlardı. Hangi ilaçları kullandığım, kaç gün önce ameliyat olduğum, hiç ağzımdan kan gelip gelmediği... "Hayır yahu ne kan gelmesi? Yok öyle bir şey!" diye panikledim. O anda ise bir öksürük geldi gayr-i ihtiyari. Elimdeki kağıt mendile bir baktım, bir de ne göreyim? "Kan!"

"Laynnn!" diye bağırasım geldi. Bu ne yaa? :((( Böyle bir zamanlama ancak Yeşilçam'dan fırlamış Türk filmlerinde olur. Ortada kan filan yoktu, bunlar sordu ve tam hayır derken, o anda oldu ya çıldırdım tabi. Kan görmeye korkan birisi hele de böyle bir şeyle karşılaşınca eli ayağı birbirine karışıyor. 

O kırmızı şeyin "Kızılcık Şerbeti" olduğunu söylesin derhal bana birisi! :))

Doktor yanıma geldi ve acı gerçeği açıkladı: "Şu anda "Pulmoner Emboli" geçirdiğinizi düşünüyoruz. Ön tanı bu bulgularla bu şekilde... Ama gerçek tanıyı, en erken yarın sabah İlaçlı Akciğer Tomografisi çektikten sonra koyabileceğiz."

PULMONER EMBOLİ de Neydi ki Yahu?

"Emboli" kelimesinin anlamını biliyordum. "Pıhtı atması" demekti. daha geçenlerde gazete uzun uçak yolculuğunda beynine pıhtı atması sonucu hayatını kaybeden biri hakkında bir haber okumuştum ve yazık günah diye üzülmüştüm.

"Pulmoner Emboli" olunca, akciğere pıhtı atmış ve orayı tıkamış demek oluyormuş. Bunu en çarpıcı şekliyle, yaşayarak öğrenmek varmış demek ki...

Doktor "sizi bu ön teşhisle acilen hastanemize yatırıyoruz ve tedavinize başlıyoruz" dediği anda ben artık panikten kendimde değildim zaten, gerisini pek hatırlamıyorum. 

Ednan Bey maalesef Tahtalıköy'ü boylamak üzeresiniz :)

Ne hastanesi? Ben işten çıkmışım. Üzerimde kurumsal iş kıyafetlerim, gömlek, kumaş pantolon... Benim ne işim olabilir bu halde gelip yatmakla, hele de Cerrahpaşa gibi bir hastanede? Allahım biri beni bu kabustan uyandırsın!... 

"Hayır canım ne münasebet, ne yatması?" dedim, sanki kime ise isyanım:) Onlar her an ölüm riskim olduğunu ve durumumun aciliyetini açıkladılar.

Şimdi ben geyçekten Atta'ya tek yön biyet mi aymışım abi?

Tek istediğim bir an önce bu aptal saptal kabustan uyanmaktı. Az öncesine kadar "Yok bi'şeyiniz" diye eve gönderilmeye çalışılırken, şimdi her an hayati tehlikesi söz konusu bir hastalığı kendi çabalarımla zar zor teşhis ettirmiş, ama böylesini de beklemediğim için şok olmuş bir haldeydim...

Bunca heyecana can mı dayanır? Devamı bir sonraki yazıya:)

Blogumu ve diğer sosyal medya hesaplarımı takibe almayı unutmayın lütfen. Sonra "vay efendim, çok sürükleyici gidiyordu ama ben aradaki yazıları kaçırmışım" filan demek yok. Anasayfada "Bu Siteye katılın'a tıklayıp, üye olmayı ve güzel güzel yorumlar bırakmayı da ihmal etmeyin e mi? "E" dediğinizi duyar gibiyim kuzucuklarım :)

www.budagelirbudagecer.com
www.facebook.com/budagelirbudagecercom
www.twitter.com/HepsiGelirGecer
www.instagram.com/budagelirbudagecer
 
Toplam blog
: 12
: 1454
Kayıt tarihi
: 15.08.14
 
 

"Ne ağlarsın, benim zülfü siyahım? Bu da gelir, bu da geçer, ağlama!" der Aşık Daimi... İşte ben ..

 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara