- Kategori
- Dostluk
İyi ki varsınız...
'Keşke deme hiçbir zaman, benim seninle ilgili hiç ‘keşke’m olmadı, hep ‘iyiki’ ler ile donattın beni.' yazmıştı bir dost mektubunda... İlk yazımda ben de 'keşke keşkeler olmasaydı' demiştim ve şimdi bir kez daha tekrarlıyorum 'keşke keşkeler olmasaydı'! Malesef eskisi gibi acıtmasa da keşke'ler, hala burdayız biz diyorlar dönem dönem.
Yine başka bir dost yıllar önce 'varlığın hayatıma anlam kattı ve ben o anlam olmadan yaşamak istemiyorum' demişti bir yazısında, acaba en son ne zaman görüşmüştük kendisiyle anımsamıyorum dahi! En azından 'iyi olduğunu biliyorum'larla yetiniyorum, 'yetinmek' aslı varken, dokunabilmek paylaşabilmek varken yetinmek(!) bir anlamı var mıdır birileri için bilemiyorum...
Kocaman bir yalnızlıktan ibaret gibi geliyor bazen hayat. Uçsuz bucaksız bir sonsuzluk ve içinde sağa sola savrulmuş hayatlar...
Tutunacak ilk dalın olan ailenden sonra, 'dostlarım var' dersin içinden 'güçlü' bir sesle. Hatta dönem dönem öncelik sırasını onlara verirsin, kan bağı ile bağlı olup olmadığını sorgularsın zihninin içerisinde... Emek harcarsın, sadece içinden geldiği için. Zaman mekan sınırı olmadan yaşarsın dostluklarını 7/24 birlikte olduğun ve birlikte geçirilen tüm anların keyfini sonuna kadar sürdüğün...Teşekkür etmek için onlarca neden bulursun ve bunları paylaşmaktan asla çekinmezsin ya da 'benim için geçerlidir' belki de bu...'İyi ki varsın'larla doldurursun ve aynı şekilde 'iyi ki varsın'lar ile dolarsın...
Bu bir 'özlem' yazısı olma yolunda ilerliyor sanırım, aslında bir telefon kadar yakınımda olan ama aramamak için bir neden dahi bulamadığım ama elimin telefona gidemediği dostlara duyulan özleme dair bir yazı...
Çok çok eskilere ait dostluklarım yok sanırım, ben ne kadar eskiyim ki dostluklarım çok eskiye dayansın gerçi! hala hayatımın bir yerlerinde kalabilmeyi başarmış en eski dostum 14 yıl öncesine ait... Sanırım en son beş ay kadar önce görüşmüştüm kendisiyle karşılıklı, üç ay kadar önce de 'doğum günümün' üzerinden altı gün geçtikten sonra aramıştı, 'atlamışım' diyerek...
En yeni 'dost' ise yaklaşık bir yıl öncesine ait, aslında servis arkadaşı olarak karşılıklı tebessümlerle başlayan bir dostluk ama geldiği yer itibari ile uzun soluklu olacak bunu biliyorum.
En uzak ve en yakın tarihli dostlarımın arasında 'kimler geldi kimler geçmedi' diyemeyeceğim, bir elin parmaklarını geçmeyecekler çünkü...
Hele bir dostum var -ki o da 96/97 yılından, 'bu dostluklar tebessümlerle mi başlar her zaman?' üniversiteye hazırlandığım yıllardı -ön sıraları hiçbir zaman sevemedim- yine bir sınıfın en arkasında oturuyorum. Sınıfa birkaç gün gecikmeli katılan esmer bir kız vardı yer olmadığı için o da arka sıraları tercih etmek durumunda kaldı. Bir tebbüssümle başlayan dostluk daha kazanılmış oldu bu sayede. Aynı şehirde olup aylarca görüşmediğimiz zamanlarımız oldu ama özel günleri hiç ihmal etmedik 'Amerikaya bile doğum günü hediyesi gönderdi', zor zamanlarda 'yürek veren' olduk birbirimiz için.Yaklaşık altı yıldır görüşmediğimiz gerçeğini ise her telefon görüşmemizde vurguluyor olsakta henüz buluşma tarihini planlamayı başarabilmiş değiliz.
Yine başka bir dost; Üniversiteye birlikte hazırlanıp, zaman zaman bunalıma sürüklenip, zaman zaman birbirimizle yarışıp daha ileriye gitmeye çalıştığımız. Aynı fakülte de aynı sınıfta üniversite hayatına birlikte başladığım sonrasında. İlk gün yaşadığımız hayal kırıklığını! Anlatamayacağım ama sonrasında her günü keyifli geçen bir öğrencilik dönemi. En çok özlediğim ise kapıda oluşturulan polis çemberini görüp yön değiştirerek kendimizi bulduğumuz Sultanahmet ve kültür turlarımız, öğrenci olmanın keyfini müze girişlerinde sınırsız yaşadığımız günler... Acıkıp her seferinde kendimizi attığımız Caferağa Medresesi ve muhteşem yemekleri (ilgilenenler için Ayasofya müzesinin yan sokağı Soğukkuyu çıkmazı no.1) sadece yemekleri ile değil el sanatları ve müzik çalışmaları içinde uğranılabilir kesinlikle...
Geçtiğimiz hafta sonu yine aralıklarla görüşme şansını elde edebildiğim bir dostumla -ki kendisi 2002 yılında kazanılmıştır, o zaman çalıştığım 'Türkiyenin İletişim Devi' şirketinin bana kattıklarının en önemlisi sanırım. Cumartesi günü için buluşma kararı verdik, açıkçası ben kendi adıma bir plan takip etmeyecektim ama o düşünüp akşam için 'balık-rakı' planı yapmış. Rezervasyondan haberim ancak Ortaköy'de kahvemi yudumlarken oldu. Sahilde bir konser vardı 'benim için planladıklarını' söylediler kız arkadaşı ve arkadaşım. Sonrasında boğazda yemeğimizi yerken de havai fişekler atılıyordu ve boğazın akşam saatlerinde daha da güzelleşen silueti havai fişeklerin eşliğinde belki de rakıdan alınan bir kaç fazladan yudumla daha da muhteşem olmuştu. Onlarda benim için planlanmış meğer, söylediklerinde fark ettim. Tabi ki hepsi o günün içerisinde başkaları tarafından planlanmıştı ama o gün için dostlar ev sahibi ben misafir olmuştum ve onlar beni en güzel şekilde ağırladır. Atlanan en önemli nokta ise 'balık yemediğim' gerçeği idi :o) Ama dostlar için çiğ tavuk bile yemek mümkündü o gün için, bahane ile birkez daha teşekkür ediyor olmak isterim kendilerine...
Yok yok ben dostlara, dostluklara dair daha fazla yazamayacağım sanırım. Hem anlatacak çok şey olması ve tarafımdan atlanabilme ihtimalleri hem de kendi içimde yaşadığım çelişki durumu gereği durmalıyım. Elim telefona gidemezken eskileri anmak, özlem dile getirmek neye yarar ki?
Suçlu ya da suçlular aranmıyor tarafımdan zaten ortada suç teşkil edecek bir durumda yok... Sadece dostluk adına yapılan yatırımlara haksızlık ediyor olmamıza dair 'içsel' bir serzeniş olan biten...