Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

İyilik cezasız kalmaz

İyilik cezasız kalmaz
 

"siz benim nasıl yandığımı nerden bileceksiniz"


Memleketin en soğuk şehriydi. Yüreklerindeki sevgi buzları eritecekti. Hasret gurbete gem vurmuş, ekmek derdine düşmüş ve sılayı hiç unutmamışlardı. İkiside yabancıydı bu şehre. Erzurum Emniyet Müdürlüğüne bağlı asayış şubenin bir ekibi Taşmağazaları caddesinde ağır ağır ilerliyordu. Resmi Polis arabasının tepelambası bir mavi bir kırmızı yanıp sönerken; Sanki özgürlük ve tehlikeyi anımsatıyordu. Daha dün şube müdürü toplantıda; "Asayış şube Emniyetin vitrinidir, önce kendinize sonrada hareketlerinize dikkat edin" derken aslında 12 mart 1829 da Pariste çıkan ilk Polis üniforması ile ilgili yasaya gönderme yapıyordu. Bu yasayla ilk defa Polislere özel bir üniforma giydirildi. Yasanın gerekçesinde şöyle deniyordu. "Bu üniforma kamuoyuna kendilerini koruyan bir gücün varlığını sürekli olarak hatırlatacaktır. Ayrıca Polisler yapabilecekleri herhangi bir yanlış sonucu halkın arasından kaybolup gidemeyecekleri için sürekli olarak dikkatli davranmak zorunda kalacaklardır."

Dikkatli, efendi ve fiyakalıydı ikiside. Devriyenin bitmesine iki saat kalmıştı. Güneş batmış ve soğuk iyice hissedilir olmuştu. Karadenizli kumral olan, otomobili kullanan esmer arkadaşına;
"Eşine nasıl bir hediye almayı düşünüyorsun?" sorusuna;
"Neden ki?" sorusuyla yanıt alan kumral Polis;
"Bugün ondört şubat ya!" dedi gülerek. Hınzırca gülümseyen esmer Polis;
"Sen ne almayı düşünüyorsun?" dedi, kahve gözlü kumral Polis bi an sustu. Sert görünüşüne rağmen en yakın arkadaşına bile söylenmeyecek kadar özel ve güzel şeyler geçti aklından. Gözlerinin içi güldü ve dönüp;
"Kırmızı bir karanfil almayı düşünüyorum" dedi.
Devriye arabası kavşaktan sağa dönüp Gülahmet caddesinden ilerlerken birden bir delikanlı koşup Polisleri durdurdu;
"Abi arka sokaktaki eski evden bağırma ve imdat sesleri geliyor" deyince acele ile arabayı çevirip sokağa giren Polisler iki katlı müstakil ahşap ve eski bir evle karşılaştılar. Önce çevreyi süzdüler. Meraklı kalabalık onları izlerken, yaşlı bir kadın;
"Vah yazık kadına -vişşş-!" diye söyleniyordu.
İki meslektaş hızlı adımlarla verandanın merdivenlerini çıkarken, içerden duyulan şiddetli bir kavganın sesi ve bir kadının;
"İmdat... İmdat! Öldürecek beni!" diyen haykırışıydı.
"Polis kapıy açın!" diye bağıran esmer Polise cevap veren yoktu. Polisler kapıyı defalarca yumrukladılar ama açan olmadı. Meraklı kalabalık soğuk demeden çoğalmış flim gibi olanları izliyordu. İçerdeki ses çaresizce;
"Aman Allahım! Yapma ne olur" derken sesi acı bir iniltiye dönmüştü.
Kumral uzun boylu Polis birkaç adım geriye gitti ve esmer meslektaşına;
"Kırmalıyız kapıyı" dedi, esmer Polis;
"Arama iznimiz yok giremeyiz" desde
"Gecikmesinde sakıncalı haller" deyip bütün gücüyle kapıya yüklendi.

Şimdi ikiside içerdeydi. Gördükleri olay bi an bir fotoğraf karesi gibi dondu: Bir adam soğuktan yanık tenli, kara saçları dağınık, kirli sakallı, gömleğinin düğmeleri açık, etrafında bira şişeleri dağınık ve elinde kan damlayan koca bir ekmek bıçağı. Az önce sesi kaybolan kadının; Karnının sol yanında bıçak yarası, sarı buluzu kan, avuçlarındaki kesikler belliki bıçağı tutmaya çalışmasından, kan beyaz eteğinden sol ayağına damlarken, içindeki acı yüzüne yansıyordu... Birkaç saniye içinde kadın olduğu yere yığıldı.

Esmer Polis silahını doğrultup sert bir ses tonuyla adama teslim olmasını söylerken... Kumral olan hiç tereddütsüz yerde yatan kadına yöneldi. Daha bu sabah eşinin ütüleyip özenle katladığı beyaz mendilini arka cebinden çıkarıp bıçak yarasına tanpon yaptı. Nabzına baktı atıyordu. Telsizle ambulans çağırmalıydı ama geç kalınabilirdi. İşte tam o an "inisiyatif" dedi kendi kendine. Yaraya zarar vermeden dışardaki ekip arabasına yoneldi. Polisin kucağında yaralı kadını gören meraklı kalabalıktan biri ilgiyle aracın kapısını açtı, kadını arka koltuğa yavaşca yatıran kumral Polis şöför koltuğuna geçerken az önce söylenen yaşlı kadınla gözgöze geldi, kadın tebessüm etti. Tepelambası zaten açıktı sirene de açıp buzlu yolda ilerlerken arada dönüp kadının nefes almasını kontrol ediyordu. Hastahanenin önüne gelmesi dakikalar sürsede ona uzun gelmişti. Soğuktuya kapıda kimse yoktu. kapıya koştu montu ve mavi gömleği kan olmuştu;
"Ekip otosunda yaralı var yardım edin" diye haykırdı.
Hemen harekete geçen birkaç görevli sedye ile yaralıyı içeri taşıdılar. Bir hemşire kan gurubu için şırıngaya aldığı kan'ı tahlile götürdü. Nöbetçi Doktor çok kan kaybettiği belli olan ve teni beyaz bir güle dönen kadına ilk müdahaleyi yaparken;
"Hemen kan vermemiz gerekiyor" dedi. Tahlil sonucunu alan Hemşire;
"0Rh+ hocam" dedi. İğneden korktuğunu anımsamasına rağmen , kısa bir sessizliğin ardından kumral Polis "Ben" dedi, "Benimde kan gurubum 0Rh+"
Polis sol kolundaki damardan ince bir hortumla torbaya dolan kan'a bakarken bıçaktan damlayan kan'ı hatırladı. Sol avucunu yumruk yapıp gevşetirken asırlar öncesine gitti... Londrada görevi başında öldürülen ilk Polisi; William Grantham'ı düşünüyordu...

"29 Haziran 1830 gecesi Somers Town'da devriye gezerken iki sarhoş İrlandalının bir kadını dövdüklerini görür. Kadını kurtarmak için aralarına girdiğinde, birden kendini yerde buldu. Kadın da dahil üçü birden zavallı Polis memurunu ölünceye kadar tekmelediler Grantham'ın ölmeden önce son gördüğü şey, kurtarmak istediği kadının beynine doğru yaklaşan çizmesi oldu."
Polis Hemşireyle gözgöze geldi, olanları düşünüyordu. Poliste alınan kan yaralıya nakledilmişti. Kanlı mavi gömleğinin üstüne montunu giymek üzere olan Polis'in yanına gelen Doktor;
"Biraz daha geç kalınsaydı kan kayıbından ölebilirdi, tebrikler memur bey" dedi, Polis tebessüm etti...
"İyilik cezasız kalmaz" dedi. Doktor bu sözlere bir anlam verememişti. Kadın kurtulmuştu...

Esmer Polis bıçaklı adama kelepçe takmış. Ekip çağırıp adamı tutanakla karakola teslim etmişti. Kanlı ekmek bıçağı bir torbanın içinde suç delili olarak zapt edildi. İşlemler için Karakol Polisi adamı hastahaneye götürürken Esmer Polis de arkadaşının yanına gitmek için arabaya bindi...

İki meslektaş tekrar biraradaydı. Kumral Polis yorgun ama gururla arkadaşına;
"Kim miş bu eli bıçaklı adam" der. Esmer Polis acı bir gülümsemeyle;
"Sevgililer günü hediyesi... Eli bıçaklı adam kadının kocasıymış Karakola götürürken; -Kapımı kırdınız, evime zorla girdiniz, karıma dokundunuz, şikayetçiyim sizden- diye bağırıyordu. Şimdi nezarette, yarın sabah mahkemeye çıkacak. Muhtemelen bizide şahit olarak çağıracaklar, Hakim ne der sence?"
Kumral Polis daha öncede mahkemelere gitmişti. Doktora dediği gibi;
"İyilik cezasız kalmaz" dedi ve meslektaşına, Londra'da görevi başında Dünya tarihinde ilk öldürülen Polisi anlattı.
Mesai saati çoktan bitmiş, görev devredilecek arkadaşlara gecikmenin konusu bildirilmişti. Polis arabası Yenişehirdeki eski -meskenler lojmanı- önünde durdu iki meslektaş tokalaşıp ayrıldı.
Kapıyı açan kumral Polisin; Mavi gözlü, ay yüzlü eşi acı bir korkuyla irkildi;
"Ne oldu sana böyle kanlar içinde?" dedi
"Merak etme benim kanım değil, ben iyiyim, Sadece biraz yorgunum. Sana kırmızı karanfil yerine kanlı gömleğimi getirdim. Sevgililer günün kutlu olsun." deyip kolarını iki yana açtı.
Sarıldılar...

 
Toplam blog
: 72
: 488
Kayıt tarihi
: 10.09.08
 
 

27 Ocak 1967 yılında Lüleburgaz'da doğdum. Çocukluğum Samsun, Keşan ve Fındıklı'da gecti.Lise mezunu..