- Kategori
- Gündelik Yaşam
İzler...

Çocukluğum travmalarla dolu. Normal bir insan olmamı beklemesin kimse. Aile çok önemli, eğitim şart. Şöyle ki:
Okul öncesi eğitimimi tamamladığım bahçemizde arıları öldürüp karıncalara yedirdikten sonra yuvalarını ateşe verişimin yarattığı vicdan azabı,
Bir belgeselden esinlenip inek büyüklüğünde bir tavuk ve futbol topu büyüklüğünde yumurtalar elde etmek amacıyla hazırladığım, benzin, aspirin, karabiber, çay, bulaşık deterjanı, kolonya, sirke, muhtelif antibiyotikler ve vitaminlerden oluşan karışımı zerk ettiğim tavuğun büyümek yerine debelenmek suretiyle vefat etmesinin ardından, komşuya ait bir tavuğu öldürmenin ve daha da önemlisi projede başarısız oluşumun yarattığı yıkıntı,
Bizden büyük olması sebebiyle kardeşimle birleşip dövdüğümüz komşumuzun oğlu Mustafa’nın annesinin bize "haydut" demesi üzerine, bahçesine gizlice girip askıdaki çarşaflarına döktüğümüz portakal suyu ve yumurta karışımını, olayın ortaya çıkmasından sonra kardeşimle ayrı odalara kapatılmamızın sorumlusu olarak görüşüm, uzun süre portakal suyu içmeyişim, yumurta yemeyişim,
Babamın paketinden sigara çalıp bodrumda tüttürürken Anneme yakalanışım ve ağzıma yediğim tokada rağmen hala günde 30 sigara içiyor oluşum ve yaktığım her sigarada kendimi o tokadı yeniden yemiş gibi hissetmeme rağmen sigarayı bırakamayışım,
Ailecek İstanbul’a giderken, çok konuşmam sebebiyle Dinar garajında arabadan indirilip bir İstanbul otobüsüne bindirilişim ve ailemin beni arabadan atmasının değil de yola bensiz devam etmesinin bünyemde yarattığı öfke,
Yolları birbirinden ayıran kısımda bulunan ağaçları yaktıktan sonra etrafında yerli dansı yaparken yakalandığımız muhtar efendinin babamıza yaptığı şikayetin ardından üç gün bahçeye bile çıkamayışımız, o zaman özel kanalların olmayışı ve esaret günlerimizin hafta sonuna denk gelmesi sebebiyle izlemek zorunda kaldığımız Pazar konserinin kulaklarımda uğuldayışı, müzikten nefret edişim, sanat damarlarımdan birinin kopuşu, gerisinin zaten hiç olmayışı,
On eşek arısı ölüsüne 100 lira vereceğini vaad eden ama arıları öldürüp poşetlerle ona gittiğimizde bir kuruş vermeyen arıcı Muzaffer’in bu davranışından sonra öldürdüğümüz eşek arılarının on katı kadar bal arısı öldürüşümüz, arıcı Muzaffer’in bahçesine attığımız cesetlerin onu şoka sokarak acile kaldırılması ve bu olayın orantısız güç kullandığımız için kendimizi suçlamamıza sebep olması,
Okuduğumuz birleşik sınıfların lise mezunu sınıf öğretmeni, hatta annemin de öğretmeni, tarafından, okulun fuzulilerinden Şehrazat'ın yırttığı fileyi aynı anda fileden tutunmam sebebiyle benim yırtmış gibi görünmemden dolayı dövülmem sonrası ilkokul öğretmenimden nefret edişim, bu sebeple öğretmenler gününde arayacak bir ilkokul öğretmenimin olmayışı, ayrıyeten Şehrazat’a duyduğum öfke nedeniyle Bin Bir Gece’yi izleyemeyişim,
İlkokul sonrasında başlayıp, bir türlü bitmek bilmeyen yatılılık hayatımda, Köyden yeni gelen Sedat’ın, tuvalet sanıp duş teknesine hacetini gidermesinden ve şüpheli hareketlerinden dolayı oturtulduğu sanık sandalyesinde suratına tutulan saç kurutma makinesinden korkup suçunu itiraf edişinden sonra ona duyduğum acıma, onun adına duyduğum utanç ve onun gibi olmadığım için duyduğum şükür duyguları,
Sigarasını ağzından hiç düşürmeyen ama küllerini yemeğe düşüren yurt aşçısından tiksinişim,
İlk ciddi aşkım olan Burcu’nun tipsiz bir tipi bana tercih etmesi sebebiyle aşka, sermayeye ve tipsizlere öfke duymaya başlayışım,
Politik bir meslek lisesinde siyaseti öğrenişim, sağcıyla yağcıyı, solcuyla kolcuyu, dinciyle cinciyi ayırt eder hale gelişim, politik şiddetin göbeğinde şiddeti sorgulayışım, kafama inen sopayla kendime gelişim, nefsi müdafaa edişim,
Enjeksiyon yapmamızın yasak olduğunu çünkü farmakoloji dersi almadığımızı söyleyen extern hukuk öğrencisi, kıdemli bekar, eski hakem, yeni çapkın Nihat hoca’ya "prospektüsü okur, iğneyi basarım" dedikten sonra elime verdiği prospektüse bön bön bakışım, ancak onun beni futbol takıma alma teklifiyle gelmesi, "fiziğinden ve zekandan faydalanmak istiyorum" demesi, benim de kabul edişim, bütün antrenmanlara gidip, büyük maçtan bir gün önce uğradığımız birahanedeki coğrafya hocasına "hocam bi mahsuru yoksa biz de şurada içebilir miyiz" deyişim ve bunun Nihat’a anlatılması sebebiyle süresiz kadro dışı bırakılışım, futbol hayatımın bitişi, zaten yeteneğimin de olmayışı, futbolda hızın teknikten sonra gelişine karşı hissettiğim hazımsızlık,
Genel Beslenme dersinin bakımlı dul hocasıyla koridorda girdiğimiz büyük tartışmada, "ben sizi dinliyorum, beni dinlemeyecekseniz bu tartışmayı sürdürmemizin bir anlamı yok" dedikten sonra onun "tamam dinliyorum" deyişi bunun üzerine benim "bir daha olmasın" deyişimle birlikte kopan kahkaha tufanının hocamı üzüşü, onu kaybedişim…
Lisans yıllarında deli gibi aşık oluşum, onun 90 kg’lık valizlerini üç km taşıyışım, bir lisans öğrencisiyle olmaktan ziyade Bülent Ersoy’un vokalistiyle birlikteymişim gibi hissedişim,
Vize-final sabahlayışlarım, camdan kanlı gözlerle sınavlara girişim, bütün dersleri verip de bilgisayardan dünyanın bütün üniversiteleri dahil olmak üzere yüz yılın en düşük vize puanını alışım (36),
Yüksek lisansa başlayışım, gelecek kaygısıyla ders aşamasını bitirip tez aşamasını bırakışım, kaydımı sildirmeyişim, öğrenci belgesini hala kullanışım, öğrenci modundan çıkamayışım,
Sınav profesyonelliğimin işe yaramaması, hala hazırlanıyor oluşum, yoruluşum, tükenişim, "artık burada sebat mı etsem" deyişim,
Hayatın devam etmesi, zamanın akması, hayatın geriye yürüyemeyişi, izlere dalışım, izlerle dalışım…
Bir halet-i ruhiye tasvirinde malzemeyi kıt tutmak icap eder ki, başka zamanlara da malzeme kalsın. Devir iktisat devri, seçim ekonomisine dikkat.
Kelam bitti, lütfen şıkları kontrol ediniz.