Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İzmir’de Sabetay Sevi Müzesi mi olacak ?

İzmir’de Sabetay Sevi Müzesi mi olacak ?
 

İzmir'de bir Sabetay Sevi Müzesi mi kurulacak ? Peki neden ?


Uzunca bir zamandan sonra tekrar merhaba.. Aslında yazacak o kadar çok şey var, yazıklarık o kadar çok birikti ki, zamanla arka arkaya yayınlayacağım. Önce, güncel konulardan giriş yapacaktım ki, tesadüfen okuudğum bir-iki haber, bu konuda biraz araştırma yapmamı gerektirdi. Bu konuda, aldığım notları derleyerek sizlere de sunuyorum..

Bugünlerde İzmir’de ki yerel basın aracılığı ile bir tartışma yaşanıyor. Bir habere göre, İzmir’in iki çeşmelik yerleşkesi üzerinde bulunan tarihi Agora kalıntılarını gün yüzüne çıkartmak ve bölgeyi turizm ve arkeolojinin hizmetine açmak için, bölgede bir kamulaştırma ve hızlı yıkım çalışmaları yapılıyorken, tesadüfen(!) Sabetay sevi’nin evi bulunuyor. Çok uzun yıllarca, döküntü ve çöp ev olarak kullanılan bu yıkık dökük ev, şimdilerde Sabetay Sevi’nin doğduğu ev olduğu gerekçesiyle koruma altına alınıp restore edilecekmiş. Bu restorasyon işi içinde başta İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzto gibi kurumların haricinde, adı gündeme gelmemiş kurum ve kuruluşlar da var. Ve bu tarihi olduğu söylenen hizbe yapı, belki de yakın gelecekte bir “Sabetay Sevi Müzesi” olacak.

Şimdi, konuya yabancı dostlar, içlerinden ne alaka ya da kim bu Sabetay Sevi diyeceklerdir. Haksız sayılmazlar. Bu duruma açıklık getirmek için en baştan başlamak lazım. Fakat bu konu burada tek bir yazıyla sınırlıkalacak bir konu değil, zira kalın kalın kitapların yazıldığı bir konudur ki, önce o kitapları alıp okumak lazım.

Ama kestirmeden gidelim. Aslında, birkaç yıl öncesine ait olan bu haberin detaylarına girmeden önce “kimdir bu Sabetay Sevi ve bu Sabetaycılar? “ sorusunun yanıtı ile başlayalım..

Sabetay Sevi, 1400 ve 1500’lü yıllarda özellikle İspanya’da baskı ve işkenceden kaçıp Osmanlı’ya sığınan, toprağımızı vatan sayan ve yüzyıllar boyu özgürce yaşayan Yahudilerden olan bir ailenin çocuğu olarak 1626’da İzmir’de dünyaya geldi. Din adamı olarak yetiştirilen Sabetay Sevi, 39'uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplanmış ve toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı ve 31 Mayıs 1665 tarihinde kendini ‘Mesih’ ilan etmiştir. Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudiler'i bir araya toplayacaktır. Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yaptı ve taraftarlarının sayısını her gün arttırdı. Avrupa'dan Yemen'e, Kuzey Afrika'dan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında etkilenmeler olur ve böylelikle Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım meydana gelir. Konuşmalarından etkilenen taraftarlar, bir anlamda Sabetay Sevi cemaati, ateşli ayin ve vaazlardan etkilenerek galeyana gelip, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a doğru yürümeye başlayınca Sabetay Sevi tutuklanır. O dönem tahtta Sultan 4. Mehmet vardır ve Sabetay Sevi’nin sorgulanmasını bir perde arkasından izler. Yargılama sonunda Sabetay Sevi'nin önüne iki seçenek konur: Ya, iddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi<ı>: "Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım." der, Aziz Mehmet Efendi adını alır. Bir anlamda bu din değiştirmedir. Bir nevi ‘peygamber’ olarak kabul edilmiş olan Sabetay Sevi’nin bu dönüşünü, taraftarlarının bazıları bu ihanet olarak nitelendirirler, bunu kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder. Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir. Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir çıkış yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. <ı>"Can bedenden çıktı" diyerek, eski dinine döndüğünü ima eder. Sabetaycılar arasında yeniden bir toparlanma olur.

Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, 'dönme' veya 'avdeti' deniliyor. Fakat Sabetaycılar, İslâmiyet'i kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz ve 1676 yılında Sevi’yi Arnavutluk'a sürgüne gönderilirler ve Sabetay Sevi, aynı yıl Arnavutluk'ta ölür.

Çok geniş bir coğrafya’ya yayılan Sabetaycılar ya da diğer bir deyişle dönmelerden günümüze çok az temsilcisi kaldığı ve özellikle ülkemizde hala gizli Sabetaycıların olduğu belirtilse de tam olarak sayısının ne olduğu kesin olarak bilinmiyor. Çünkü, Sabetayistler, Müslümanların adlarını alıyorlar, onlar gibi yaşıyorlar, Müslüman cemaat hayatının içindeler, erkek çocuklarını sünnet ettiriyorlar ve ölülerini Müslüman mezarlığına gömüyorlar. Ama kendi içlerinde, kendi geleneklerine göre yaşıyorlar. Mesela, asla bir Müslüman ile evlenmiyorlar ve birbirleri arasında bir evlilik yapıyorlar.

Bu açıklamaları artırmak mümkün. Yukarıda da yazdığımız gibi, bu konu kitaplarca yazılmış bir konudur. Belli başlıklarla bu kadar yazılıyor. İşte, Sabetay Sevi, böyle bir kişilik ve bu kişinin, İzmir’de hem de burnumuzun dibindeki bir evde yaşadığı bilgisini ilk defa okudum. Ama bazı kayıtlarda, sinagoglar bölgesi olan Agora ve civarındaki (İzmir’Liler bilir. Yakınlarda Havra sokağı diye bir yer bile vardır) bu yerin Portekiz Sinagogu olduğuna dair bir bilgi var. Şimdilerde, bir grup iş adamı, tarihi Agora kalıntılarının üzerinde yer alan bu harabe binanın yıkılmaması ve restore edilmesi için Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na başvurmuş. İzmir Ticaret Odası başka’nı Ekrem Demirtaş da bu harabenin müzeye dönüştürülmesi için bir rapor ve çalışma yapmış. Sanırım, bizim ödediğimiz paralar da buraya ‘sosyal proje’ adına hibe edilecekti. Fakat gelen tepkiler üzerine rapor uygulamaya konulmaktan vazgeçilmiş. Yapılan toplantılarda müzeyi desteklemek için karar alınamamış. Eğer alınsaymış 500 bin lira gibi bir kaynak aktarılacakmış. Yani bizim aidatlarımızdan kesilen para. Ama olmamış. Sebep ise, gelebilecek yoğun tepki ve eleştiriler olsa gerek.

Ama işin bir diğer tarafı da, yaklaşık 300 yıllık olduğu belirtilen bu binanın kurtarılması ve restore edilmesi, belki de bir müze olarak hizmete açılması, bu ülkenin kültür zenginliğinin bir göstergesidir. Bu kentin, bir tarih kenti olması sebebiyle, böyle bir müze gereklidir. Üstelik Agora ve yakınlarında olması oldukça önemlidir. Fakat adı “Sabetay Sevi’nin evi” ya da “Sabetay Sevi Müzesi” olması içinin nasıl doldurulacağı kadar, nasıl bir tepki ile karşılaşacağı ve nasıl bir destek bulacağı konusu da çok önemlidir. Bu iş, kültürel anlamda çok önemli gibi gözükebiliri, fakat hem İslami kesim, hem Yahudi lobisi ve Yahudi cemaati bu işe nasıl bakar ve olur verir, o da düşündürücüdür.

Şimdi, ilgili makamların, hatta Kültür Bakanlığının bu konudaki yaklaşımını dikkatle ve önemle bekliyoruz.

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..